Şükrü Kırboğa


Ulusal Göç Politikasına Yönelik Değerlendirme -1

Ulusal Göç Politikasına Yönelik Değerlendirme -1


Türkiye’de resmi kayıtlara göre yaklaşık 4 milyon göçmen bulunmaktadır. Göçmenlerin yaklaşık yüzde 90’ı ülkelerinde yaşanan iç savaş ve çatışmalardan dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalmış zorunlu göçmenlerden oluşmaktadır. Zorla yerini terk etmek zorunda kalan göçmenlerin hem İslami hem evrensel insan hakları hem de uluslararası hukuk bağlamında temel bazı haklara sahip olduğu bilinmektedir. Öte yandan göçmenleri kabul eden veya göçmenleri barındıran ülkelerin de stratejik göçmen politikalarına sahip olması, göçün yönetimi açısından oldukça önemlidir. Aksi takdirde göçmenler zamanla ülke içerisinde uluslararası güçlerin de müdahalesiyle istikrarsızlık unsuru olarak görülmesi kaçınılmaz olur. Nitekim göç hem göçmenleri hem de geldiği ülkedeki toplumsal yapıları farklı şekilde etkilen bir yer değiştirme hareketidir. Göçün stratejik yönetimi derken göçün günlük ve kısa dönemli politika ve kararla değil aksine uzun dönemli, tüm kurumları kapsayan, hem göçmenlere hem de geldikleri ülkeye değer katan bir vizyonla planlamasının yapılmasını kastetmekteyiz.  

 

Bu bağlamda Türkiye’nin göçmenlere yönelik politikasına bakacak olursak, sağlık, eğitim, barınma ve benzeri kamusal servis ve hizmetler alanında sunduğu destek ve imkânlar elbette uluslararası toplumun da takdirini kazanmaktadır. Ancak göçmenlere yalnızca insani yardım alan ve geldiği topluma katkı sağlayabilme potansiyelini zayıf gören ve bunu yönetmede vizyon ortaya koyamayan ülkelerde,  maalesef göç zamanla toplumsal ve siyasal çatışmaların ana konusu haline gelebilmektedir. Dünyada bunun birçok örneğine rastlanmaktadır.

Özellikle Suriye iç savaşı ile birlikte kitlesel göç hareketinin odağında kalan Türkiye’de göçmenlere yönelik stratejik yönetimi içeren bir yaklaşımın ortaya konmasının zamanı geldi ve geçmektedir. Bu kapsamda göçmenlere yönelik birbiriyle eklemlenmiş ve bütüncül politikaların hayata geçirilmesi artık kaçınılmaz olmuştur. Misafir, muhacir veya kaçak göçmenler gibi tabir ve kavramların Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı göç realitesini yönetmede yeterli bir yaklaşım olmadığı anlaşılmaktadır. Daha da ötesinde göçün yönetiminde yaşanan gecikme ve yanlış politikaların yarattığı toplumsal, siyasal, ekonomik ve güvenlik sorunununu görmezden gelmenin de ileride daha büyük sorunlarla bizleri karşı karşıya bırakacağı açıktır.

 

Bu kapsamda hükümetin izlediği göç politikası stratejik vizyondan yoksun olmasının ötesinde göçün yönetimini İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresini Genel Müdürlüğünü Başkanlık statüsüne taşımayı yeterli gören bir anlayışa sahiptir.  Oysa göçün iskan boyutu, güvenlik boyutu, uyum boyutu, ekonomik üretim boyutu, akademik boyutu gibi bir çok alanı olduğunu görmek gerekir. Osmanlı döneminde göç, kalıcı olarak yeni fethedilen yerlere yerleşmenin, güvenliği sağlamanın, yeniden imarın, ekonomik üretimi destekleme gibi farklı amaçlara ve hedeflere ulaşmak için önemli bir politika olarak görülmekteydi. Kazakistan’da yerleştirilen Alman çiftçiler, tarımsal üretimin Kazak topraklarında iyileştirilmesinde hayati bir rol oynamışlardı. Özal döneminde Bulgaristan’dan gelen Muhacirler bugün Bursa’nın ekonomik, kültürel ve toplumsal yapısının birer kurucu unsuru olarak dikkat çekmektedirler. Türkiye’den Almanya’ya giden vatandaşlarımız da Almanya’nın ekonomik olarak kalkınmasında hayati bir rol oynamışlardır. Tarih, göçü yönetmeyi başaran akılların, geleceği yaratmada daha avantajlı olduğunu gösteren bir dizi göç hareketini not etmiştir.

 

Dolayısıyla Türkiye’nin ulusal göç politikasını zaman kaybetmeksizin oluşturması gerekmektedir.

Ulusal Göç Politikası ile bizlerin yıllardır sahadan gözlemlediği eksiklikleri gidermesi sağlanabilir. Bu kapsamda öncelikli olarak göç politikalarının ve uygulamalarının tek merkezde toplanması gerekilir. Bilindiği üzere genel olarak her Bakanlığın ayrı ayrı göç daire başkanlıkları bulunmaktadır. Çoğu zaman Bakanlıklar arasında farklı göç politikalarının uygulandığın tanık olmaktayız. Ayrıca göçmenlerin sahip olduğu niteliklere göre yeni bir iskân politikası hayata geçirilebilir. Örneğin bildiği en iyi iş ve tek işin tarımsal işler olan bir göçmenin Ankara veya İstanbul yerine tarımsal üretimde istihdam ihtiyacı duyulan bölgelere yerleştirilmesine dönük planlamalar yapılabilir. Öte yandan sosyal uyum konusunda dil, kültür, tarih, coğrafya gibi temel bilgiler ve yaşadığı toplum ve ülke hakkında bilgilendirici çalışmalar da her bakanlık tarafından ayrı ayrı değil, bütüncül bir politika olarak kurulacak yeni bir idari birime verilmesi gerekir. Her ne kadar Göç İdaresi Başkanlığı insan kaynağı itibariyle sürekli sayısı artırılsa da göçe güvenlik perspektifinden bakmaya devam etmektedir. Özellikle il düzeyinde müdürlükler ise maalesef iş yoğunluklarından dolayı göçün il düzeyinde koordinasyonu birkaç etkinlikle geçiştirmek zorunda kalmaktadırlar. Oysa ki göç bir güvenlik meselesinden öteye Bursa örneğinde olduğu gibi geldiği topluma her alanda katkı sağlama potansiyeli olan bir özelliğe sahiptir. Gelecek yazımızda ulusal göç politikasının ana parametreleri üzerinde duracağız.