Her şeyimiz kişiye göre.
Sosyal medyada dolaşan haberlere göre, Eski Başbakan Binali Yıldırım’ın oğlu İzmir limanından teslim alınmak üzere Venezuella’dan gönderilen kokain ticareti yaptı mı normal göreceksin; ancak herhangi bir vatandaşı gramlık kokain satımına aracılık etti mi sekiz on yıl hapis yatıracaksın.
Eski ya da yeni bakanlar marinaya, ya da FETÖ’cü bahanesiyle şahıs mallarına çöktü mü meşru sayacaksın; evine bitişik olan devlet ya da orman arazisinin bir metresini kullanan vatandaşa ceza keseceksin.
Terörist, ajan kategorisine dahil edilen “bırakılması mümkün değil” denilen ABD’li rahip Brunson; Alman gazetesi Türkiye temsilcisi Deniz Yücel’in tahliye edilmesini normal değerlendireceksin, ancak sudan sebeplerle hapislerde unutulan milyonlara suçlu insan muamelesi yapacaksın.
Şehir Üniversitesinin borcunu “yapılandırın, ödeyelim!” diyene “dolandırıcı” yaftasını yapıştıracaksın; ancak TCMB’nin 128 milyar dolarını buharlaştırana “Bakan Bey” diyeceksin.
Servete, makama, toplumsal statüye göre değişen hukuk, şimdilerde de “serok” kelimesine yüklenen anlamda kendini göstermeye başladı. Bahçeli’ye göre “serok” kelimesi Ahmet Davutoğlu ile ilişkilendirildi mi terörü ve kötülüğü çağırıyor ve “ Türkiye’nin temelini dinamitlemenin şifresi”ni barındırıyorken; aynı Bahçeli’ye göre “serok” kelimesi Erdoğan’da geleceğe yürümenin adresi, Cumhur İttifakı’nın güvencesi olarak sunulabiliyor.
Tıpkı HDP’nin iktidarla hareket etmesi söz konusu oldu mu iyi, ama karşı blokla yol yürümesi ihtimal dahilinde oldu mu terörist olması gibi.
Oysaki çağdaş demokratik ülkelerde bir fiilin suç olup olmadığına kişilere göre ya da nerede durup durmadığına göre karar verilmez. Suç olan fiiller bellidir, bunu kim işlerse işlesin o fiili suç olmaktan çıkarmaz.
“Serok”la Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu’nu aylardır tahkir etmeyi deneyen Bahçeli, aynı sıfatla Erdoğan da anılınca dünkü grup toplantısında kendisinin de inanmadığı bir takım şeyler söylemeye çalıştı. Mesela:
Millet İttifakı’nın adayının kim olacağını ajans Biden’den öğrenebilirmişiz. Altı ay boyunca “Biden arar mı acaba” beklentisi ile telefonun başından kalkamayanlar, çay içme hayali kuranlar şimdi Biden “kerih” demeye başladılar. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
FETÖ de kafasına çuval geçirilerek tıpkı İmralı canisi gibi Türkiye’ye getirilmeliymiş. Bu çetrefilli işler hep de Bahçelinin hükümet ortağı olduğu zamana denk geliyor her ne hikmetse. Öcalan’ın yakalanmasından iki ay sonra kurulan 57. Hükümet içinde MHP’nin de yer almış olmasına rağmen “Apo’yu asarım, keserim, idam ederim” diyen MHP o tarihte de beslemiştir, bu tarihte de beslemeye devam etmektedir. Şimdi de tutturmuş “FETÖ’yü teslim edin” diye hamaset yapmaya. Teslim etseler ne yapacaksın? Geçmişte yaptıkların gelecekte yapacaklarının teminatı ise, İmralı canisini beslediğin gibi beslemeye devam edeceksindir. Varsa kardeşini Tv.lere çıkaracaksın, belki de ondan gelen mektubu oy endişesi ile okutacaksın ya da okutanlara ses çıkarmayacaksın. Başka yapacağın bir şey var mı?
Askıda ekmek projesinin mimarı MHP’nin oy oranı 3-7 arasında değişkenlik arz edince çareyi hem hamasetin dozunu arttırmakta hem de meydan okumakta buluyor.
Bahçeli her ne hesap içinde olursa olsun, belli ki Erdoğan, Bahçeli kamburunu sırtından sessizce atmanın taşlarını döşüyor. Normal şartlarda Davutoğlu ile özdeşleşen ve aylarca polemik konusu olan “serok” kelimesinden Erdoğan rahatsız olmamıştır. Kürt seçmendeki bilinç yüksekliğini bile bile Diyarbakır’a gitmiştir. Belki de “serok” denilmesini kendisi de istemiştir.
Ama ne pahasına olursa olsun Bahçeli’nin iktidar treninden inmeye niyeti yok. Bu güne kadar kükrediği “serok”u da,yok saydığı 17-25 Aralık gibi hazmedeceğe benziyor.
Eskiden öze göre şekil şartları tamamlanırdı, şimdi ise şekilden hareketle öze ulaşılmaya çalışılıyor. Diyarbakır’a gitmek ve o salon ahalisinin “serok Erdoğan” demesi şekle ait şartlardır. Bundan hareketle halkın teveccühünü kazanmaya çalışmak ise öze aittir.
Halbuki Ahmet Davutoğlu’nda olduğu gibi tam tersi olmalıydı; halkın teveccühünü kazandığı için “serok” denmeliydi.Birisi taklit, diğeri gerçek. Birisi gayrı samimi, diğeri samimi.
Kürt kökenli insanların iradesini hiçe sayarak, seçtikleri belediyelere kayyum atayacaksın, sonra da o bölgeye gidip serok kelimesinden bir şeyler umarak Gelecek Partisi lideri ile kendini eşitleyeceksin!
Yok böyle bir dünya.