Uluslararası sisteme damgasını vuran dönemler her zaman olmuştur. Bu tarihî süreçler sadece o günün şartları için değil gelecek bakımından da belirleyici ve yol gösterici olur. Söz konusu dönemlerde alınan kararlar da keza etkilerini her bakımdan ve bütün alanlarda hissettirirler.
Bu mahiyetteki dönemlerden birinin de Haziran 2021 günlerinde yaşanmakta olduğunu düşünmekteyiz. Bugünlerde şahit olduğumuz gelişmelerin etki ve sonuçlarının gelecek dönemde görüleceğinden de şüphe duymuyoruz. Türkiye bakımından da.
1. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Özel Oturumu
Haziran 2021 ayının küresel düzeyde yoğun diplomasi, müzakere, ziyaret ve görüşmetrafiğinin ilk aşamasında, BM Genel Kurulunda çürümüşlük, istismar, kirli para aklama, rüşvetle mücadele başlıklı Özel Oturum düzenlendiğini ve bu alanlara yönelik tarihî önemde müzakereler yapıldığını ve sonuçta da bir Siyasi Bildiri kabul edildiğini görmekteyiz (A/S-32/L.1) İçeriği itibarıyla çok önemli olan söz konusu BM Genel Kurulunda yapılan bu görüşmelerde, zikredilen sorunların dünyanın ve bütün ülkelerin istikrara, demokratik değerlere ve hukuk düzenlerine verdiği büyük zararlara işaret edilmiş, açıklık ve şeffaflığın, güçlü siyasi iradenin bunlarla mücadelede taşıdığı önem vurgulanmıştır. Çürümüşlük, istismar ve rüşvetçiliğin halkın güvenini sarstığı, hukuk değerlerini zayıflattığı, insan hakları, gelişme ve cinsiyet eşitliği gibi konulardaki çalışmaları da olumsuz etkilediği aynı müzakerelerde kapsamlıca ele alınmıştır.
Önümüzdeki dönemde uluslararası düzenin en önemli gündem maddelerinin başında bu konuların geleceğini en açık şekilde ortaya koyan bir toplantı olmuştur, bu Özel Oturum. Bütün BM üyesi ülkeler bu gelişmelerden gerekli dersleri çıkarmak, öncelikle de ev ödevlerini yapmak zorundadırlar. 18 Haziran’da ikinci kez BM Genel Sekreteri seçilen Guterres öncülüğündeki BM’nin yeni döneminde de bu konular öncelik taşımayı sürdürecektir.
2. G7 Cornwall Zirvesi
Her ne kadarülkemiz kamuoyunun gündeminde yeterince işlenmemiş ve bir bakıma Cumhurbaşkanı Erdogan-Başkan Biden ikili görüşmesinin gölgesinde kalmışsa da, 11-13 Haziran 2021 tarihlerindeki G7 Cornwall Zirvesinin diplomaside sıcak Haziran 2021 gelişmelerinin en önemli aşamalarından biri olarak kabul edilmesi gerekir. Dünyanın en gelişmiş 7 ülkesinin devlet/hükûmet başkanlarını bir kez daha buluşturan Zirvede kabul edilen Ortak Bildiriye göre, özetle, iklim değişikliği ile birlikte mücadele, Covid-19 salgınına karşı dayanışma, fakir ülkelere önümüzdeki yıl içinde 1 milyar doz aşı bağışı, Dünya genelinde 40 milyon ilave kız çocuğunun okul imkânına kavuşturulmasına destek gibi hususlarda anlaşıldığı görülmektedir.
G7 Liderleri demokrasi, özgürlükler, eşitlik, hukuk düzeni ve insan hakları gibi alanların önemini ve dünyanın önündeki sorunların aşılabilmesi için bu ilkelere bağlılıklarını da bilhassa vurgulamışlardır. Dış politika alanında ise Rusya, Libya, Afrika, Afganistan vb. birçok konu başlığı değerlendirilmiştir. Bunlar içinde Libya’dan bütün yabancı savaşçıların ve paralı askerlerin BM Güvenlik Konseyinin 2570 ve 2571 sayılı kararları esasında ülkeyi terk etmeleri gerektiğinin vurgulanması bilhassa dikkat çekici olmuştur. Ayrıca Çin’e de Doğu Türkistan’da insan hakları ve temel özgürlüklerin ihlallerine son verme çağrısında bulunulmuştur. İlginçtir bu hususların birçoğunun G7 Zirvesi akabinde, NATO Zirvesinde ve ABD-AB Zirvesinde de ortak şekilde tekrarlandıkları ve vurgulandıkları görülecektir.
