Normal şartlarda OHAL geçicidir. Kalıcı OHAL, modern egemenin ayrılmaz parçasıdır. Devleti koruma refleksi her şart ve zeminde OHAL’i meşru kılabilir. Ancak “istisna hali”nin kalıcılığa doğru gitmesi tehlikenin varlığını işaret eder.
2016’dan beri parlamento uzatmalarıyla kesintisiz uygulanan, 31Temmuz itibarıyla ara vermeden yeniden uygulanmaya konulacak OHAL’de 3 yıllık, sadece 2 yetkide ise 1 yıllık-güya muhalefetin ve halkın sesine kulak vererek- uzatma yapıldı. Halkın sesine kulak verenler OHAL şartlarında bir yönetimi istemediğini de görecektir. İlgililer bir yıllık süre içinde seçime gitmeyi zorunlu kılan şartların varlığını görüyor olmalı ki enkazın altında kalmadan olağanüstü hal uygulamalı seçim paratoneri ile kendini korumaya almak istiyor. İktidar OHAL’in hukuk tanımaz gücünü yeni gelen hükümete hediye etmek de istemeyecek. İstisna hali ile ülke yönetmenin keyif verici, yönetilmenin ise eziyet olduğunu deneyimleyen iktidar, güçlü ihtimal dahilinde olan iktidar değişikliği ile mevcut iktidarın büyük –küçük ortakları ile yönetilen konumuna indirgenerek, kamu personelinin ihracına ilişkin ve gözaltı süresinin uzatılmasındaki OHAL yetkisini en fazla bir yıl kullanabileceğini hissediyor olmalı.
OHAL ile Türkiye ilk defa tanışıyor değil. Siyasi tarihimize sokan karar 1987 yılında iktidarda bulunan Anavatan Partisi ve Başbakan Turgut Özal tarafından alınmıştı. Artan terör olayları gerekçe gösterilerek 13 ili kapsar şekilde 15 yıl boyunca 46 kez Meclis kararıyla uzatılarak sadece Doğu ve Güneydoğu’da uygulanmıştı. 2016’dan beri ise seksen bir il OHAL kapsamında yönetiliyor.
2002’de iktidara gelebilmek için AKP’nin seçim vaatleri arasında özgürlükleri kısıtlayan OHAL’i kaldırmak da vardı. Öyle de yaptı. Ancak zaman içinde güç kespettikçeve hukukun,elinde tutuğu gücü kullanmasına mani olduğunu düşündüğü süreç içinde,2016 yılında “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirdikleri “Fethullahçı Terör Örgütü”nün darbe girişiminde bulunmasıylaOHAL ilanına meşruiyet kazandıracak atmosferi yakalamış olmanın mutluluğuyla,Parlamenter Sistemden “Türk Tipi Başkanlık Sistemi”ne geçişi öngören Anayasa değişikliği OHAL şartlarında mecliste oylandı ve OHAL şartlarında halk oylamasına sunuldu. 2018’ deki Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimi de OHAL şartlarında yapıldı. İktidar mensuplarının arzu ettiği şekilde de neticelendi.
2019’daki yerel seçimler de OHAL şartlarında tamamlandı. Ama ilgili yöneticilerin istediği şekilde bir netice alınamamıştı. Hele ki Ankara, İstanbul, Adana gibi büyük şehirlerde sandıktan iktidarın arzu ettiğinin aksi yönde sonuçlar çıkmıştı. İktidar için hayati öneme sahip İstanbul’daseçimi yeniletmek gibi bir yol, olağanüstü hal şartlarında gücü elinde tutanlar ve hukuku askıya alanlar tarafından izlendi. 2015 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olma yetisini sağlayamayan AKP, Kasım 2015’te “yeniden seçim” ile farklı neticeler çıkmasınaheveslenmiş olmalı ki, benzer neticeyi yenilenen İstanbul seçimlerinde de almak istedi. Ancak halk, 2015 Kasım’ına benzer bir kazanımı AKP iktidarına vermedi. İktidarın gücü sadece seçimi yeniletebilmekle sınırlı kaldı. OHAL koşullarında sandıktan istediği şekilde çıkamadı.
Diyeceğim o ki, mülki idareye -mevcut işleyişe istediği şekilde yön vermek amaçlı bir OHAL avantajını elinde tutmuş ve kullanıyor olmasına rağmen- istediği sonucu alacağının garantisini sunmuyor. Ne de olsa seçimi kaybetmek de var.
Yetkililer bilseler ki yeniden seçilip iktidar olmaya devam edecekler, yerleşik OHAL uygulamasına meşruiyet kazandırmakta tereddüt etmeyecekler.
Terörle mücadelede başarılı olduysak -Gara operasyonu başarısızlığıyla 16 şehidin gerçekliği ortada iken- terörle mücadele için halen neden OHAL’e ihtiyaç duyuyoruz? Terörle mücadele için OHAL’e ihtiyaç duymak, başarısızlığın kabulü anlamına gelmez mi?
Millet, içinde bulunduğu ekonomik açmazdan çıkabilmek için yöneticilerden yolsuzluğu, işsizliği, yoksulluğu bitiren uygulama beklerken; iktidarın seçim kazanmasını kolaylaştıracak hile-hurdaya yol vermek için kurgulanmış terörle mücadele adı altında OHAL’in uzatılması inandırıcı gelmiyor.
Yasa tanımazlığı yasal bir çerçeve içine almak ve bu şartlarda seçime gitmek, iktidar tarafından iyi kurgulanmış gelecek hamlesidir.