Dili kurutan, damakta dikenler bitiren yaz
Zaman nasıl da geçiyor, nasıl da içiliyor lıkır lıkır ! Yahut zaman bizi içiyor, bilemiyorum ! Bildiğim husus şu ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinin en kritik süreçlerinden birine girmiş olduğumuz, 2023’ten önceki son yazımızı yaşayacağız. Dili kurutan, damakta dikenler bitiren yazı yaşayacağız. Yazdan sonra seçim sathı, seçim süreci…
24 Haziran’dan bu yana ben
24 Haziran 2018 seçimlerinden beri, 200’ün üzerinde yazı yazdım, 20’den fazla rapor çalışması yaptım, 100’den fazla yayın gerçekleştirdim. Bugünlere kadar heybemi doldurmaya, cebimde kendimi geliştirecek oyuncakları biriktirmeye çalıştım, oldum demek güç lakin epey yol aldığımı biliyorum; alacağım yolun hiç bitmeyeceğini de biliyorum. Lakin zaman geçiyor ve içiyor bizi lıkır lıkır, o hayati günlerin yamacına iliştik iyice.
İktidarın ince hastalığı
Ekonomiden eğitime, eğitimden göç politikalarına kadar her alanda tükenmiş bir Türkiye’yle karşı karşıyayız. Yorgun bir toplumla karşı karşıyayız, daha fazla sabretmesi ya da dişini sıkması hayatın olağan akışına aykırı bir tabloyla karşı karşıyayız. O dişler sıkıla, sıkıla kırıldılar ve sıkıla sıkıla atalarımızı geride bıraktı masseter kasları. 20 Senesini devirmiş iktidarın Türkiye’yi bugün olduğundan daha yaşanabilir bir ülkeye çevirebileceğine dair en ufak bir gösterge yok, bu iktidarın ince hastalığına aman yok.
Bu iktidar eritiyor bizi
Bunu gözlemlemek için artık sosyal bilimlere özgü bir analiz metoduna haiz olmaya gerek de yok ! Bir kilo domates alamayan vatandaşlar, bebek maması çalmak zorunda kalan anneler, büzüşmüş midesine ekmek değdirebilmek için yüzü kızara kızara yardım isteyen emekliler, kendisini derse ulaştıracak bozukluğu bulamadığı için devamdan kalan öğrenciler. Hiçbiri gözden ırakta, görülmez diyarda değil. Onlar biziz, onlar sizsiniz, onlar hepimiz. Hepimiz, topyekün, kolektif bir şekilde yolsuzluğun, beceriksizliğin, iş bilmezliğin, kötü niyetin, fantezilerin altında azala azala bitiyoruz, bu iktidarın asidi eritiyor bizi.
İktidar partisinin teşkilatı olan devlet
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, görevinden alındığında iktidarın bir tercih yaptığını düşünmüş ve bunu yazmıştım. AKP içerisinde alanı giderek kısıtlanmış, ılımlı ve aklı selim kanadın; Soylu’nun temsil ettiği otoriter, haşin ve baskıcı kanada yenildiğini yazmıştım. Bu zat-ı alilerinin tercihiydi, zat-ı alileri bu kararıyla, 2023 seçimlerine giden yolda iktidarın elindeki tüm imkanları en hoyrat biçimde kullanacağını deklare etmiş oldu. Kimilerinin yeni anayasa için uzlaşma ya da beraber çalışma yorumları beyhude çıkmış oldu. İktidar, 15 Temmuz’dan sonra MHP’yle birlikte kurguladığı bir garip batılı görünümlü, milliyetçi-muhafazakar-otoriter söylem ve stratejiyle artık devletin, devlet kurumlarının ve tüm devlet aygıtlarının iktidar partisinin teşkilatı olma şiarıyla çalışacağını gösterdi. Bekir Bozdağ da tekrar göreve, bunu yerine getirmesi için getirildi.
Bir partinin arka bahçesi haline gelmiş yapıya karşı seçime gidiyoruz
15 Temmuz, OHAL, 17 Nisan, 17 Nisan’da mühürsüz oyların sayımı kararı, 6 Mayıs, kur korumalı mevduat, Bekir Bozdağ’ın dönüşü, seçim kanunu değişikliği, Gezi Davası kararları ve en son 12 Mayıs Canan Kaftancıoğlu kararları işte bu örüntü içerisinde incelenmeli. Buna HDP’yi kapatma davasını ve daha nice hadiseyi de ekleyebilirsiniz pek tabii fakat bu hadiseler arasındaki ilişki de iktidarın 2023 stratejisini gözler önüne sermek için yetiyor. Ülkenin ana muhalefet partisinin İstanbul il başkanı, attığı birkaç tweet gereği, fikir suçlarından hapse mahkum ediliyor ve siyaset yasağı getiriliyor. Halen demokratik bir hukuk devletinde seçime gireceğimize inanlarınız varsa, lütfen bunu akıllarından çıkarsın. Her yönüyle bir partinin arka bahçesi haline gelmiş bir yapıya karşı seçime gidiyoruz, kimsenin hata yapacak lüksü, hata yapma kredisi kalmadı özellikle de altılı masanın.