3. NATO Devlet/Hükûmet Başkanları Zirvesi
NATO Zirvesi son yılların en önemli ve farklı toplantılarından biri olmuştur. ABD’nin yeni Başkanı Biden’ın adaylık döneminden itibaren, hatta daha da öncesinden altını çizerek beyan ettiği “Amerika Transatlantik İttifaka geri dönüyor” söylemleri hatırlanacaktır. İşte bu söylemlerin 14 Haziran 2021 NATO Devlet/Hükûmet Başkanları Zirvesinde somut kararlara dönüştüğünü de görmekteyiz. ABD bu Zirveyle birlikte NATO’ya gerçekten de güçlü bir geri dönüş yapmış olmaktadır. Başkan Biden’ın katıldığı ilk zirve olan bu görüşmelerde ele alınan önemli konular arasında 2010 tarihli NATO Stratejik Konsept Belgesinin güncellenmesi, terörle mücadele, siber saldırılar, iklim değişikliğinin güvenlik boyutu, İttifak dayanışmasının güçlendirilmesi, Rusya ve (potansiyel) Çin kaynaklı tehditler, Afganistan gelişmeleri vb. de yer almıştır. Hiçbir üye ülkenin tek başına bu tehditlerle başa çıkamayacağından hareketle Transatlantik birliktelik ve dayanışmanın NATO güvenlik ve savunmasında hayati önemde olduğu keza Zirvede vurgulanmıştır. Öte yandan önceki yıl NATO Genel Sekreterinin himayesinde oluşturulan (bünyesinde bir Türk uzmanın da bulunduğu) Uzmanlar Grubunca uzun aylar boyunca süren çalışmalar neticesinde hazırlanan ve zirvede onaylanan“NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik” başlıklı Rapor değişen küresel siyasi/ekonomik-güvenlik ortamı içinde NATO dayanışmasının güçlendirilmesi amacına yönelik 138 öneriye yer vermektedir. Bunlar arasında yer alan yukarıda bahse konu NATO 2010 Stratejik Konseptinin güçlendirilmesi, Rusya ve Çin’e yönelik İttifak içi dayanışma, teknolojik hâkimiyet, terörle mücadele, iklim değişikliği, demokrasi, özgürlükler, hukukun üstünlüğü gibi değerlere bağlılık vb. gibi önerilere de Ortak Bildiride yer verildiği görülmektedir.
Bütün bunlara ilave olarak Zirveyle ilgili çeşitli açıklamalar ve Ortak Bildiride İttifak için yeni bir dönemin başladığı, ABD-NATO bağlılığının teyit edildiği, Rusya ve Çin gibi otoriter ülkelerin uluslararası hukuk düzenini tehdit ettikleri, İttifak içi dayanışma ve istişarelerin güçlendirilmesi gereği, caydırıcılığın artırılması, teknolojik üstünlüğün korunması, NATO Yenilik Fonunun kuruluşu, iklim değişikliğine karşı birlikte mücadele ve askerî faaliyetlerde emisyonların azaltılarak 2050’de “0” emisyon hedefine katkı sağlanması, yeni Stratejik Konsept Belgesinin 2022 Madrid Zirvesine yetiştirilmesi gibi hususlara da yer verilmiştir. Böylelikle, yeni NATO stratejisinde, önceki 2010 Belgesine kıyasla Rusya’ya yeni bir bakış açısı getirilmektedir. En başta 2014 Kırım işgali sonrasında Rusya artık tehdit ve hasım ülkeye dönüşmüştür. Bu tarihi Zirve ayrıca artık Yeni Dünya Düzeninde mücadelenin sadece siyasi tehditlere karşı değil insan hakları, demokrasi, yeşil bir dünya, dijital devrim, teknolojik hâkimiyet vb. alanları da kapsayacağının somut bir aşamasını teşkil etmiştir. Her bir NATO üyesinin bütün bu süreçleri de yakinen izlemesi ve gerek ulusal düzeyde gerek İttifak bünyesinde üstüne düşen adımları atması gerekmektedir.
