Mesulüz olan biten her şeyden. Yoksulluğu, yolsuzluğu, yasakları, selleri, yangınlarıseyredişimizden; kokain ticaretine duyarsız olmamızdan ya da bizatihi perde gerisinde hükümet yetkilileri eliyle yapılmasına sessiz kalmamızdan mesulüz. Kanal İstanbul’u millete proje diye sunanlara gereken dersi vermemekten, Marmara Denizi’ndeki müsilajın nedenini araştırıp gereken tedbirleri alması gereken kurumları bizler STK olarak denetlememekten sorumluyuz. Mesuliyet geçmişten geleceğe uzanan hat üstünde bulunan her şeyi kapsar. Mesuliyetsizleri bulundukları yerden seçimle uzaklaştırmamış olmaktan mesulüz.
“Gayrı yaşatmak için yaşayan, kurtarışı ülkü edinen insana mesuliyet adamı; kendinin ve gayrın iradi kuvvetlerini hep kendi varlığında tüketen insana siyaset adamı diyoruz. İki yoldan birini seçmek lazım geliyor. Ya kurtarışa gönül verip mesuliyeti mefkure edinmek; ya da başkalarını kendi yaşayışı uğruna kullanmak.”
Günümüz siyasetinde, başkalarına kendi varlığını devam ettirebilmek için ancakyaşama hakkı tanındığını görüyoruz.Kendini yaşattığı oranda başkalarının yaşamasına müsaade eden siyaset adamı, bütün melekelerini bu emele bağlamıştır. Bu nedenle “ kalp harap olmuştur. Bu şekildeki “siyaset adamı, sade doğuşu ile alem için bir beladır.”
“Bize bir lütuf gibi saadet bağışlayan değil, bizde mesuliyet şuuru yaratan insan lazımdır. Mesuliyet, kendi hareketimizle bizi kurtaracaktır. Ve biz mefkurelerin mefkuresi olan mesuliyeti kendi hareketimizle yaşatacağız.”İsyanımız, vicdanımızdaki mesuliyetin yokluğuna olmalıdır.
Türkiye genelinde erken ya da zamanında yapılacak ilk seçim mesuliyet sahibi siyaset insanlarının kazanacağı bir seçim olacaktır; hoyratların değil. Tıpkı Adnan Menderes’in 1950 – 1954 ve 1957 seçimlerini kazandığı gibi. 1983- 1987 seçimlerinde Özal’ın çoğunluğu aldığı gibi. 1995seçimlerinde mesuliyet adamı rahmetli Necmettin Erbakan’ın sandıktan birinci parti olarak çıktığı gibi.
Nurettin Topçu, “kalp adamı”nı arar, iyi adamı aramaz. Çünkü iyi adam kendi dışındaki değerlerle yaşar; oysaki kalp insanı, kendi iç denetiminden doğma değerler manzumesine ulaşmıştır ve mesuliyet taşır. Varlıktan ve alemden mesul oluş, tabiattan ve cemiyetten mesul oluş, geçmişten- gelecekten mesul oluş, maddeden – maveradan mesul oluş. İşte bu mesul oluş, insanı varlıkların ve alemin üstüne çıkarır.
Bireysel denetim mekanizması olmayanın yapmayacağı hiçbir yanlış yoktur. “ Bizde kirlenmeyecek olan derin kaynak, kalbin kaynağıdır. Her an adil bir hakimin huzurunda olduğumuza inanmak, kalp sahibi olmak için kafidir.” Ancak tüm toplumu ilgilendiren bir konu, bireyin vicdanının ötesinde hukuk devleti olmanın gereklilikleri gözetilerek, kurumsal denetim mekanizmaları da aralıksız çalıştırılarak denetlenmelidir.
Mesuliyet sahipleri yerine, gemisini yürütme iştiyakı içinde olanlar işbaşına gelince “dindarlık bile siyasete döndü ve ticaretle kaynaştı. Siyaset, ticaret ve şekilde dindarlıktan ibaret bu üçüzlü saltanat pek çoklarımızın mabudu haline geldi. Bugün ticaret bir siyasettir, aldatarak ve servet bombasıyla yıkarak muvaffak olma siyaseti. Hak olan ticaret, uzak bir maziye gömülmüştür. Siyaset ise muvaffak olmak için ticaretin peşini bırakmamakta ve servet sahiplerinin emellerine hizmetkar olmaktadır.”Ülkemizin mesuliyet sahibi siyaset adamlarına ihtiyacı var. Bunlar, varlıklarını devam ettirebilmek için kendi dışındakileri kullanmaz, insanları kendi yaşayışı için araçsallaştırmazlar.
“Yarınki Türkiye” adlı kitabında Nurettin Topçu her ne kadar siyaset adamına karşı mesuliyet insanından yana olsa da ülkenin kültürel, sosyal, siyasal ve ekonomik yönden kurtuluşu ancak mesuliyet insanlarının siyasette yer almasıyla olacaktır. Nitekim günümüz iktidarının özellikle son beş yılında mesuliyet yoksunu kişilere verilen vazifelerle ehliyet- liyakat esasının iyice bozulduğu görülmüştür.
Mesuliyet bize dışarıdan teklif edilmiş değildir; bizden doğmadır,‘öz’le ilgilidir; vazife ise dışsaldır. Gerçek başarı için iş başında olması gerekenler “vazife adamları”ndan önce “mesuliyet insanları” olmalıdır.
Nurettin Topçu,Yarınki Türkiye, Yağmur Yayınları, İstanbul,1972.