Yeni Kavramların Doğuşu: Kapsayıcılık, Evrensel Tasarım, Erişilebilirlik
Yazı dizimizin önceki bölümünde ifade ettiğimiz üzere, 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılda yaşanan büyük savaşlar neticesinde engelli insanların hayatlarında ve toplumla ilişkilerinde büyük ve köklü değişimler meydana gelmiş, engelli nüfusun ciddi biçimde arttığı bu dönemde sosyo-ekonomik gelişmelerin yanısıra, bu insanları hayata dahil edecek çözüm ve yöntemlerin de ortaya çıkarılması zaruri hale gelmişti. Tekerlekli sandalye, rehber köpek ve beyaz baston gibi çözümler bu yıllarda geliştirilmişti. Dünyanın bazı yerlerinde ırkçı fikirlerin tesiriyle hasta ve sakatlardan arınmış sağlam ve temiz bir toplum meydana getirme amacıyla öjenik yaklaşımlar sergilenerek engelliler gaz odalarına gönderilirken, daha başka yerlerde de engellilerin temel hakları için çabalar gösteriliyor, çeşitli eylemlerle önemli kazanımlar elde ediliyordu.
ABD ve çeşitli Avrupa ülkelerinde uzun soluklu mücadeleler sonucunda yapılan yasal düzenlemelerle, eğitim, ulaşım, mimari gibi alanlardaki hizmetlerin engelliler tarafından kullanılabilmesi temel hak olarak kabul ediliyordu. Otobüsler, kaldırımlar, binalar engellilerin ihtiyaçlarına göre düzenlenmeliydi. Bu düzenlemelerin nasıl yapılacağı ve hangi kriterlerin esas alınacağıyla ilgili yaklaşım ve standartlara ihtiyaç vardı.
Topluma sunulan bütün hizmetlerin engelli kişilere de eşit şekilde sunulması hakkı elde edildikçe, 'engelsiz tasarım' ve 'erişilebilir tasarım' yaklaşımı gelişmeye başladı. Bu yaklaşımla, başlangıçta engellilerin ihtiyaçlarına göre özel ürün ve hizmetlerin geliştirilmesi benimseniyordu. Özel ihtiyaçlara göre çözüm geliştirmeyi esas alan bu yaklaşım geneli yani bütün kullanıcıları kapsamıyor, sonradan yapılan bazı eklemelerle belli ihtiyaçların karşılanmasıyla sınırlı kalıyordu. Bu da ayrıştırıcı ve damgalayıcı sonuçlara yol açıyordu. Üstelik bireysel özel ihtiyaçlar için geliştirilen çözümlerin, başkaları tarafından kullanımı mümkün olamıyordu. Oysa daha kapsayıcı, birleştirici ve her ihtiyacı baştan öngörebilecek bir bakış açısı gerekliydi.
Mimar Ronald Lawrence Mace, 9 yaşındayken çocuk felci geçirerek hayatına ortopedik engelli olarak devam etmeye başlamıştı. 1966 yılında North Carolina State Üniversitesi tasarım bölümünden mezun olan Mace, tekerlekli sandalyesiyle gittiği okulunun merdivenlerini, arkadaşları tarafından taşınarak kullanabiliyordu. Yani o merdivenleri tek başına çıkması mümkün değildi. Mace, aldığı eğitim ve kendi hayat deneyiminden yola çıkarak, bedensel farklılıklara sahip insanların hareketliliğini sağlayacak düzenlemeler için çalışmalar yürüttü. ABD'de ilk olarak Kuzey Carolina'da yürürlüğe giren bina erişilebilirliği yönetmeliğinin hazırlanmasına ve erişilebilirlikle ilgili mevzuat düzenlemelerinin yapılmasına önemli katkılar sundu. 1980'lerin ortalarında 'evrensel tasarım' kavramını geliştiren Mace, 1989'da Kuzey Carolina Eyalet Üniversitesi Erişilebilir Konut Merkezi'ni kurdu ve bu merkez daha sonra Evrensel Tasarım Merkezi adını aldı. Mace 1992'de engelli insanların onuru, eşitliği, bağımsızlığı ve istihdamını teşvik edici çalışmalarından dolayı Amerikan başkanı tarafından Seçkin Hizmet ödülüne layık görüldü.