Türkiye bakımından incelendiğinde ise, yukarıda belirtilen hususların yanı sıra, Ortak Bildiride NATO’nun toprak bütünlüğünün kararlılıkla korunacağının, bu meyanda Türkiye’nin milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapmasının takdirle kaydedildiği de görülmektedir. Zirvede Kabil Havalimanının işletilmesi konusunun da gündeme gelmesi, en başta Türkiye bakımından önem taşımaktadır. Bu görevi üstlenmeye hazır olduğu mesajlarını vermekte olan Türkiye, Kabil’de kalmasının İttifakın lojistik ve mali desteğine bağlı bulunduğunu açıklamışsa da, Taliban’ın (Türkiye dâhil) bütün NATO güçlerinin ülkeden çekilmesi gerektiği yönündeki açıklamaları dikkate alındığında konunun hassasiyeti anlaşılabilecektir. Bu meselenin dolaylı olarak S-400 dosyasıyla bağlantılı bir şekilde gündeme gelmiş olması da muhtemeldir. Türkiye’nin Afganistan’da yaklaşık 600 kişilik bir kuvveti mevcuttur. Havalimanının işletilmesi de 2020 sonuna kadar Türkiye tarafından yapılmış ve Türkiye bugüne kadar ülkede muharip güç bulundurmamıştır. Bu mesele değerlendirilirken iki kardeş halk arasında doğabilecek olumsuzlukların da mutlaka göz önüne alınması gerekmektedir.
4. Erdoğan – Biden Görüşmesi
Yukarıda da belirtildiği üzere, bu döneme damgasını vuran birçok üst düzey faaliyetin, Cumhurbaşkanı Erdoğan-Başkan Biden görüşmesinin gölgesinde kaldığını söylemek, sanırız abartı olmayacaktır. Başkan Biden’ın 2021 başında görevine gelmesinin akabinde sürekli iki lider arasında bir telefon görüşmesi yapılması konusuna odaklanan kamuoyumuz, son dönemde de NATO Zirvesi marjında yapılması planlanmış ikili görüşmeyi yakın takibine almıştır. Sonuçta iki lider NATO Zirvesi vesilesiyle 14 Haziran 2021 günü 45 dakika süren bir görüşme yapmıştır. Bugün itibarıyla iki ülke ilişkileri gündeminde ABD’nin Suriye’deki faaliyetlerinden S-400’ler meselesine kadar birçok konu bulunmaktadır. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Filistin gelişmeleriyle ilgili olarak ABD’ye yönelik tepkisi, ABD Başkanının 24 Nisan açıklaması gibi gelişmeler de Zirve öncesinde gündeme gelmiştir. Dışişleri Bakan Yardımcısı Sherman’ın Mayıs ayındaki Türkiye ziyareti sırasında da iki liderin buluşmasına dair bazı konuların ele alınmış olması muhtemeldir. Geçmişte Başkan Trump’la liderler düzeyinde yürütülen ilişkilerin yerine yeni dönemde kurumsal düzlemde ilişkiler tesisisin ABD’nin tercihleri arasında bulunduğu da ifade edilmelidir. Görüşme öncesinde Türk yetkililerin ABD ile yeni ilişkiler döneminin başlatılmasına yönelik beklenti mesajları da şüphesiz dikkat çekici olmuştur.
İki liderin görüşmesinde çeşitli konuların ele alındığı, buna mukabil Biden’ın 24 Nisan açıklamasının kamuoyunun beklentisinin aksine gündeme gelmediği, iki taraf arasında temasların süreceği, Sayın Cumhurbaşkanının BM Genel Kurulu vesilesiyle New York’a gidebileceği görülmektedir. Başkan Biden’ın Türkiye’ye davet edildiği, buna mukabil adı geçenin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı muhatap bir davetin olmadığı da anlaşılıyor. Özetle iki liderin görüşmesinin bir başlangıç teşkil ettiği, birbirlerinin tutumlarını görebilmeleri için buluşmanın bir vesile olduğu, görüşmede herhangi bir kritik kararın alınmadığı, gündemde mevcut yoğun sorunların çözülüp çözülemeyeceğinin ise ancak önümüzdeki dönemde görülebileceği, bu amaçla birtakım temasların sürdürüleceği, aksi takdirde gergin ilişkilerin devam edeceği söylenebilir. Her hâlükârda Türkiye-ABD ilişkilerinin bugünkü haliyle uzun vadede sürdürülemez olduğunu düşünmekteyiz.
