Aykut Karahan


Bize Yeni Don Kişotlar Lazım

Bize Yeni Don Kişotlar Lazım


Ünlü İspanyol yazar Cervantes'in büyük eseri ve o eserin ana kahramanı Don Kişot. Çocukken bir çoğumuzun çoğu zaman gülerek okuduğu değirmenlere savaş açan karakter. Edebiyat tarihi açısından bakıldığı zaman Don Kişot, roman türünün ilk örneği. Son yıllarda romanlar üzerinden alternatif okumalar yapan Mustafa Özel Hoca'ya göre ise eski düzen ile yeni düzen arasında ya da eski iktisadi sistem ile yeni iktisadi sistem arasındaki gerilimin romanıdır. Dolasıyla Özel'e göre romanları salt bir edebi eser olarak değil aynı zamanda iktisadi, siyasi ve toplumsal değişimin yönünü göstermesi açısından da okumak gerekir.
Romanda bir diğer ana karakter ise Don Kişot'un hizmetkarı ya da yaveri diyebileceğimiz Sanço Panzo. Yeni düzenin temsilcisi olarak eski düzenin temsilcisi olan efendisi ile sürekli bir anlaşmazlık halinde. Efendisinden kendisine bugün bizim aylık maaş dediğimiz bir gelir talep eder. Fakat efendi Don Kişot ki burada Aristokrat sınıfı temsil etmektedir ; bunun kitaba yani yasaya uygun olmadığını söylemektedir. Burada kitaptan kasıt sadece kutsal kitap değil, yasa, kanun, anane, gelenek vs anlaşılmalıdır. İşte efendi Don Kişot ile yani aristokrat sınıf ile daha da doğrusu eski düzen ile yaver Sanço Panzo yani yeni düzenin habercisi arasındaki temel çatışma iki ayrı düzenin hayata bakışının gittikçe birbirinden farklılaşması olarak görülmelidir. İşin gerçeği Cervantes'in yapmaya çalıştığı hakikati ancak Don Kişot gibi çılgın bir karakter üzerinden anlatmaktır. Özel hocanın iddiasına göre 'hakikati ancak bir meczup' söyleyebilirdi ve o meczup yel değirmenleri ile savaşmayı dahi göze alacak kadar çılgındı. Ne olursa olsun yasaya göre hareket ediyordu.
İçinde yaşadığımız dünyada bu tür yasalardan bahsetmek ne mümkün. Hakikat kimin nerede ve ne zaman durduğuna göre sürekli değişmektedir. Dün ak diyenler bugün kara, dün kara diyenler bugün ak demektedirler. Ortada ne bir hakikat var ne de yasa. Ne de o hakikat ve yasaya göre hareket eden meczuplar, çılgınlar. Öyle bir hale geldik ki hakikati bir meczup bile dile getiremez hale geldi. Hal böyle olunca da ortalık kuralsızlığı, yasasızlığı alışkanlık haline getirenlere kalmış. Kendi yaptıklarını yasa, söylediklerini de hakikat kabul etmemiz gerektiğini söyler oldular. Toplumların ve insanların zihinleri karmakarışık. Kavramlar bir türlü zihinde sükuna kavuşmuyor. Kavramlarımız da dahi anlaşamıyoruz. Millet olma vasfımızı her geçen gün kaybediyoruz. Siyasi arenayı da bundan ayrı düşünmek ne mümkün...