Utanmak büyük bir erdemdir. Bir insan yalan söylerken utanıyorsa, yüzü kızarıyorsa, eli titriyorsa onda ümit vardır. Hâlâ vicdanı var demektir.
Bu FETÖ meselesi öyle bir hâle geldi ki bâzı insanların yalan söyleyebilitesi karşısında nutkum tutuluyor.
Dün sabah bir köşe yazısını okurken yazarla aynı havayı soluduğum için rahatsız oldum. Daha evvel de yazdım, varsın tekrar olsun. Bizim mahallede yellenir gibi yazanlar var. Allah ne verdiyse koyveriyorlar. Ses rahatsız edince de ?Kim yaptı lan?? diye suçlu arıyorlar. Bize de şöyle demek düşüyor:
?Ses tamam da kokuyu neye benzeteceksiniz??
Yazar efendi, utanmadan sıkılmadan hayatı boyunca Gülen cemaatiyle bir alâkası olmadığını yazmış. ?Hocaefendi ağladı, ben ağladım.? yazılarını unutmuş desem yalan olur. Unutmamıştır elbet. Bizi aptal yerine, balık hâfıza yerine koyuyor sâdece.
Hâlbûki, ?Üzgünüm yanıldım.? dese kimsenin ses ettiği yok. Belli ki yanılmayanlar karşısında eziklik hissediyor. Öyle ya onun gibi entel dantel birisi yanılabilir mi? O egonun ayağı taşa takılabilir mi?
Böyle insanları klavye başında görmeyi çok istemişimdir. Eli titriyor mu, yüzü kızarıyor mu diye çok merak etmişimdir. Yoksa ?Satıra gelen hatıra gelir? kuralını unutup ?Gene sıyırdık lan!? diye aptal aptal sırıtıyor mudur? Bu ifâdeyi yazarı tahmin etmeniz için kullandım. Hâlâ tahmin edemediyseniz bir ipucu daha vereyim. Fakir kelimesini kullanmayı çok sever. David Copperfield romanındaki Bay Heep gibidir. ?Biz basit insanlarız Bay David? diye diye malı götürür.
Gerçi bana göre gerçekten fakir. Ahlâk fakiri!
Yazı, sabah sabah ruhumu daraltmışken akşam bir seminere gittim. Bir profesör, yurt dışındaki cemaat okullarının Türkiye tarafından yeniden yapılandırılması hakkında konuştu. Kendinden o kadar emindi ki sanırsınız daha kundaktayken FETÖ meselesini keşfetmiş.
Oysa bu profesörün üyesi olduğu bir düşünce derneğinin yetkilisini daha 2007?de, ?Birgün Bu okulların arkasından CIA çıkacak.? diye uyardığımda azarlanmıştım. Azarlayan kötü niyetinden değil, iyi niyetinden azarlamıştı. Hizmet hareketine kuvvetle inanıyordu.
Konuşmacıyı mahcûb etmemek için direk konuya girmedim. Önceden bu okullar hakkında ne düşündüğünü sordum. ?CIA, önceden ele geçirebildiğine göre gene aynı tehlike yok mu?? dedim. Derdim, hocayı bozmak değildi. Gerçekten CIA?nın boş durmayacağını, biz giderken döndüklerini bilmem. Hoca, bilim adamı olduğunu, istihbârî konuların dışında olduğunu falan söyledi. Bir araba lafın ardından da cemaati kastederek, ?Hayatım boyunca bunlarla alâkam olmadı.? dedi
Ayağa kalkıp, ?Emânet emin ellerde!? diye alkışlayasım geldi.
Şaka bir yana, CIA gene başarılı olabilir diye çok üzüldüm. Çünkü hoca, kendinden çok emindi.
Adamın birisi, ?Vasat insanlar, kendilerinden çok emin olurlar. Zeki insanlar ise şüpheci olurlar.? demiş. Karşısındaki, ?Ne diyorsun. Gerçek mi?? deyince ?Tabi tabi yüzde yüz eminim.? demiş.
Sohbet bitince dinleyiciler, toplu fotoğraf için sahneye dâvet edildi.
?Sağolun.? dedim. ?Yarın bir gün bu fotoğrafta yer almak başıma iş açabilir.? Dedim ya hocayı dinleyince, CIA?nın gene başaracağından fena hâlde korktum.
Çıkışta, bu kendinden çok emin profesörün yüzüne dikkat eden zeki bir genç şöyle dedi:
?Hayatı boyunca ilgisi olmadığını söylerken yüzü kızardı.?
Sevindim.
Ya bizim entel köşe yazarı gibi yüzü hiç kızarmasa?