5. ABD – AB Zirvesi
Bu Zirve ABD ve AB arasındaki ilişkilerin yeni bir döneme geçeceğinin bir diğer önemli işaretini teşkil etmektedir. Bu iki güçlü yapı 780 milyonluk bir nüfus ile küresel GSMH ve ticaretin % 42’sini temsil etmektedir. Dünyada en büyük ekonomik işbirliği forumudur. Keza uluslararası sistemin en güçlü askeri yapısıdır. 15 Haziran buluşması, aynı zamanda 2014’den buyana ilk ABD-AB Zirvesi olmaktadır. Zirvede işbirliğinin geliştirilip güçlendirilmesi, Covid-19’la ortak mücadele, dış politika ve güvenlik sınamalarına ortak bakış, daha yeşil bir dünya, ticaret ve yatırımlar gibi konular ele alınmıştır. İki taraf arasında çok boyutlu ilişkilere ve işbirliğine yeni bir dinamizm getirilmesi ana hedeflerdendir.
Zirve’de kabul edilen Ortak Bildiride Yüksek Düzeyli İklim Eylem Grubu, Yüksek Düzeyli Ticaret ve Teknoloji Konseyi ve Müşterek Teknoloji Rekabet Politikaları Diyalog Grubu kurulması, salgınla mücadelede Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile işbirliği, 2050 “0” emisyon hedefine katkı sağlanması, ticaretin aynı zamanda iklim değişikliği ile mücadele, çevrenin korunması, işçi hakları vb. gibi amaçlar için de kullanılması, Dünya Ticaret Örgütünde (DTÖ) anlamlı reformlar için ortak çaba gösterilmesi, demokrasi, barış ve güvenlik, insan hakları, basın özgürlüğü vb. için mücadele, Dünya Demokrasi Zirvesi için birlikte çalışma, Rusya’nın zararlı faaliyetlerine karşı kararlı duruş sergileme, Ukrayna, Moldova, Gürcistan gibi ülkelerde reformlara destek verilmesi dikkat çekmektedir. Dış politika bölümünde ise geniş kapsamlı değerlendirmelerde bulunulmuş, örneğin, Orta Doğu ateşkesine destek, gerek İsrail gerek Filistinliler için özgürlük, güvenlik ve refahın önemine dikkat çekilmiştir. Burada Trump’ın yaklaşımına göre farklılıklar görülmektedir (Bkz. Trump’ın 2020 Refah İçin Barış Planı). Zirve vesilesiyle AB-ABD arasında on yıllardır gündemde olan bazı meselelerin de keza masaya yatırıldığı ve sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır.
Bu görünüm ışığında, ABD-AB Zirvesinde Türkiye ile ilişkilerin nasıl değerlendiği sorusu da şüphesiz gündeme gelmektedir. “Demokratik bir Türkiye ile karşılıklı yarara dayalı bir işbirliği ve ilişki” vurgusu dikkat çekicidir. Tarafların Türkiye’de demokrasinin durumu vb. hakkında soruları bulunmaktadır. Bunlar aşılabildiği takdirde ilişkilerin ve işbirliğinin yolunun açılacağını belirtmektedirler. Bu son derece önemli bir husustur. AB’nin insan hakları konusuna yeni bir açılım getirerek küresel düzeyde yaptırımları içeren yeni bir Yönetmeliği geçen yıl AB Zirvesinde kabul ettiği, keza Biden yönetiminin de her vesileyle iklim, çevre, insan hakları vb. gibi demokrasi/otoriter-demokratik sistem mücadelesi konularını vurgulayarak 2021 yılı içinde bir Demokrasi Zirvesi düzenleyeceğini belirttiği hatırlandığında, Türkiye’nin AB ve ABD cephesiyle önümüzdeki dönem ilişkilerinde bütün bu hususların önemli olacağının şimdiden bilinmesinde yarar olacağı muhakkaktır.
Özetle Türkiye’nin ABD ve AB ile ilişkilerinde birçok meselenin bundan böyle sadece Türkiye-AB veya Türkiye-ABD ikili boyutlarında değil, adeta Türkiye-ABD-AB üçgeninde ele alınacağı, birbirleri arasında bağ kurulabileceği yönünde görüşlerimiz mevcuttur.
