Ümit Yardım


Ukrayna Gelişmeleri Üzerine…

Ukrayna Gelişmeleri Üzerine…


Polonya ve Ukrayna başta olmak üzere, bugünkü Doğu Avrupa,   tarih boyunca  her zaman  doğu-batı gerginliklerine sahne teşkil eden bir bölge oldu. Geçiş konumuna da uygun olarak, Doğu Avrupa sadece askeri gerginliklerin değil belki çok daha fazlasıyla kimliklerin, aidiyetlerin, iki kutup arasında sıkışıp kalmış kültür çatışmalarının da bir ara bölgesi olarak görülmelidir. Böylece bölgenin özellikleri daha iyi anlaşılabilir ve bugünün siyasi/askeri gerçekleri daha yerli yerinde ele alınabilir.  Bölge bu  konumunun  kaçınılmaz bir sonucu olarak  birçok savaşın da ana merkezi  oldu ve  Ukrayna örneğinde görüldüğü gibi, bugün yine küresel ölçekte devam eden ciddi  gerginliklerin  de siklet bölgesi. Bölgesel gelişmelere insani, kültürel, sosyal boyutları üzerinden bakmaya devam edersek, mesela, Gogol, Şolohov gibi edebiyat devlerinin,  süreçleri izleyenler için   önemli kaynaklar  teşkil edebileceğinin  hatırlanmasında yarar gördüğümüzü de belirtmeliyiz.

A.Her şeyden önce bugünkü Ukrayna meselesinin sıradan bir ikili konu olmadığını, ülkenin Rusya sınırındaki Donbas bölgesi odaklı güncel sorunun toprak/Rus azınlık boyutlarından  öte anlam içerdiğini,    soğuk savaş sonrası dönemin gerginliklerinden, bugünün dünyasının tek kutupluluk  çatışmalarına ve şüphesiz   Avrupa ve dünyada yeni bir askeri-güvenlik mimarisi arayışlarının sancılarına kadar birçok unsuru bünyesinde barındırdığını biliyoruz. Nitekim son olarak Putin’in Pekin olimpiyatlarının açılışı vesilesiyle ÇHC’ne 4 Şubat 2022 günü yaptığı ziyaret sonunda imzalanan ortak bildiri’de de bütün bu unsurları Moskova ve Pekin’in kaleminden en açık şekilde görebiliyoruz.  Bu  tabloya, bugüne kadar çeşitli vesilelerle  gördüğümüz gibi,  Rusya’nın sadece söylemlerine  değil, fiiliyata da en keskin şekilde  yansıyan  yayılmacı politikaları, Donbas bölgesindeki Rus varlığını korumayı adeta yeni Rusya’nın tarihi misyonu gibi görmesi, öte yandan NATO’nun onyıllardır aşamalı olarak  Rusya’yı  çember içine alan genişleme adımları eklendiğinde de   bugünkü Ukrayna krizinin esas çerçevesi  ortaya çıkmaktadır.

