Alıştığım artık bu kokuya
Ceketimin üstünde bir yorgunluk taşıyorum son günlerde, yabancı değil bilindik bir yorgunluk. Son yıllarda yüzgöz olduğum, yol yürüdüğüm dostlardan o yorgunluk. Ceketimi de aşıp tenimi soyan, tenden de öteye geçmeye niyetli kokusu var. Ona da alıştı burnumdaki reseptörler, derimin bekçileri. Alıştım artık bu kokuya, duymayınca bileği burkulmuş eşelek gibi oluyorum.
Kolay değil deri değiştirmek
Nasırlarım uyutuyor beni, içimdeki eşeleğin yavrularını. Yavan, kuru, sası bir yorgunluk değil bu; hissediyorum bildirdiğini ve beni değiştirdiğini. Kolay değil deri değiştirmek, yeni delikler eşeleyip oradan içeri ışığın kirpiklerini sızdırmak. Işık ışık bir yorgunluk bu, ışıldayan bir yorgunluk. Ihlamur kokusuyla ışıyor içimde bir göl, gölün içinde yürüyen balıklar beni dinliyorlar. Ben de dinliyorum onları duyduğumca, anladığımca.
İnsan durur dünya durmaz
Ceketimin üstünde bir yorgunluk taşıyorum, kasımları uğruyor hep. O beni dürttükçe her kasım, bir süre durmam gerekebiliyor. Gerektiğinde durmayı da öğretiyor yani, görüyorsunuz. Sınavlar, toplantılar, çalışmalar derken biraz durdum yine öyle gerekince. İnsan durur ama dünya durmaz, dünya anlamaz bile insanın durduğunu. Yine inliyor karıncaların yuvaları, Anadolu’nun eklemleri şişmiş yine, dinmiyor iltihap ve susmuyor iniltiler de işte.
Ruhumuzun yeşili ağlıyor
Anadolu’nun canı acıyor, hepimiz sızı içindeyiz ve bu sızı öyle sinsi ki sigara dumanını taklit ediyor; biz hiç anlamadan, hatta anlamaktan dahi kaçmaya çalışırken teyelliyor kursağımızı. Gölgeden bile ince çelimi ne olduğunu anlamadan kuyu açıyor ceplerimize, ne olduğunu anlamadan dökülüyor biriktirdiklerimiz. Sade ceplerimizdekiler değil, ruhumuzda büyüyen başaklar sünüyor, tükeniyor. Yeşillerimiz direniyor bozkıra, titriyor ve hıçkırıyor ağlamaktan. Ruhumuzun yeşili için için ağlıyor.
Bu toprakların kaderi bu değil, olmamalı
Doların yeşili, içimizin yeşilini eziyor. Güneş her gün biraz, her gün biraz daha çekiliyor iliklerimizden. Bilmiyorlar çünkü ! Üniversitede seçmeli bile olsa makroiktisat dersi almış olanlar bilir ekonominin nasıl yönetilmeyeceğini. Evet, nasıl yönetilmeyeceğini diyorum özellikle. Yönetilmesine ilişkin çeşitli hassasiyetler karmakarışık gelebilir ama nasıl yönetilmeyeceğinin çerçeveleri sütun gibi dikileli epey oldu, işitmesi zor da değil. Onu da geçelim, bilenleri dinlemek, bilenlerin ikazlarını dikkate almak zor değil; olmamalı. Bu toprakların kaderi her olmazın kibirle yükselip olmazlığını umut pahasına yutturması değil, olmamalı.
Bu iktidarı yolculamalıyız
Bu kaderi sahiplenmeyeceğiz, kabullenmeyeceğiz, kabullenenlere olanı biteni göstereceğiz. Açıkça söylemek zorundayız artık, korkuyu süpürgeyle kovalayacağız. Tüm bu olan bitenin tek sorumlusu Beştepe’de mesai yapan kadrolar, başta zat-ı alileri. Memleketin en sari, en vahim güvenlik sorunu bu iktidar. Yönetme becerisini tamamıyla yitirmiş, her alanda yetkinliğini yitirmiş, her bir uzvuyla kangrene saplanmış ve yüzü kararmış iktidar en vahim sorunumuz. Bırakın memleketin sorunlarını çözmeyi, memleketin gerçekliğiyle arasında kıl kadar titrek de olsa bağı kalmadı bu iktidarın. Saray, saray çevresi artık hayata toplumla aynı yerden bakmıyor, aynı gerçekliği paylaşmıyor. Doldurdukları cepleriyle, kendilerine mideden bağladıkları oy depolarıyla, kafalarında methiye çeviren soytarılarıyla, kibirden kuleleriyle toplumla aynı gerçekliği paylaşamıyor; gerçekliği görmek kaygısı dahi taşımıyorlar. Yolculamalıyız onları, arkalarından su bile dökmeden.
Muhalefet acilen harekete geçmeli
Yolculamak için bu boşluğu dolduracakların karşılanması gerekiyor ve bir de geleceklerin karşılanmaya hazır olmaları tabii. Kamuoyu araştırmaları sufleler veriyor bize, yaşanabileceklere dair sufleler. Bunlar neler söylüyor peki ? Evet, toplum iktidara kızgın. İktidarı yolculamaya ilk kez bu kadar yakın, bu kadar hazır. Lakin yerine gelmeye niyet edenlere karşı halen mesafe var, halen tereddütler var. Bu tereddütlerin aşılabilmesi gerekiyor, acabaları azaltmak gerekiyor. İktidarın bu zamana kadar en iyi becerdiği iş yönetmeyi becerme taklidini becermesiydi. Bunu yaparken de muhalefetin yönetmeyi beceremeyeceği algısını yerleştirmeyi becermekti. Bunun için her yol denendi, söylemler kurgulandı, deneniyor ve kurgulanıyor. Muhalefet bunu aşmak için hiç fena sayılmayacak adımlar attı, atmaya da devam ediyor. Fakat açıkça söylemeliyim ki, bugünden itibaren bu tempo yetmez. İktidar ümidi kestiği batıdan geçerek, batıcı yatırımcıları tamamıyla bu topraklardan kaçırarak, batılı ekonomik aktörleri tümüyle oyun dışı ederek bu ülkenin rotasını toptan değiştirecek hamlelerin peşinde olabilir mi ? Bunlar kulislere yansıyor, kulağımıza oradan buradan ilişiyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelecek yatırımlar, yardımlar bunun sinyalini vermiyor mu ? Yüzü tamamıyla doğuya dönmüş, doğunun otoriter rejimlerine imrenmiş ve batı idealinden vazgeçip islami, otoriter bir ekonomik düzenin kurgusunun hesabı yapılıyor olamaz mı ? Kısa süreli bir rahatlama, bir illüzyon oyunu değiştirebilir mi ? Daha önce değiştirmedi mi ? Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelecek yatırımları bir yana, ABD’nin Demokrasi Zirvesi’ni bir yana koyduğumuzda bu kulisin doğru çıkmaması durumunda bile içine düştüğümüz durumun vahameti değişiyor mu ?
Bugün vardığımız iklimde vatandaşlar artık sokağa çıkacak kadar bunaldı, bunaldık.
Kadar diyorum zira böylesi baskıcı, kanun tanımaz bir iktidarın günlerinde sokağa çıkmayı göze almak ilkbahar çiçeklerini açtırmaz gözlerde, biberin yanığını koklatabilir hatta.
Muhalefet parlamenter sistem çalışmalarını sürdürüyor, komisyonlar aracılığıyla bunu biliyoruz.
Muhalefet ziyaretler vasıtasıyla birlikte durduğu mesajını alttan veriyor topluma, bunu biliyoruz.
Muhalefet oluşacak ittifakın çerçevesini çizmek için hararetli mesailer harcıyor, bunu biliyoruz.
