Nusret Çiçek


Yargıda Fiyasko

Yargıda Fiyasko


Bu günkü yargıdan adalet çıkmayacağını hatırlattığımızda  yarası olanların acıları sızlamaya başlıyor, kafaları zonkluyor, geleceğine umutları kırılıyor.

Kim bilir kaç yıl, bekle ki hakkını alacak.

Eskiler bu hale, hak değirmende olur demişler.

Yeniler de…

Mustafa Kemal’in ithal etmiş olduğu rejimi kutsal saydıklarından teline dokundurmadıkları gibi yaşantıları için de güvence görüyorlar. Kadeh kaldırırken de cinsel teşhir yaparken de duaları onunladır. Har vurup harman savururken Sakarya’nın geçit vermeyeceğini çok iyi bildiklerinden bu günkü ithal düzeni kendilerine bağışlayanlara minnettardırlar..

Uygarlık, çağdaşlık, laiklik, demokrasi derken içine ettiler.

Demokrasi dedin mi sınırlaması olmayacak, laiklik dedin mi kokusu çıkacak.

Aklımız havada balıklar tavada…

Kadına şiddet olayını indirimde bindirimde görenler, ya meseleyi kavrayamıyorlar veya yakın tarihe ait bilgileri kafi gelmiyor, durdukları zeminden de haberleri yok..

Kravat takana iyi hal uygulandığı için kadına şiddet azıtıyormuş.

Saplantılarımıza bahane, çaresizliğimize kulp.

Kravat takmazsa şiddet azalacak mı yanı?

Ayağına cihaz taktık olmadı, evden uzaklaştırdık olmadı.

Şimdi de kravatla ütülü gömleğe taktık.

Aksine, kadına şiddet aynen petrol fiyatları gibidir,

Kadın erkek anlayışı liberalleşmişse şiddet de ona göre artış gösterir.

Kadın erkek eşitliği…

Kadını kaşarla erkeği üzerine kışkırt.

Yargı mı dediniz…

Ya Fransa’ya veya İtalya’ya müracaat edeceğiz.

Demokrasi da Antik Yunan aklı.

Laiklik de okullarındaki tuvaletlere prezervatif koyan Frenklinin ahlak anlayışı.

Onlar ne diyorsa biz de onu diyoruz.

Ne yapıyorlarsa onu yapıyoruz.

Papağan tek bir kafesi eksik…

Bizim hem aklımız hem de tarihimiz yetersiz, oturup da kendi derdimize çare bulamayacak kadar geri zekâlıyız! Gidişattan öyle anlam çıkıyor.

Ne yapsak vatandaş hakkını aramak için yine de hâkimin kapısında beklemekle ömür tüketiyor mu ben ona bakarım. Belki beş sene belki on sene…

Yine de olmuyor.

Bireysel başvuru yapacak, o da olmazsa gâvurun mahkemesinden adalet dilenecek.

E yanı, bu da demek oluyor ki adaletse gâvurda var, Müslüman’da yok!

İşte o zaman soruyorum...

Adalet gâvurda varsa neden Müslüman olduk?

Allah(cc) neden Hz. Muhammed’i görevlendirdi?

Osmanlı tarihine bakıyorum…

Kaleleri aşağıya indiren top Fatih Sultan Mehmet zamanında kullanılmaya başlandığı halde, bu günkü emperyalist Rusya ile ABD’nin yaptığı gibi durduk yerde hiçbir ülkeyi kuşatarak tahrip etmemiş, insanları yurtlarından göçe zorlamamış, azgın dalgalara yutturmamış., .

Osmanlı’nın Fellice katliamı yok, Filistin vahşeti hiç olmadı.

Çünkü Osmanlı Allah’ın(cc)  hükümlerini uyguladığından adildi, kılıcı mazluma zulmeden zalimden başkasına kalkmazdı. Tabasında hakkımı alamadım diyen yoktu.

Barışın sembolü adaletin şaşmaz kılıcı…

Taassuba, cehalete, taklitçiliğe yer yoktu.

Hukuk(şeriat) sahasında en azından içtihat yapacak kadar bilgiye sahip olmayanlar kadı diye adaletin postuna oturamazdı. Yalancı dolancı, yaşantısı bozuksa asla.

Adaletin yanılması kıyamet alametlerinden sayılırdı.

Öyle idik şimdi öyle mi? Kalitesi nasıl olursa olsun, Avrupa’nın kilise hukukundan diploma alan geçip kadılık koltuğuna oturuyor. Yamuksa da dökükse de oturtuluyor.

İşte o yüzden adaletin yılları uzun kapıları kilitli.

Her seferinde yargıda reform, fakat malumun malumu.

Çözüm olsun diye  araya sokuşturdukları İstinaflar adeta Nasrettin Hoca’nın fil hikâyesine benzedi. Yetmeyince üstüne üstüne sürün. Garibin davası bir üç yıl daha İstinafta bekletilerek bekleme süresi yedi iken ona çıkarıldı. Hak nerde hakkı alacak irade nerde!

 Demek ki ne yapsak dışarıdan ithal ettiğimiz gömlek bu bedene dar geldiği için olmuyor işte olmuyor. Böyle geldi böyle giderse, sadece kadın cinayetleri değil diğerleri de moda haline gelecek. A pardon öldürmüşüm! Dünya inkârcılığın tehdidi altındadır.

Saldırganlık önce Suriye’ye oradan da Ukrayna’ya sıçradı, ora da kalmayacak.

Bir asırdır boşuna kürek çekiyoruz da bir türlü sağ selamet sahile ulaşmadık.

Adaletsiz geldik adaletsizlikle yıkılacağız.

Can dostum merhum Karakoç öyle söyledi:

 “Bu dava dedemden  kaldı hakim beğ.

Otuz yıl da babam düştü ardına.

Siz sağ olun o da öldü hâkim bey.”

Öldük de ağlayanımız yok..