SSCB ve sonrası dönemde  Rus yönetim, aydın ve elitleri için Ukrayna’nın, daha doğrusu Rusya-Ukrayna ilişkilerinin taşıdığı anlam da bugünün anlaşılmasında  anahtar unsurlardan biridir. Eski SB coğrafyasını ilgilendiren bütün meselelerde olduğu gibi, Ukrayna sorunuyla ilgili değerlendirmelerde de Rusya/Putin’in meselelere bakışında  sosyolojik/psikolojik boyutun altının çizilmesi şarttır. Aksi takdirde yorumlar eksik kalmış olacaktır. Bilindiği üzere, Putin SB’nin çöküşünü bir istihbaratçı  olarak adeta gözyaşları ve büyük bir yıkım hisleri içinde, milli bir aşağılanma  gibi de  görerek D.Almanya’dan izlemiştir. SB halefi yeni Rusya’nın  yöneticilerinde bu ruh hali  yönetim anlayışlarına da hakim  olmuştur. Şüphesiz Ukrayna dahil. Eski Varşova Paktı ülkelerinin Batıyla yakınlaşmasını Putin’in “Amerika’nın kölesi olmak” şeklinde eleştirmesi, hatta, bunu ortaya koyan sayısız örneklerden biri olarak, 2000 yılında  Rus Kurst nükleer denizaltısı batarken, Batılı ülkelerin  yardım tekliflerini redderek adeta 200 Rus denizcinin ölümünü soğukkanlılıkla izlemesi bile bu psikolojinin sonucudur. Yine Putin’in “SB’nin çöküşüne üzülmeyenin kalbi ve beyni yoktur” sözleri, kaşarlanmış Rus dışişleri bakanı Lavrov’un  “Batı’nın SB sonrasında Gürcistan ve Ukrayna’da dibimize kadar gelişleri bizde paranoya doğurdu” tespiti de keza hep bu ezilmişlik psikolojisini yansıtır. Obama’nın “SB sonrasının Rusyası artık küresel değil, bölgesel bir devlettir” yorumunun Putin’i nasıl sarstığını tahmin etmek zor değil.   

Bu teorik zeminden hareket edildiğinde, Rusya’nın 2017 dış politika doktrininin de yeni Rusya’nın en başta Batı’ya bakışına dair  bazı önemli ipuçları verdiği görülecektir. Doktrin bir taraftan NATO ve AB’nin doğuya jeopolitik yayılmasının iki kutup arasında ciddi krizlere yol açtığını, Rusya’nın  sınırlarına yaklaşan NATO güçleri, alt yapısı ve manevralarına  karşı Moskova’nın tepkisinin güçlü olduğunu belirtirken, Rusya’nın Batı bloku ile ilişkilerinin geleceğini eşitlik düzeyinde gördüğüne dikkat çekiyor.Benzer şekilde 2021 ulusal güvenlik stratejisinde de  aynı kaygılar yeralıyor. Yine, Batıyla savaşın kurallarının değiştiğini, siyasi/stratejik hedeflere ulaşılmasında soysal medya, basın ve propagandanın önem kazandığına işaret eden (Gn.Kur.Bşk) Gerasimov doktrininin Rus propaganda uzmanlarınca Ukrayna krizinde etkin şekilde kullanıldığını izlemek de bu dönemde dikkat çekici  oluyor.       

Özetle; Putin iktidarı ve aydınları  için Ruslarla doğrudan kardeş halk gördükleri Ukrayna’nın  Moskova’dan koptuğunu, milyonlarca Ukrayna’lının sınırın karşı tarafında  kaldığını izlemek kadar yıkıcı bir gelişme olmamıştır.Zira onlar için Rusya ve Ukrayna her şeyden önce tarihi, sosyal, insani vecheleri itibariyle birbirinden ayrılamaz parçalardır.      

Çatışma cephesinin karşı tarafından bakıldığında ise geçtiğimiz yıl kabul edilen “NATO 2030; Yeni Bir Çağ için Birliktelik” başlıklı NATO strateji belgesi sanırız işin esasını açıkça  koymaktadır. Zira belgede,  ekonomik ve sosyal kriterler itibariyle  Rusya zayıflayan bir ülke olsa da diğer devletlere karşı saldırganlık  yeteneğinin bulunduğuna, bu nedenlerle  gelecek dönemde NATO için ana  tehditlerin başında geleceğine dikkat çekilmiş ve  Rusya’nın  NATO içindeki siyasi çatlakları istismar fırsatı bulduğu belirtilerek ittifak üyeleri uyarılmıştır.