Mace Evrensel Tasarım yaklaşımıyla, bireylerin farklılıkları nedeniyle özel statülerde muamele görmeleri yerine, ürün ve hizmet tasarımlarının bütün farklılıkları kapsayacak ve buna göre çözümleri içerecek şekilde geliştirilmesini benimsiyordu. Sosyal eşitlik bunu gerektiriyordu, çünkü bütün farklılıklarıyla birlikte hangi yaşta ve yetkinlikte olursa olsun, her bireyin herkesle birlikte aynı anda ve eşit şekilde her ürün ve hizmete ulaşabilmesi, kullanabilmesi temel bir haktı. Bu yaklaşıma göre 'ortalama' yani 'normal' insan yoktu ve var olduğu kabul edilen 'ortalama' insanın kullanım gereksinimleri çözüldüğünde bütün bireylerin tasarım ihtiyaçları giderilmiş olmuyordu. Sanayi devrimi koşullarının ortaya çıkardığı 'normal' ve 'anormal' sınıflandırması artık değişiyor, bütün farklılıkları muhatap kabul eden kapsayıcı ve evrensel bir bakış açısı ortaya çıkıyordu.
Mace yönetimindeki Evrensel Tasarım Merkezi tarafından 1997 yılında temel esasları belirlemek, geliştirici ve tasarımcılara yol göstermek için, 'Evrensel Tasarım İlkeleri' adıyla 7 ilke benimsendi. Bu ilkelerden kısaca bahsetmek gerekirse:
• Adil ve Eşit Kullanım: Tasarım, farklı beceri düzeylerindeki bireyler için kullanılabilir olmalı, farklı kullanıcılar için eşit şartlar sağlamalıdır. Tasarım, bütün kullanıcılar için çekici olmalı, kullanıcılar arasında ayrım ve damgalanmaya yol açılmamalı, kullanıcı, varsa özel durumunu belirtmek zorunda bırakılmamalı, güvenlik ve mahremiyetle ilgili kurallar tüm kullanıcıları kapsamalıdır.
• Kullanımda Esneklik: Tasarım, geniş bireysel tercih ve beceri yelpazesine hitap etmeli, farklı kullanım seçenekleri bulunmalı, kullanım yöntemini seçme imkânı sunmalı, sağ ya da sol elini kullanan insanların her biri için aynı derecede kullanılabilir olmalı, isabet, hassasiyet ve hız düzeyleri farklı olabilecek kullanıcılara hitap edebilmeli, kullanıcının hatasını tolere edebilmesine ve hassas motor becerilerini kullanamamasına imkân sağlamalıdır.
• Basit ve Sezgisel Kullanım: Kullanıcının deneyimi, bilgi birikimi, dil becerileri veya anlık konsantrasyon düzeyi fark etmeksizin, tasarımın kullanımı kolay ve anlaşılır olmalıdır. Gereğinden fazla karmaşıklıktan kaçınılmalı, kullanıcının beklenti ve sezgilerine uyumlu olmalıdır.
• Algılanabilir Bilgi: Tasarım, çevresel şartlar ve kullanıcının duyusal yetileri fark etmeksizin, kullanıcı için gereken bilgiyi etkin biçimde iletebilmeli, görsel, işitsel ve dokunsal yollarla bilgi en üst düzeyde sunulmalı, bilgiler birbirinden net şekilde ayrışabilmeli, duyusal engelli kişilerin kullandıkları cihaz ve tekniklerle uyumlu olmalıdır.
