Kerime Yıldız


BED ASLA NECÂBET Mİ VERİR HİÇ ÜNİFORMA?

BED ASLA NECÂBET Mİ VERİR HİÇ ÜNİFORMA?


Dünya küçük.

Kiminle nerede karşılaşacağınız belli olmuyor.

Resmî arabasından inen üst düzey bürokratın peşinden konferansın yapılacağı binâya giriyorum. Asansör kuyruğunda karşılaşıyoruz. Devletlumuz, iki dirhem bir çekirdek. Allah için yakışıklı! Takım elbisesinin fiyatı, emekli maaşımdan fazladır herhâlde. Üzerine tam oturmuş. Jilet gibi. Ayakkabıları pırıl pırıl parlıyor. Öylece bakakalıyorum.

Asansör bir türlü gelmeyince artistik bir hareketle düğmeye basıyor. Daha doğrusu düğmeyi dövüyor. Sonra, ?Nasılım?? der gibi bize bakıyor. Selâm vermiyorum; sâdece bakıyorum. Belki de çok etkilendiğimden, şaşkınlığımdan böyle olduğunu düşünmüş olabilir. Öyle ya ona kim selâm vermeme densizliğini gösterebilir?

Nihâyet asansör geliyor. Bana, ?Buyurun!? diye yol veriyor. Janti mi janti! Asansöre biniyorum. O ve yanındakiler de biniyorlar. Ben hâlâ bakıyorum. Anlamaya çalışıyorum. Bilmem kaç yabancı dil bilen, yüksek yüksek okullarda okumuş, aşrı aşrı memleketleri dolaşmış, egosu patlak, janti mi janti bu 007 James Bond?u anlamaya çalışıyorum. Niye ergenlikten çıkamadığını merak ediyorum.

Yanındakilere bir şeyler söylüyor. Mühim şeyler olsa gerek. Mühim adam ne de olsa. Ben hâlâ onu süzüyorum.

Hayran hayran baktığımı düşünmesin istemiyorum. Niye baktığımı bilsin istiyorum. Yalnız yakalasam fırsatı kaçırmam. Asansör ineceğimiz katta durunca yelelene yelelene yürüyüp gidiyor. Şu cümle içimde kalıyor:

?Hey 007! 15 Temmuz gecesi saklandığını ve korkudan neredeyse altına kaçırdığını biliyorum!?

Aynı gün 15 Temmuz gecesi iki kere tankın önüne yatan Tanksavar Sabri?yle karşılaşıyorum. Tevâzudan, en aşağı üç ay içeride yatar. Takım elbisesi jilet gibi değil. O gecenin izlerini, hâlâ kolunda taşıyor.

Bizim 007, Sabri?nin takım elbisesini asla giyinmez. Karizmayı çizdirmez. Ziya Paşa?nın ne demek istediğini bildiğini de zannetmiyorum.

Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma

??