AB de bu kriz sürecinde kendi rolünü üstlenmiş durumda. Son dönem AB toplantılarının gündeminde  Ukrayna  değişmez madde olarak yer alıyor ve değerlendiriliyor. Bütün bu görüşmeler neticesindeki bildirilerde,    Ukrayna’ya karşı bir  saldırının ciddi  siyasi ve çok ağır ekonomik maliyetinin olacağı belirtiliyor.   AB, Rusya’nın en büyük ticari ortağı ve neredeyse % 40 oranında Rus doğalgazına bağımlı. Buna rağmen geçtiğimiz günlerde Davos’da  Komisyon Başkanı von der Leyen’in verdiği       mesajlardan da görüleceği üzere  tutumunu en açık tarzda ortaya koymaktan çekinmiyor. Ukrayna krizinin enerjide AB’ne öğrettiği dersler olmalı, ancak  bunların tam olarak anlaşılıp anlaşılamadığını  AB’nin enerji alanında gelecekte nasıl  açılımlar  yapacağını izleyerek göreceğiz. Ancak bu bağımlılığının maliyetinin Brüksel’de  pek kolay unutulmayacağını ve üstüne sünger çekilmeyeceğini şimdiden öngörebiliriz.          

İşte bugünkü - Ukrayna gerginliğinin genel alt yapısı budur.    SB’nin dağılması, bölgede yeni ittifaklar ve NATO’nun genişlemesi, Kırım ve Gürcistan’ın işgalleri, Donbas’da Rusların geniş  etki alanı, son olarak RF’nin Kazakistan’da gövde gösterisi ve diğer birçok unsur da tabiî ki eklenmelidir...                       

B.Bu zemin üzerinden hareketle bugünkü  gelişmelere baktığımızda,   ilk aşamada Rusya’nın 15 Aralık 2021 günü ABD ve NATO’ya birer metin taslağı  önerdiğini görüyoruz. RF-ABD Güvenlik Garantileri Anlaşması ve RF-NATO Güvenlik Garantileri Anlaşması taslakları. Rus önerileri özetle NATO ve ABD’nin; eski SSCB’lere doğru genişlememesi, buralarda askeri üsler kurulmaması, bu ülkelerin   askeri  imkanlarının kullanılmaması,  askeri tatbikatlar hakkında bilgi değişimi, Ukrayna dahil geniş bir eski SB alanında askeri faaliyetlerde bulunulmaması gibi hususları içeriyor. Rus talepleri arasında NATO güçlerinin Romanya ve Bulgaristan’dan ayrılmaları ve 1997 sınırlarına geri çekilinmesi  gibi unsurların da bulunması keza  dikkat çekici. Ancak bu taleplerin ne ölçüde gerçekçi olduğu ise ayrı bir konu.

Beklendiği gibi de ABD ve NATO  eşzamanlı olarak geçtiğimiz hafta cevabi görüşlerini Moskova’ya ilettiler. NATO, Moskova ile yeniden diyalog tesisi, Ukrayna dahil Avrupa güvenliği alanında içerikli temaslar gerçekleştirmeye  ve şeffaflık, risklerin düşürülmesi ve silahların kontrolü gibi alanlarda görüşmelere hazır bulunduğunu ancak Rusya’nın da Ukrayna, Gürcistan ve Moldova’ dan askerlerini çekmesi gerektiğini, ayrıca Ukrayna dahil herhangi bir ülkenin üyelik başvurusunda bulunma/bulunmama tercihine saygı duyulması gerektiğini  aktardı. Bunların da bu kez Moskova’nın  hoşuna gitmediğini tepkilerinden anlıyoruz.   NATO’nun açık kapı politikası uyguladığı, Ukrayna’nın egemenliği, toprak bütünlüğü ve her ülkenin kendi güvenlik sistemini ve ittifakını seçme hakkı olduğu, öte yandan Moskova ile yeni güvenlik anlaşmalarını görüşmeye hazır olunduğu hususlar da yine bu cevaplarda yeraldı.

Rusya’nın ilk tepkileri, taleplerine verilen cevapları tatmin edici bulmadığı yönünde olsa da yazılı görüşleri yakın zamanda görülecektir. Herhalukarda taraflararasında diyalogun kesilmeksizin devamı  her zaman yararlıdır.

