Emine Erdoğan’ın “Porsiyonu küçültün!” söylemi, Fransa kraliçesi Maria Antonia’ ya mal edilen “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” sözünün değişik bir versiyonu. Her ikisi de halktan kopmuş olmanın tezahürü. Yoksulluğa özendirmenin farklı şekilde söylenişi. Kırk milyon kişinin önünde porsiyon olmadığını, olanların da küçük porsiyonlara sahip olduklarını görmemenin neticesi.
Ülkemiz nüfusunun yüzde ellilik kesimi açlık sınırının altında bir gelirle hayatta kalma mücadelesi verdiği halde, vatandaşlara “porsiyonu küçültün!”demek, dar gelirli ya da gelirsiz insanların zamlarla çekilmez hale gelen hayatlarınındaha da kötüleşmesini modern bir söylem ile talep etmek demektir.
“Porsiyonu küçültün” talimatı ekonomik sorunu aşmanın anahtarı olarak gösterilmiş. Oysaki bu ekonomik buhranın varlığının da kabulüdür.
Üretime teşvik etmek yerine porsiyon küçültmeyi önermek, yapacak bir şeylerin kalmadığının da sessizce itirafıdır. Uzun yıllardan beri gelirdeki adaletli dağılım yerle bir edilerek beş müteahhidin zenginliğine zenginlik katmak için zaten yeterli ve dengeli beslenemeyen insanlarımızın beslenmesinin iyice bozulmasını istemektir.
Oysaki hükümetler, vatandaşın porsiyonunu büyütmek için işbaşına gelirler. AKP hükümeti de bu vaatle iktidar olmuştu. 3Y ile mücadele sözü vermenin anlamı, her bir vatandaşın milli gelirden alacağı payı arttırmanın sözüydü. Şimdi ise “porsiyonunuzu küçültün!” demekle,üretime dönük bir planlama yapmamaya ve kurulan kirli ilişkiler ağına bağlı olarak gerçekleşen yoksulluğa çare olarak, vatandaşa daha az yemeyi önermek, batırdıkları ekonomiyi milletin boğazından keserek düzeltebilme çabasıdır. Saray ailesi bu hali ile yoksulluğa çare arayanlar değil,yoksulluğu arttıran aktörlere dönüşmüşlerdir. Yolsuzlukla mücadele edilmeden yoksullukla mücadele edilemeyeceğini bilmek istemiyorlar.
2002 yılında AKP iktidara geldiğinde bir asgari ücretli aldığı maaş ile 5.75 adet çeyrek altın alabilirken bu gün itibariyle 3.4 çeyrek altın alabiliyor. Ayrıca kur yüksekliği Türk lirasının alım gücünün ne kadar zayıfladığını yeterince anlatmaya yetiyor.
On üç milyon emekliden sekiz milyonunun asgari ücretin yarısı kadar emekli maaşı ile geçinmeye çalıştığını düşünürsek işin vahameti daha da ortaya çıkar. Ayrıca 750 lira yaşlılık, 800 lira engelli aylığı alan birisinin geliri, porsiyon küçülmeye çok elverişli(!)
İktidarın görevi refahı arttırıp bütün vatandaşların refahtan yararlanmasını sağlamak mı, yoksa asli görevini yapmayıp da millete akıl mı vermek? Yoksa “Emine Hanım seçilmiş değil ki” mi diyeceksiniz? Zaten sorun bu ya .
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile aile bireylerinin seçilmediği halde, yönetimde söz sahibi olması parlamentoya yapılan saygısızlıktır, yetki gaspıdır. Hakeza seçilmediği halde bakanlık görevi alanlar için de aynı durum geçerlidir. Bu davranış biçimi, keyfiliği, seçimle oluşan millet iradesine tercih etmenin adıdır. Demokrasilerin olduğu ülkelerde yönetme işi ailecek yapılmaz
Siyasi tarihimize ve teamüllerimize bakarsak ülke yönetiminde uzun yıllar söz sahibi olan merhum Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in değerli eşleri Nazmiye Hanım ve Rahşan Hanım’ın -kendileri ile ilgili olan soruların dışında- ülke yönetimini ilgilendiren konularda fikir beyan ettiklerine kimse şahit olmamıştır.
Emine Erdoğan’ın seslendiği kesim aç ve yoksul kesim değil de %20’lik AKP’nin türedi zenginlerinden oluşan kesim ise kastettiği mana şudur: On dokuz sene boyunca izah edilemez ve hesabı verilemez şekilde zenginleşmenize katkı verdiğimiz gibi bundan sonra katkı veremeyeceğiz. Elinizdekiyle yetinin. Ayağınızı biriktirdiklerinize göre uzatın. Bizden daha fazla bir şey beklemeyin. Hele ki Sedat Peker’in açıklamalarından sonra sizlere daha da imkan açmamızı hiç beklemeyin.
İktidarda kalmanın sihirli formülü, milletin porsiyonunu büyütebilmekten geçer. Porsiyonu küçültenler iktidarda kalmak istemeyenlerdir. Millete gözünü- kulağını kapatanlara millet de iktidar kapılarını kapatır.
Aslında bu istekler, iktidarı devireceği muhakkak olan ekonomik çöküntünün kitlesel isyanlara dönüşmesini önleme girişimidir. Var olduğu kabul edilen ekonomik sorunu, vatandaş yeterince erişemediği gıdadan keserekne kadar düzeltmiş olabilir?
Bir tarafta itibarla lüks yaşamı özdeşleştiren anlayış, diğer yanda vatandaştan gıdadan kesmesini önererek ekonomiyi iyileştirme isteği…Her ikisinin de failleri aynı.
Milletten yeme –içmesinden kesmesini istemek, umarım iktidar mensuplarının son istekleri olur. Millet sorgular ve der ki: Ben gıdamdan keseceksem (aç kalacaksam) sen niye hala oradasın?