• Hata İçin Tolerans: Tasarım, muhtemel hata ya da kazaların doğurabileceği olumsuz sonuçları en alt düzeye indirebilmeli, çokça kullanılan unsurlara kolayca erişilebilmeli, tehlike oluşturabilecek unsurlara yer verilmemeli ya da diğerlerinden ayrıştırılarak erişim engellenmelidir. Dikkat gerektiren işlerde kullanıcının bilinçsiz davranması önlenmelidir.
• Düşük Fiziksel Çaba: Tasarım, en az zahmetle verimli ve konforlu biçimde kullanılabilmeli, kullanıcı vücudunu rahatsız pozisyonlarda tutmak zorunda kalmamalı, kullanım için gereken güç makul düzeyde olmalı, tekrar gerektiren eylemler ve uzun süreli fiziksel çaba gerektiren durumlar en aza indirilmelidir.
• Yaklaşım ve Kullanım İçin Uygun Boyut ve Mekân: Kullanıcının bedensel ölçüleri, duruş şekli ya da hareketliliği fark etmeksizin yanaşmaya, uzanmaya ve hareket ettirmeye imkan verecek yeterli ölçü ve boşluğu sağlamalıdır. Oturur ya da ayaktayken önemli bütün bileşenler rahatça görülebilmeli, her iki pozisyonda da bütün bileşenlere kolayca ulaşılabilmeli, el genişliği ve kavrama ölçülerinin farklılığı dikkate alınmalı, yardımcı cihazların kullanımı ve yardımcı kişiler için gerekli alan sağlanmalıdır.
Bu ilkeler mimarlık alanına ait gibi algılanmakla beraber, aslında her ürün ya da hizmete uygulandığında ne kadar kapsayıcı ve geniş bir yelpazeye hitap edilebildiğini göstermesi bakımından önemliydi. Bu yelpaze engelli bireylerle sınırlı kalmıyor, yaşlıları, geçici rahatsızlıklar nedeniyle hareketi kısıtlananları, hamileleri, bebek arabası ya da kucağında bebeği olanları, Pazar arabası ya da büyük bavul gibi eşyalarla hareket etmek durumunda olanları da kapsıyordu. Çünkü, “normal” insana göre tasarlanan şehirler, alanlar, ürün ve hizmetler bu insanların da tek başına kullanımını zorlaştırıyordu. Rampası olmayan ve yüksek merdivenleri olan bir yere sadece tekerlekli sandalye kullanan birinin çıkması değil, bebek arabası olan birinin de çıkması zordur. Evrensel tasarımın anayasası niteliğindeki bu ilkeler ışığında standartlar geliştirilmeye başlandı ve çıkarılan yasalarla bu standartlara atıflar yapılarak başta kamusal hizmetler olmak üzere birçok ürün ve hizmetin erişilebilir şekilde sunulması zorunlu hale geliyordu. Örneğin, Amerikan Ulusal Körler Federasyonu (NFB) tarafından 2006 yılında açılan davanın kazanılmasının ardından kısa adı ADA olan Amerikan Engelliler Yasası'na web sitelerinin erişilebilirliği hakkında hükümler eklendi.
Erişilebilirlik, yasalarla kabul edilen ve ayrıntılı standartları bulunan temel bir hak haline gelmişti. Hizmetlerinde erişilebilirliği sağlamayan kişi ya da kurumlar ayrımcılık yapmakla suçlanıyordu. Ayrımcılık suçlaması, özellikle saygın kurumlar için asla karşıkarşıya kalınmak istenmeyen bir durumdu. Yaşanan süreçler ve yapılan mücadeleler, engellilerin temel haklara sahip olduğunu uluslararası düzeyde tescilleyen bir süreci ortaya çıkardı. Bu aşamaya gelinirken engelliliğe karşı ortaya konan “tıbbi model”, “sosyal model” ve “hak temelli yaklaşım” olarak nitelendirilen üç yaklaşımdan, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin kabulünden, ülkemizin sözleşmeye katılışından ve öncesinde yürürlüğe giren Engelliler Kanunu'ndan yazımızın sonraki bölümünde söz etmeye çalışacağız.
Erişiminizin kısıtlanmadığı günler dileğiyle.