Nitekim iki taraf arasında diplomasi ve temas trafiği kesintisiz devam ediyor. RF-ABD stratejik istikrar diyaloğu, NATO-RF Konseyi ve birçok diğer görüşme. Yoğun bir telefon diplomasisinin  de bütün bunlara eklenmesi gerekir.

Gerginlik dönemi boyunca çok taraflı  diplomaside ismi geçmeyen Türkiye bakımından en dikkat çekici buluşma  24 Ocak 2022 günü NATO,AB, İngiltere, İtalya, Polonya, Almanya ve Polonya liderlerinin bir araya gelişleri oldu.  Türkiye  bu toplantıya davet edilmedi. Ukrayna  ve Rusya’nın Türkiye ile ilişkileri, bu iki ülkeyle coğrafi yakınlığı hatırlandığında bu durumun ülkemiz dışpolitika yapımcılarınca hassasiyetle değerlendirilmesi ve gerekli sonuçların çıkarılması gerekiyor. Bu görünüm sadece Ukrayna krizi bağlamında görülmemelidir  ve esas olarak Türkiye-Batı ilişkilerinin sorunlu tabiatının  en açık görüntülerinden biri olmuştur.

Ukrayna krizi bağlamında elde mevcut hukuki çerçeveye bakıldığında Minsk I-II Protokolleri (MP) sistemi ile Normandiya Temas Grubu (NTG) faaliyetlerinin merkezi konumda bulundukları  görülüyor.Bunlar esasen  birbirlerine de  geçmiş formatlar ve aralarında ilişki var.  Bununla birlikte  MP’nin etkisi   bölgedeki çatışmalar, işgaller vb. nedeniyle büyük ölçüde zayıflamışken, NTG halen mevcut krizin yönetimi ve diplomasi girişimleri bakımından önemli  bir araçtır. NTG bugüne kadar önemli zirveleri de gerçekleştirmiştir. 

Taraflar arasında halen devam eden görüşmeler silsilesinde, son dönemde  BM Güvenlik Konseyi de gerginliğin ele alındığı bir forum oldu ve Rusya’nın itiraz, hatta engelleme çabalarına (10 olumluya karşı sadece 2 olumsuz oy) rağmen  açık oturum formatında önceki gün  yapılan  görüşmede Daimi Temsilciler aracılığıyla ilgili  ülkeler  bir kez daha görüşlerini açıkladılar ve karşılıklı suçlamalarda bulundular. Bu süreçler önümüzdeki dönemde de kesintisiz bir şekilde devam edecektir.

C. Neler Yapılabilir. Her ne kadar Ankara’nın  Rusya ve Ukrayna  ile   yakın ilişkileri olsa da bu durum krizin çözümüne katkı ve arabuluculuk  bakımından Türkiye’nin önünde geniş bir alan bulunduğu anlamını taşımıyor. Kaldı ki Rus yönetimi, örneğin  Türkiye’nin Ukrayna’ya  drone satışlarından duyduğu rahatsızlığı hemen her vesileyle ve  üst düzeyde vurgulamaktan geri durmuyor. Zaten bu süreçte Türkiye’nin konumunu asıl zorlayan Batılılarla ilişkilerindeki sorunlar. Mesela ABD yönetimi ile köklü sorunların çözümüne yönelik herhangi bir olumlu gelişme Başkan Biden döneminde de görülmedi. Sorunlu dosyalar halen beklemede.Bu durum ise gelişmelere karşı Türkiye’nin gerçekçi ve temkinli bir zeminden hareketini gerekli ve kaçınılmaz kılıyor. Üstelik Rusya, Türkiye’nin ziyaret davetine  cevabında,  şayet şartlara göre Putin’in Ankara’ya  bir ziyareti sözkonusu olursa bunun sadece ikili ilişkiler bağlamında tutulacağını, Ukrayna ile bir üçlü buluşma gibi boyutunun sözkonusu olmadığını en açık şekilde ifade etti. En azından bugünkü  durum bu şekilde. Ukrayna’nın olumlu tutumu  Rusya’nın cevabına nazaran daha ikincil bir önem taşıyor.

