Kökten laikçi ve katı seküler erkin yıllar boyu küçümseyip ötekileştirdiği dindar kesimler, geçmişte kendi mahallelerine hapsoldu. Sıkıştıkları bu alanlarda dışlanmışlığın verdiği kızgınlıkla, yeniden yeşereceği hayalini kurdukları geçmiş imparatorluk dönemlerine sarıldılar.
Bu kitle; geçmiş özlemlerini, yaşanmamış hayallerini, hamaset ve şehir efsaneleri ile besleyen profesyonel din ve tarih tüccarları eliyle sömürüldü de sömürüldü. Şairlerin yazdığı tarih kitapları, ilahiyatçıların yazdığı romanlar bir süre sonra gerçek olarak addedildi.
Kapalı toplum hayatına sahip dindar-muhafazakar kesimler için bir hayat iksiri olan bu hamaset güzellemeleri, komplo teorileri etrafında şekillenen şehir efsanelerine evrildi. Bu insanlar sadece belli kaynaklara yöneldiler ve kaynakları da hayli sorunlu idi.
Bor madeni hakkında üretilen efsanelerden tutun da, Amerikalıların üzerini betonla kapattıkları petrol kuyularımıza , haliçte deniz dibindeki bizans-Venedik altınlarından, çıkarılması Lozan anlaşmasının gizli maddeleriyle engellenen yeraltı madenlerimize,
Uydular görüntülemesin diye Konya ovasının altında sakladığımız nükleer denizaltımızdan, dünyayı yöneten yedi aileye (7 kız kardeş efsanesi) ki bunlardan beşi ABD Merkez Bankası’nın da sahibi! ve hepsinin Yahudi olmasına varıncaya kadar koca bir nesil bunlarla zehirlendi.
Bugün bu tip efsaneleri gerçeğin katıksız hali gibi dillendiren koca koca insanlara bakıp; ne saçmalıyor ya demeden önce filmi geriye sarmak, ve meseleyi bir de bu zaviyeden irdelemek daha yararlı alacaktır.
Bu tip efsanelere sadece Dindar-muhafazakar kesimlerde değil toplumun her kesiminde rastlamak mümkün. Son günlerde söz konusu dindar-muhafazakar mahalleden gelen HM Bakanı N. Nebati’ den dolayı bu mevzuya değinmiş olduk.
Yoksa muhafazakar kesimin ekseriyeti nasıl ki Lozan'ın gizli maddelerine inanıyorsa, çoğu solcu ve seküler de Che'nin çantasından Nutuk çıktığına inanıyor. Bu arada iki kesimin nadir de olsa inandıkları ortak konular da var.
Mesela her iki kesimin nerdeyse tamamına yakını depremleri, selleri Amerika ve İsrail'in meydana getirdiğine İman etmiş gibiler.
Sözün özü şu ki; Sn N. Nebati’yi çok görmemek lazım. O, içinden çıkıp geldiği mahallesinin tipik bir prototipi ve kurbanıdır.