Fatma Maraş

Tarih: 09.09.2021 08:19

Siyaset ve Mesuliyet

Facebook Twitter Linked-in

Mesulüz olan biten her şeyden. Yoksulluğu, yolsuzluğu,  yasakları, selleri, yangınlarıseyredişimizden; kokain ticaretine   duyarsız  olmamızdan  ya da bizatihi  perde gerisinde  hükümet  yetkilileri  eliyle yapılmasına sessiz kalmamızdan mesulüz. Kanal İstanbul’u millete proje diye sunanlara  gereken dersi vermemekten,  Marmara Denizi’ndeki müsilajın nedenini araştırıp gereken tedbirleri alması gereken kurumları  bizler  STK olarak denetlememekten  sorumluyuz. Mesuliyet geçmişten geleceğe uzanan  hat üstünde bulunan her şeyi kapsar. Mesuliyetsizleri  bulundukları yerden seçimle uzaklaştırmamış  olmaktan mesulüz.

“Gayrı yaşatmak için  yaşayan, kurtarışı ülkü edinen insana mesuliyet adamı; kendinin ve gayrın iradi kuvvetlerini hep kendi varlığında tüketen  insana siyaset adamı  diyoruz. İki yoldan birini seçmek  lazım geliyor.  Ya kurtarışa gönül verip mesuliyeti mefkure edinmek; ya da  başkalarını kendi yaşayışı uğruna kullanmak.”

Günümüz siyasetinde, başkalarına kendi varlığını devam ettirebilmek için  ancakyaşama hakkı tanındığını  görüyoruz.Kendini yaşattığı oranda başkalarının yaşamasına müsaade eden siyaset adamı,  bütün melekelerini bu emele bağlamıştır.  Bu  nedenle “ kalp harap olmuştur. Bu şekildeki “siyaset adamı, sade doğuşu ile alem için bir beladır.”

“Bize bir lütuf gibi saadet bağışlayan değil,  bizde mesuliyet şuuru yaratan insan lazımdır.  Mesuliyet, kendi hareketimizle  bizi kurtaracaktır. Ve biz mefkurelerin mefkuresi olan mesuliyeti  kendi hareketimizle yaşatacağız.”İsyanımız,  vicdanımızdaki mesuliyetin yokluğuna olmalıdır.

Türkiye genelinde  erken ya da zamanında  yapılacak ilk seçim  mesuliyet  sahibi siyaset insanlarının  kazanacağı bir seçim olacaktır; hoyratların değil. Tıpkı Adnan Menderes’in 1950 – 1954 ve 1957 seçimlerini  kazandığı gibi. 1983- 1987  seçimlerinde Özal’ın  çoğunluğu aldığı gibi.  1995seçimlerinde  mesuliyet adamı rahmetli Necmettin Erbakan’ın  sandıktan birinci parti olarak çıktığı  gibi.

Nurettin Topçu,  “kalp adamı”nı  arar, iyi adamı aramaz.  Çünkü  iyi adam kendi dışındaki değerlerle yaşar; oysaki kalp insanı, kendi iç denetiminden  doğma değerler manzumesine ulaşmıştır  ve mesuliyet taşır. Varlıktan ve alemden mesul oluş, tabiattan ve cemiyetten mesul oluş, geçmişten- gelecekten mesul oluş, maddeden – maveradan mesul oluş.  İşte bu  mesul oluş, insanı varlıkların ve alemin üstüne çıkarır.

Bireysel denetim mekanizması olmayanın yapmayacağı hiçbir  yanlış yoktur. “ Bizde  kirlenmeyecek olan  derin kaynak, kalbin kaynağıdır.  Her an adil bir hakimin  huzurunda olduğumuza inanmak, kalp sahibi olmak  için kafidir.”  Ancak tüm toplumu ilgilendiren bir konu,  bireyin vicdanının ötesinde hukuk devleti olmanın gereklilikleri   gözetilerek,  kurumsal denetim mekanizmaları da  aralıksız çalıştırılarak denetlenmelidir.

Mesuliyet sahipleri yerine,  gemisini yürütme iştiyakı içinde olanlar işbaşına gelince  “dindarlık bile siyasete döndü ve ticaretle kaynaştı.  Siyaset, ticaret  ve şekilde dindarlıktan ibaret  bu üçüzlü  saltanat pek çoklarımızın mabudu haline geldi. Bugün ticaret bir siyasettir, aldatarak ve servet bombasıyla yıkarak muvaffak olma siyaseti. Hak olan ticaret, uzak bir maziye gömülmüştür. Siyaset ise muvaffak olmak için ticaretin peşini  bırakmamakta ve servet sahiplerinin  emellerine  hizmetkar olmaktadır.”Ülkemizin  mesuliyet sahibi siyaset adamlarına  ihtiyacı var. Bunlar,  varlıklarını devam ettirebilmek için  kendi dışındakileri kullanmaz, insanları kendi yaşayışı için  araçsallaştırmazlar.

 “Yarınki Türkiye” adlı kitabında Nurettin Topçu her ne kadar   siyaset adamına   karşı mesuliyet insanından yana  olsa da  ülkenin  kültürel, sosyal, siyasal ve  ekonomik  yönden   kurtuluşu  ancak mesuliyet insanlarının  siyasette  yer almasıyla   olacaktır. Nitekim günümüz  iktidarının  özellikle  son  beş yılında  mesuliyet yoksunu kişilere verilen  vazifelerle  ehliyet-  liyakat   esasının  iyice bozulduğu görülmüştür.

Mesuliyet bize dışarıdan  teklif edilmiş değildir; bizden doğmadır,‘öz’le ilgilidir;  vazife ise dışsaldır. Gerçek başarı için iş başında olması gerekenler “vazife adamları”ndan önce  “mesuliyet  insanları” olmalıdır.

Nurettin Topçu,Yarınki Türkiye, Yağmur Yayınları, İstanbul,1972.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —