Malum olunduğu üzere Ahmet Davutoğlu iki yıl önce yeni bir siyasi parti kurarak adeta zihin emeğini akıttığı ve danışmanlık süreci ile başlayan ardından dış işleri ve başbakanlık ile sonuçlanan ak parti sürecini temel ilkelerden uzaklaşılması nedeniyle sonlandırmıştı. Dünkü partisinin ikinci yılı konuşmasının satır aralarına odaklandığımız zaman geçmişi geleceğe bağlayacak olan, bir noktada çok alışıldık ancak yeni bir çerçevede ifade edilmiş bazı temel taşları ortaya koydu. Ve partinin ana fikrini teşkilatlarına akılda kalıcı bir şekilde ve bir akrostiş olarak 'ADRES' yani Adalet, Demokrasi, Refah, Eşitlik ve Siyasi Ahlak şeklinde belirlemiş oldu. Dolasıyla çok farklı fikri çerçeveden gelen parti kurucularını ve teşkilatlarını bu ana umdeler ile bağlamaya çalışacak.
Ana umdelere bakıldığı zaman kimsenin itiraz etmeyeceği ilkeler olarak karşımıza çıkıyor. Önemli olan Davutoğlu'nun bu fikri çerçevesini taşıyabilecek olan teşkilat yapılanmasının buna ne kadar ayak uydurabileceği meselesidir. Fakat burada dikkat çeken nokta Davutoğlu'nun konuşması esnasında ortaya koyduğu bazı fikirler. Aslında Türkiye’nin merkez ülke olma konumuna bağlı olarak 2001 yılında çizdiği çerçevede 'Stratejik Derinlik' ile bunun küresel çapta yaşanan 'Sistemik Deprem' bağlamında yaptığı açılımını pratik siyaset alanında nasıl uygulanacağı sorusu ortada durmaktadır. Çünkü şu anki teşkilat yapısının bunu bir endoktrine süreci olacağı ve hatta partinin adeta bir okul gibi olması gerektiği gerçeği yine ortadadır. O açıdan parti genel merkezinin ciddi bir efor sarfetmesi gerekmektedir.
Davutoğlu'nun konuşması esnasında bir diğer dikkat çeken ama ayrıntı olabilecek nokta da, özelikle Şeyh Şamil ve Kafkas geçmişe yaptığı atıf. Zira Türkiye'de nerdeyse hiç bir siyasi parti genel başkanı ya da lider buna vurgu yapmamıştır. Fakat bu durum Davutoğlu’nun fikri yapısı için sürpriz değildir zira Türkiye’nin Kafkasya derinliğine zaten Stratejik Derinlik'te vurgu yapmaktadır. Bu açıdan Şeyh Şamil'e vurgu yapması hatta daha önceki serhat şehirleri diye adlandırılan Kars ve Ardahan gibi illerde özellikle oranın etnik yapısında önemli yeri olan Karapapak/Terekeme Türklerinin önde gelenlerinden olan Aşık Şenlik'in kabrini ziyaret etmesi de bunun göstergesidir. Bir Strateji ve Siyaset Bilimcisi olarak Davutoğlu, bu konulara haliyle diğer siyasilerden daha çok hakimdir. Ayrıca Rusya'nın birçok askerimizi şehit ettiği Suriye'deki o vahim olaydan sonra Putin'in odasının önünde dakikalarca beklenilmesini ve Şeyh Şamil'in Ruslar'a karşı direnişini bir arada düşündüğümüz zaman Davutoğlu'nun ne anlatmak istediği netleşmektedir.
Sonuç olarak Davutoğlu, bundan nerdeyse 1000 yıl önce yaşamış olan İbni Sina, kendisinin de İslâm siyaset felsefesinde çok önemli gördüğü Farabi ve 14.yy İslâm düşüncesinin yine önemli bir ismi olan İbni Haldun ve hatta Gazali gibi mi olacak yoksa bu döngüyü kırabilecek mi? Çünkü bu isimlerini saydığımız filozoflar aynı zamanda büyük devlet adamları olmuşlardır. Ne tamamıyla göz ardı edilebilmişler ne de ilkelerini ve planlarını tam olarak hayata geçirmelerine fırsat verilmiş. Sultanlara, Emirlere, Vezirlik, danışmanlık yapmışlar yeri gelmiş katılmadıkları kararlara muhalefet etme ya da isteksiz davranma sonucunda kitaplarına el konulmuş hatta hapsedilmişler. Davutoğlu'nun çok sevdiği tabirle bu 'Meydan Okumaya' nasıl karşılık verecek?