Uzunca bir zamandır gündemimizden düşmeyen –bir süre daha düşmeyeceği her halinden belli olan- mafya-siyaset ilişkisi gölgesinde, siyasilerin eli ile bir mabedin açılışının yapılması, halkı uyutmaya/uyuşturmaya yetmiyor.
Siyasilerin, kendi çıkarları için kendi mafyasını oluşturduğu bir zamanda ülke-millet yararına iş yaptıkları söylenemez.
İlgili hükümet üyelerinin meclis tarafından araştırma- soruşturmaya tabi tutularak yargı makamlarınca yargılanmadıkları sürece yollarına devam etmeye çalışmaları, hükümeti de şaibe altına sokar. Kirli işlere adı karışan bakanın “aklanmasını istemek yerine” onlara sahip çıkmak, hükümetin meşruiyetini yitirmesine sebeptir. Hükümet bütün bu şaibeler eşliğinde yoluna devam etmek istese de içinde bulunduğumuz olumsuz atmosfer, hükümetin ülke yönetmesine engeldir. Aksi taktirde halk, tepkisini ortaya koyacaktır. Nitekim mafyalaşmış hükümetin tahakkümü altında bulunmak istemediğini Güneydoğu illerinden yükselen seslerle vatandaş göstermeye başlamıştır. Bu isyan ve çığlık daha fazla çoğalmadan halkın sırtından inmek yapılacak en akıllıca iştir. Meşruiyet kazanmanın tek yolu en erken zamanda yapılacak olan seçimdir.
Bakanların illegal yapılarla işbirliği içine girerek rakip gördükleri kişileri mafya eli ile yok etme girişimi, yakın tarihimizde gördüğümüz FETÖ’nün gerek askeriyede “Ergenekon yapılanması” yaftası ile kendilerinden olmayan Genel Kurmay Başkanını ve rakip gördükleri subayları tasfiyeye girişmesi,gerekse diğer devlet kurumlarında sıklıkla gördüğümüzön açma hareketiyle benzerlik gösteriyor.
Yeryüzü mescit olmakla birlikte ibadethaneler sanat eseridir, tarihtir, her biri şüphesiz “gökyüzüne açılan birer uhrevî kapılardır.” Eskiden mabetler bayram, cuma, teravih namazlarında ve günde beş vakit ibadet edenlerle dolar taşardı. Camiye çeşitli sebeplerle giremeyen insanlar bile camiden dışarı taşan ayetler, salavatlar, ilahilerden, insanların ilahi yapıya üşüşmelerinden feyz alırdı.Nitekim Yahya Kemal, “Süleymaniye de Bayram Sabahı”nda bayram namazını kılmak için geldiği Süleymaniye’de, insanlarla beraber tasavvur ettiği iyiliklerin-güzelliklerin simgesi meleklerin orada da olması hasebiyle, gönlünün ışıklar içinde olduğunu;“Atik Valde’den İnen Sokakta” oruç tutmayan (belki o güne mahsus) şair, iftarı müjdeleyen top sesi ile kerpiçten evleri bir nurlu neşenin kapladığını, ancak kendisi oruç fiiline dahil olamamaya bağlı olarakruhuna sınırsız bir gurbet akşamı yaşattığını ifade ediyor. Saatin ilerlemesi ile maneviyat yayılan Üsküdar sokaklarını terk etmek zorunda kalması onu üzüntüye boğuyor. Güzel duyguları kaldığı için de şükretmekten geri durmuyor.
Şimdi ise insan kalabalığı yönünden mabetlerle siyasi partiler yer değiştirmiş durumda. Mabetler tenha, siyasi partiler lebalep…O uhrevi havayı teneffüs edebiliyor olamamak bütünmesele.
Camilerin yalnızlığının sebebi, pandeminin sosyalleşmeye getirdiği engelkaynaklı olduğu düşünülebilir.Buna bağlı olarakpandeminincemaati azalttığı, hatta yok ettiği akla getirilebilir.Fakat pandemi olmasa da ortaya çıkacak durum bu idi. Çünkü son 20 yılda dinin içi iyice boşaltıldı, din ruhsuzlaştırıldı ve öldürüldü. Geriye sadece posa kaldı. Nurettin Topçu’nun ifadesiyle ne yazık ki“ Vaktiyle, ahlâk hamurumuzun mayası olan din, dindar halkta bir kabuktan ibaret kaldı: Yığın yığın kaidelerin bütünü, içi boşaltılmış bir kabuk. Mutlak adalet ve alemşümul merhamet duyguları yerini, mayası menfaat cinsinden, dini bir benlik ve disiplin cihazına terketti. Din bu insanlara hakikat ve insan sevgisi veremiyor.”
Taksim Camii’nin açılışı, kimi hükümet yetkililerinin mafya ile girişik halde yaşayışlarını kamufle etmeye yetecek mi?
Bu güne kadar mevcut iktidar dönemlerinde uçuş garantili havaalanları, geçiş garantili köprüler, yatış garantili hastaneler yapıldığı ve beş nesil torunlarımız maddi- manevi yük altına sokulduğu için,pandemi olmasa da vatandaş ibadet garantili olma ihtimalini göz önünde bulundurarakTaksim Camii’ne girebilecek mi?
İzleyip göreceğiz.