6. Biden – Putin Görüşmesi
G7 ve NATO zirvelerinin ardından AB-ABD Zirvesiyle gelişen Haziran ayının bu görünümü içinde Biden-Putin buluşması daha farklı bir anlam kazanmaktadır. Buluşma öncesinde, G7, NATO ve ABD-AB zirvelerinde de Rusya ve Putin konuları dolaylı/dolaysız masada olmuş, zaman zaman da gündemin en ağırlıklı ve belirleyici maddesini teşkil etmiştir. Bu itibarla iki liderin Cenevre buluşmasını bu görünüm içinde değerlendirmek doğru ve gerçekçi olacaktır. Görüşmede nükleer istikrar, iklim değişikliği, siber güvenlik, insan hakları, Ukrayna gelişmeleri ve her iki tarafın elindeki tutuklular vb. gibi konular ele alınmıştır. Nükleer istikrar gibi konularda taraflar arasında yakınlaşma olduğu görülmektedir. Öte yandan, gerek ABD liderlerince gerek NATO/AB beyanlarında Rusya ile ilişkilerin tarihin en düşük seviyelerinde bulunduğunun belirtildiği, benzer şekilde Rus tarafının buluşmaya bakışı dikkate alındığında iki liderin Cenevre’deki görüşmelerinden ilişkilerde radikal bir sıçrayış beklenmemesi gerektiği sonucu çıkarılabilir. Örneğin, Putin Rusya’sı, Başkan Biden’ın demokrasi, insan hakları vb. konulara vurgusunu dikkate almaksızın ve ilgilenmeksizin ülke içi muhalefetle ilişkilerini kendi tarzıyla ele almayı sürdürecek, ancak ortak alanlarda da ABD tarafıyla işbirliğine açık olduğunu ortaya koyacaktır.
7. AB Liderler Zirvesi (24/25 Haziran 2021)
Haziran ayının yoğunluğu yukarıda sadece özet başlıklar halinde vermeye çalıştığımız bu çok üst düzey toplantılarla sınırlı kalmıyor. 24/25 Haziran 2021 tarihlerinde AB Liderler Zirvesi yapılacak. Gündemde Covid-19 salgınıyla mücadele, AB’nin ekonomisini toparlaması, AB’ne göçler, dış ilişkiler gibi maddeler de yer alacak. Dış politika gündeminde ise Türkiye ve Rusya ile ilişkiler bulunuyor. İki ülke son dönemde AB zirvelerinin değişmez maddeleri oldular. Hatırlanacağı üzere AB’nin 25 Mart 2021 Zirvesinde de Türkiye önemli bir başlık olarak yer almış, Türkiye’nin politikalarının gözleneceği ve atacağı adımlara göre Haziran ayında Türkiye-AB ilişkilerinin tekrar ele alınması kararlaştırılmıştı. Söz konusu Mart Zirvesinde Doğu Akdenizde “gayri meşru” arama faaliyetlerinin durdurulmasının devamı, Türkiye’nin yapıcı olması(!), Yunanistan’la Kıbrıs görüşmelerinin başlaması halinde AB’nin Ankara ile aşamalı, orantılı ve durdurulabilir bir yakınlaşmaya hazır bulunduğu da açıklanmıştı. Yine aynı açıklamalarda, ülkemiz uluslararası hukuka aykırı tek taraflı kışkırtıcı adımlar atmaktan kaçınmaya da çağrılmış(!), aksine bir durumda AB’nin üyelerinin haklarını korumak üzere elindeki imkânları kullanacağı tehdidi de yapılmıştı.
İlişkilerin bugünkü durumuna bakıldığında, bu AB Zirvesinin, AB-Türkiye ilişkileri bakımından büyük değişikliklere gebe olmadığını, malumun ilamı gibi sonuçların ön planı çıkabileceğini söyleyebiliriz.
Ekonomik toparlanma konusu da AB Zirvelerinin gündeminde yer almayı sürdürmektedir. AB liderlerinin Haziran 2020’de kararlaştırdıkları 750 milyar avroluk kurtarma ve dayanıklılık planı üzerinde çalışmalar sürdürülecek, üyelerin millî planları değerlendirilecektir.
