Mustafa Balkan


Erol Güngör ve Dâvası

Erol Güngör ve Dâvası


Bundan 40 yıl önce kurulan ve kurucu başkan olan Prof. Dr. İhsan Doğramacı, Erol Güngör’ü çağırıyor. “Erol seni rektör yapmak istiyorum, nereyi istiyorsun?” der. Erol Bey “Hocam Konya’yı istiyorum” der. Doğramacı, “Yahu Erol Konya yeni kuruluyor, ne yapacaksın, seni İstanbul’a, Ankara’ya rektör yapayım” der. Erol Bey ısrar eder. Doğramacı ısrarla niçin Konya’yı istiyorsun diye sorduğunda, Erol Göngör“Hocam ben Konya’da idealimdeki üniversiteyi kuracağım” diye cevap verir.

Rahmetli Erol Güngör hoca, dâvası olan dertli bir insandı. Konya Selçuk’ta 8 ay rektörlük yaptı ve nicelikten çok niteliği ön planda tutarak “idealindeki üniversiteyi” kurma yolunda bir yerde destan da yazdı! Konya halkı, hayatında ilk defa “Camide bir rektör” görmenin sevinciyle Erol hocayı bağrına bastı basmasına da, Türkiye’yi kurtaracak olan idealindeki üniversiteyi kurmak ve münevver kadroyu yetiştirmek için çıktığı bu kutlu yolda ömrü vefa etmedi.

Erol Hocayı görevden alacaklardı

Yürüyen merdivenli Zafer Çarşısında zemin kattaki Konevî Dergisi’nin kapısını aralayarak içeriye giren hukukçu-yazar Ergun Göze’yi beklemediğimiz bir anda karşımızda görünce, doğrusu çok şaşırmıştık. Esat Kuz kardeşimle birlikte gazeteci Ergün abimizle çay sohbeti devam ederken bu arada arkadaşları da ayıp olmasın diye “kitap imzası” için organize etmeye de koyulmuştuk. Memleket meselelerinden konuşurken Ergun Bey, sözü dolaştırıp Erol Güngör hocaya getirdi.Erol hocayla ilgili şu ifadeleri kullandı: “Erol hoca kısa sürede güzel icraatlar yapmış ve başarıların altına imza atmıştı. Bundan son derece rahatsız olanlar çevre ideolojik gruplar vardı. İşte o çevreler Erol hocayı görevden el çektirmek için askerlere şikâyet üstüne şikâyet mektupları yağdırdılar. Erol hoca vefat etmeyip yaşasaydı, askerler yine onu görevden alacaklardı” dedi.

***

Erol Güngör Hoca’nın dâvası ise; “Aydın ve münevver insan yetiştirmek” idi.

En verimli çağında ve erken yaşta vefat etti. Türkiye’nin yetiştirdiği ve Lütfü İkiz hocanın üzerinde büyük emeği olan Erol hoca yaşasaydı, bir mütefekkir olarak ülkücü camia ve milliyetçi gençlik başta olmak üzere Türkiye, inanın bugünkü Türkiye olmazdı!

Peki yeni Erol Güngör’ler yetişir mi?

Bu konuda elbette ümitvarız. Ümidimizi hiç kaybetmedik. Kıyâmete kadar da ümitvar olmaya devam edeceğiz.

Dâhili ve hârici her türlü kuşatmayı yaracak olan insan unsurunu, millî, yerli ve evrensel çapta düşünebilen, hadiseleri o minvalde yorumlayan kadroların tekrar neşvünema bulmasıyla Türkiye; ilim yuvaları üniversiteler öncülüğünde, bilim ve teknikte ileri seviyeyi (muasır medeniyeti) tekrar elde ederek Türk-İslâm dünyasına yine öncülük yapacak, ve cihana, adalet ve ahlâkla yön verme iddiasını devam ettirecektir.

Modernizm insanlığa ızdırap ve acı veriyor

Erol Güngör, İslâmınBugünkü Meseleleri adlı eserinde “Bugün İslam’ın makineleşmeye karşı getireceği çare teknolojiyi reddetmek değil, onu daha yüksek bir değer sisteminin emrine vermek olmalıdır.” derken, neyi kastettiğini iyi anlamamız gerekir.

Paragrafın devamı şöyle: “Bugün İslam’ın makineleşmeye karşı getireceği çare teknolojiyi reddetmek değil, onu daha yüksek bir değer sisteminin emrine vermek olmalıdır. Modern insanın ızdıraplarını göğüslemek için kullanabileceği bir izah sistemi bulunmamaktadır. Birtakım sorulara modernizm ancak şu cevabı vermektedir: İnsanın isteklerine hudut yoktur; insan kendine haz veren şeyleri elde etmek ve elem verenlerden kaçınmak için çalışır; en mutlu insan istediklerinin en çoğuna sahip olan insandır. Yani modernizm hem ızdırap getiriyor, hem de ona katlanma gücü sağlayacak bir ideoloji vermekten aciz kalıyor.”

***

Erol Güngör hoca aramızdan ayrılalı 38 sene oldu. Eserlerinde kaleme aldığı fikir ve düşünceler hâlâ tazeliğini muhafaza ediyor ve günümüze ışık tutuyor; hangi kitabını okursanız okuyun.

Prof. Dr. Erol Güngör’ü, ölümünün 38. sene-i devriyesinde rahmetle yâd ediyorum. İlk baskısı 1982’de yapılan “Dünden Bugünden Tarih-Kültür-Milliyetçilik” adlı eserinde Erol hoca, bize, şu soruyu yöneltiyor:

 “Batı teknolojisinin büyük bir süratle girdiği ve yayıldığı, Batı âdetlerinin, kanunlarının hakim olduğu Türkiye’de Batı kültürünün değerleri ne dereceye kadar yerleşmiştir: Başka bir ifade ile, manevî kültür bakımından nasıl bir değişme içinde bulunuyoruz?”