Muhalefet doğru Cumhurbaşkanı adayını belirlemek için kılı kırk yarmaya çalışıyor, bunu biliyoruz.
Muhalefet toplumun toptan içine dahil edebileceği bir anayasa sürecine hazırlanıyor, bunu biliyoruz.
Tüm bu adımlar, toplantı salonlarında atılıyor ve sadece topluma sezdiriliyor, bunu da biliyoruz.
Bu çalışmaların hepsini biliyor, hepsinden memnuniyet duyuyoruz.
Ama varılan kıyıcıkta bunlar katiyen, katiyen tırnağın ucuna dokunmaz.
Yönetme erkini yitirmiş bir iktidar, sorunlarla vatandaşlarını baş başa bırakmış iktidar orada duruyor.
Yerleştirdiği muhalefet yönetemeyecek algısına yaslanan iktidar orada öylece duruyor, vatandaşlar kanıyor.
Bir karışıklık çıkması ümidiyle bekleyen, buradan da tabanını konsolide etme hevesi duyan iktidar orada öyle duruyor.
Artık muhalefet için kapı eşiğinden öte toplantıların, kritiklerin, istişarelerin, çalışmaların devri nihayete erdi.
Muhalefet acilen bir ekonomi masası kurmalı, bu masada tüm partilerin ekonomi kurmayları ve akademisyenler bulunmalı.
Muhalefet liderleri acilen hep birlikte kameraların karşısına geçip, üzerinde uzlaştıkları ilkeleri kamuoyuna tanıttıktan sonra Türkiye’nin sorunlarına dair somut çözüm önerilerini paylaşmalı.
Muhalefet kurmayları, liderleri birlikte sık sık kameralar karşısına geçerek topluma umut olduğunu; muhalefetin yönetmeye hazır olduğunu, atacakları adımlarla Türkiye’nin önünü açacağını anlatmalı ve durmaksızın erken seçim çağrısı yapmalı.
Muhalefet partileri, yönetme becerisini yitirmiş iktidarın karşısına tüm gücüyle, tüm birikimiyle, tüm enerjisiyle geçerek hem topluma yeni döneme geçiş için umut vermeli hem de saray eşrafının kendilerine biçtiği hırkayı öküp atarak siyasetin eksenini tayin edebileceğini göstermeli.
Utangaç utangaç, kaçamak kaçamak verilecek mesajların bu saatten sonra muhalefet için hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayacağı gibi bolca zararı pekala olabilir.
Şayet muhalefet ipleri eline alamadan, boşluğu değerlendiremeden saray eşrafı geçici bir ekonomik rahatlamanın peşinden, seçim kanunu üzerinde arzuladığı değişikliği yapar ve sistemle de oynarsa %40’ın üzerine yeniden ulaşabilir.
Muhalefetin tutukluğu şimdilik iktidardan uzaklaşmış seçmende ‘’Bunlar da iki eliyle bir hamuru yoğuramadı ! Yazıklar olsun, yine yaparsa bunlar yapacak !’’ algısı oluşturabilir, böylece saray eşrafı yeniden %40 üzerini görebilir.
Muhalefet hep birlikte, iktidarı el enseyle kendi diktiği mindere çekmeli ve bu minderde uzlaşı kültürüyle, el ele işi bitirmeli, iktidarı demokratik yollarla tuş etmeli.
Aksi takdirde yazık olabilir, geç olabilir, ziyan olabilir.
Yoğuracağız bu hamuru, iki elimizle; hep birlikte.
Özgürlük tozuyla, adalet otuyla, demokrasi tepsisinde.
Sonra güneşin ayak ucunda kızartacağız bu hamuru, hep birlikte.
Pişince bölüşeceğiz şelameyi, aç kalmayacak gibi kimse; hep birlikte.
Yoğuracağız bu hamuru, iki elimizle; hep birlikte…
Hep birlikte…