Bugün gelinen aşamada Batı’nın tutumu özetle “Rus tehdidi vurgulanarak, Ukrayna başta olmakla bütün ilgili ülkelere NATO ve AB’nin kapılarının açık olduğu, her ülkenin güvenlik ittifakı tercihini özgürce yapabileceği” üzerinde odaklanırken Rusya ise “NATO’nun sınırlarına kadar yaklaştığı, bunun geçmişte verilen taahhütlere aykırı olduğu, bu sınırların ötesine geçilmesinin doğrudan Moskova’yı tehdit edeceğini” vurguluyor. İki pozisyon arasında eninde sonunda bir orta yol bulunmak zorunda zira her ikisinin de saha gerçekleriyle pek uyumlu olmayan yönleri bulunuyor.

Rusya ile Ukrayna arasındaki sorunun temelde  soğuk savaş sonrasında yeni bir siyasi/iktisadi/askeri ve güvenlik mimarisinin teşkiline dair bir mesele olduğu açıktır. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi sadece Rusya’nın Ukrayna’dan bir toprak talebi meselesi asla değildir.  Bu manzara kaçınılmaz olarak  arabuluculuk gibi girişimleri daha da karışık bir hale getiriyor ve zorlaştırıyor.

Gelişmelerin bugüne kadarki genel tablosuna bakıldığında birçok faktörün etkili olduğu bu karmaşık sürecin kapsamlı bir çatışma/ savaş boyutuna taşınmayacağı kanatimiz şiddetli bir savaş olasılığı senaryosuna nisbetle daha güçlü bulunuyor. Neden? Taraflar  birbirlerini test etmeyi, hatta kışkırtmayı, güç yığmayı, bitmez tükenmez görüşmeleri, müzakereleri, açık tehditleri ve suçlamaları sürdüreceklerdir. Şüphesiz sonuçları öngörülemese  ve diplomasiye zarar verse de, bölgede belki bazı küçük ölçekli çatışmalar bile görülebilecektir.  Ancak ortada açık bir gerçek daha vardır. Kapsamlı bir savaşın sınırlarının belli olmayacağı, yıkım ve sonuçlarının sadece bir bölgeyi değil, küresel  düzeni de kolay telafi edilmez bir duruma getireceği gerçeği. Bu ise bir bakıma gelişmelerin gidişatında  en belirleyici faktördür. Küresel Savaş Gücü Endekslerine bakıldığında (Global Fire Power gibi)  Ukrayna gerginliğine taraf bütün aktörlerin aynı zamanda dünyanın en büyük askeri güçleri olduğu görülecektir. Dolayısıyla, kapsamlı bir savaşın bütün dünyayı saracağı  ve böyle bir senaryonun maliyetinin  ağırlığı bütün taraflarca bilinmektedir. İşte bu caydırıcılık her bakımdan önemlidir ve eninde sonunda bir müzakere sürecinin önünü  açan da bu  faktör olacaktır.

Sağlıklı ve gerçekçi bir müzakere süreci başlayabilirse, unsurlarının Avrupa’da yeni bir güvenlik mimarisinin tesisi arayışları,  Ukrayna’nın en azından belirli bir dönem için NATO genişlemesi  kapsamına dahil edilmemesi (Gürcistan örneği gibi)  buna mukabil  Rus güçleri  her ne kadar kendi topraklarında konuşlanmışlarsa da sınırdaki yoğunluklarını eritmeleri,Moskova’nın Donbas aracılığıyla Kiev üzerindeki baskısını azaltması, Ukrayna’nın ise  (Minsk anlaşmalarında da öngörüldüğü tarzda) bazı iç düzenlemelerle Donbas bölgelerine bir takım  idari esneklikler getirmesi gibi hususları içermesi büyük ihtimaldir.

Bugünkü “Rusya-Ukrayna ve Diğerleri” sorunlarının tek çözüm yöntemi diplomasidir. Bunu zaman içinde daha güçlü ve etkili  şekilde görebileceğiz.