8. Haziran 2021’in Diğer Önemli Gelişmeleri
Uluslararası sistemde etkili olacağını yukarıda özetle vurgulamaya gayret ettiğimiz zirveler ve üst düzey lider buluşmalarının yanı sıra Haziran ayı boyunca en başta ülkemiz bakımından önümüzdeki dönemde önemli sonuçlar doğuracağını düşündüğümüz gelişmeler arasında İsrail’de Filistinlilerin Raam Partisinin de dâhil olduğu yeni koalisyon hükûmetinin kurulmasına, Ermenistan ve İran’da seçimlere de işaret edilmesi gereklidir.
İsrail’de iktidarını 12 yıl sonra yitiren Netanyahu, siyaset sahnesine geri dönebilecek midir? Bennett-Lapid Koalisyonu uzun ömürlü olabilecek midir? Ülkede iki yıl içinde 5. kez yeni bir seçime mi gidilecektir? Koalisyonun sekiz unsurundan biri olan Raam Partisi, Siyonistlerin de ortak bulunduğu yeni hükûmette ne derece etkili olabilecektir? Seçimler sonrasında
Ermenistan Paşinyan’la, İran ise yeni Cumhurbaşkanı muhafazakâr Reisi ile yeni bir döneme girmekteler. İran bu yeni dönemde daha fazla mı içine kapanacak, yoksa dış dünyaya açılacak mıdır? Bütün bu gelişmeler beraberlerinde önemli soruları da akla getiriyorlar.
Şüphesiz bu gelişmelerin her biri ayrı yazıların konusu olmakla birlikte sonuç olarak hepsinin dolaylı/dolaysız Türkiye ve bölgemizin geneli bakımından yakinen ve hassasiyetle izlenmesi gerektiğini vurgulamakta bilhassa yarar görmekteyiz.
Sonuç olarak ve özetle, Türkiye bakımından bütün bu gelişmelerin önemli etki ve yansımalarının olacağını belirtmeliyiz. Türkiye’nin NATO, G7, AB gibi yapıların stratejik (veya potansiyel) hasım, tehdit kaynağı ilan ettiği ve strateji belgeleri ve ortak bildirilerde de yer verdiği Rusya, Çin, İran gibi ülkelerle ilişkilerine yeni bir anlayış getirmesi gerektiği muhakkaktır. Örneğin uluslararası sistemde tepkilerin giderek artmakta olduğu Müslüman Türk Uygurların dramı gibi konularda da Türkiye artık tutumunu baştan sona gözden geçirmelidir. Bu konuda örnekler çoktur. Tabii ki bizzat üyesi/adayı bulunduğu NATO, AB, ABD, Rusya Federasyonu, Çin vb. ilişkiler de stratejik bir anlayışla masaya yatırılmalı, sorunlar uzun vadeli bir vizyonla ele alınmalıdır. Balkanlar, Orta Doğu, Karadeniz, Akdeniz, Kafkasya, hatta Doğu Avrupa vb. gibi küresel ölçekte hasım güçlerin çatışma alanlarında yer aldığı da dikkate alındığında, ülkemizin önümüzdeki dönemde yeni sınama ve tehditlerle yüz yüze gelebileceği de söylenebilecektir.
Yine benzer şekilde, uluslararası sistemde insan hakları, demokrasi, çevre, iklim değişikliği, çürümüşlükle mücadele, dijital dönüşüm, yeşil dünya, e-dünya gibi unsurların giderek daha ön plana geçmekte olduğu bir dönemin eşiğinde bulunduğumuzu bir kez daha tekrarlamalıyız. Sadece dünya değil ülkemiz için de tarihî dönüşümlerin işaretleridir bunlar. Bu geçiş dönemi her bir ülke, bölge vb. için farklı mahiyette özellikleri barındırıyor olabilir. Ancak eninde sonunda bütün dünya sistemi kendini bu eşiğin önünde bulacak, bu eşiği ya aşabilecek veya gerisinde kalacaktır; adeta bir sırat köprüsü gibi. Bunu başarabilen ve başaramayanlar arasında ise önümüzdeki on yıllarda hemen her alanda çok büyük ve derin uçurumlar doğacaktır. Her ülke gibi Türkiye de geleceğin dünyasının bu yeni kodlarını dikkatle değerlendirmeli, gerekli adımları gecikmesizin ve büyük bir kararlılıkla atmalıdır.
(Sitemizin yazarı Ümit Yardım'ın bu yazısının aslı Ankara Sosyal Bilimler Vakfı'nın sitesinde 25 Haziran 2021 tarihinda yayınlanmıştır.)