Mustafa Balkan


GÖÇ OLGUSU VE FAHİŞ FİYAT DEVRİMİ

GÖÇ OLGUSU VE FAHİŞ FİYAT DEVRİMİ


Dünyada 284 milyon göçmen var. Türkiye’de ise 6 milyona yakın çeşitli ırk ve dinlere mensup göçmen bulunuyor. Bunun üç milyonu geçkini Suriye’den gelenler oluşturuyor.

Konya Ticaret Odası, Konya Kitabı’nın 17. Serisi “Geçmişten Günümüze Göçler”i konu alıyor. İki cilt hâlinde yayınlanan bu araştırma, göç olgusuna derinden, bölgesel ve küresel boyutta bakan makalelerden oluşan kıymetli bir eser. Konya örneğinden hareket edersek birçok medeniyete ev sahipliği yapan Konya, İpekyolu güzergâhı üzerinde olması dolayısıyla dün olduğu gibi günümüzde de tarihi, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla önemli birikimleri olan bir şehir olması sebebiyle tarihte önemli göçler almış ve göçler vermiştir. Konya’nın göç tarihine bakıldığında Konya Ovası ve çevresinin M.Ö. 3 bin yılında yoğun bir şekilde iskân edilmeye başlandığı ve bu durumun Tunç Çağı’nın sonlarına kadar devam ettiği görülür. 1040’lı yıllardan itibaren çeşitli coğrafyalara yayılmaya başlayan Selçuklular, Anadolu’ya doğru yoğun bir göç başlatmışlar ve Alp-Erenlerin fütuhat hareketlerinden sonra askerî seferler başlatmışlardı. 1071 Malazgirt Zaferi, Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu, Haçlı Seferleri, Moğolların Anadolu’yu İstilası gibi olaylar yoğun göç dalgalarının yaşanmasına sebebiyet vermişti. Hz. Mevlâna’nın Konya’ya göçü, Konya’nın manevi iklimi açısından son derece önemli olmakla birlikte Uluğ Sultan Alâeddin Keykûbâd döneminde ve onun öncesinde 1200’lerde, önümüzdeki yüzyıllara damgasını vuracak İslam kültür ve medeniyetine hizmet eden âlimlerin göçleri de Konya’nın tarihi, mimarisi, sanatı, sosyal ile dinî yönü ve tasavvuf kültürü açısından büyük önem arz etmektedir.

 

***

Kuraklık, sel, deprem, çekirge baskını, göl taşkını, susuzluk ve sonrasında ortaya çıkan kıtlık

gibi doğal afetler nedeniyle göç yaşamış bir şehir olan Konya ve çevresinde; Osmanlı döneminde birçok veba salgınına maruz kaldığı, Beyşehir Gölü çevresinde sıtma odaklı göçler yaşandığı da bir gerçek. On altıncı yüzyılın ikinci yarısında Karaman Eyaleti’nde topraksız yoksul köylülerin başka köylere veya yakın şehirlere göç etmesi, 1923 Lozan Mübadelesi ile yaşanan büyük göç dalgası, Rus Kazaklarının 1866 yılında Beyşehir Gölü’ndeki Mada Adası’na göçleri, Kafkas muhacirleri arasında yer alan Çeçen-İnguş muhacir göçleri ve son dönem yine savaş sebebiyle Suriye’den ve özellikle Halep’ten şehrimize yönelik göçler Konya’yı sosyolojik, ekonomik, kültürel anlamda son derece etkilemiş ve etkilemeye de devam etmektedir. Şehrimizde resmî rakamlara göre 124 bine yakın Suriyeli göçmen bulunmakta. Diğer yabancı göçmenlerle birlikte bu sayı 150 binlere kadar varmakta.

 

***

Konya’nın Selçuklu döneminde ve özellikle Osmanlı devrinde bir “göç merkezi” hâline geldiğini hatırlatmakta fayda var. En açık ifadesiyle mekân değişimi olarak adlandırılabilecek olan göç hadisesi ve olgusu, ilk insanla birlikte başlar. Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın şeytanın vesvesesiyle yasak meyveyi yemeleri ve ardından Cennetten kovulup dünyaya sürülmeleri olayı bir

başlangıç noktasıdır. Yine, ana rahminde hayat bulan fetüsün doğumla farklı bir dünyaya (dâr-ı

fena) gelişi, ölümle birlikte de yine farklı bir dünyaya (dâr-ı bekaya) gidişi her ölümlünün yaşadığı ve yaşayacağı kaçınılmaz sonu, aynı zamanda göçüdür. Göçebe bir millet olan Türkler tarih boyunca göç olgusu ile iç içe yaşayan milletlerin başında gelmektedir. Ergenekon’dan çıkıp Asya bozkırlarından Hindistan, İran, Anadolu, Arap Yarımadası, Kuzey Afrika ve Avrupa gibi geniş coğrafyalara yayılan, buralarda sayısız devlet kurup kültür ve medeniyet inşa eden Türkler, ayrıca nüfusun önemli bir kısmının yaşadığı konar-göçer hayat tarzı ile bizatihi göç kavramını ve olgusunu günlük hayatında içselleştirebilmiş tek millettir.

 

***

Göç, insanlık tarihi ile aynı yaşta olup tarihin hemen her döneminde bu olguyla karşılaşmak mümkün. Göç, çok yönlü incelenmesi ve ele alınması gereken insan hayatı ile dünyayı derinden etkileyen, kültürel, ekonomik, sosyal, psikolojik, antropolojik boyutlu bir kavram olarak karşımıza çıkmakta. Şu durumda dünyada küresel boyutta bir göç dalgası yaşanmakta ve bundan bütün ülkeler az veya çok etkilenmekte.

Göçler, kültürel alanda olduğu kadar sosyal hayatta da önemli değişiklikleri de beraberinde getirmiş, göçle gelen insanlarımız geldikleri bölgelerdeki hayat tarzlarını çevrelerine yansıtmış, örf, adet, gelenek, göreneklerini birbiri ile harmanlayarak ortak bir hayat tarzı ve kültürün gelişmesine katkı sağlamışlardır. Suriye’den iki milyondan fazla Suriyeli göçmenin yurdumuza gelmesi, bulundukları büyükşehir, şehir ve bölgeleri olumlu veya olumsuz yönde bir etki alanı da sosyal ve kültürel boyutlarıyla oluşmaktadır. Bu da ister istemez sosyal ve kültürel bir takım değişim, dönüşüm ve asayiş yönüyle insanlar arası ilişkilerine olumlu veya olumsuz yansımaları da olmaktadır. Ülkemizdeki göçmen sorunu ve göç olgusu çeşitli boyutlarıyla elbette ele alınabilir. Bunun yanında birde son zamanlarda iyice ayyuka çıkan ve toplumumuzu rahatsız eden genç kaçak göçmen problemi ve meselesiyle karşı karşıya kalınması üzerine Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, İçişleri Bakanlığı önünde bir eylemde bulunarak devlet ve hükümet yetkililerine, bu konuda biran evvel harekete geçmeleri ve konuya ivedilikle eğilmeleri yönünde ikazda bulunmuştur. Bu ikaz üzerine yetkili bakanlık, güvenlik güçlerini harekete geçirerek büyükşehirlerde operasyonlar gerçekleştirmişti. Türkiye’nin, ne kadar kaçak göçmen cenneti hâline geldiği konusu da böylece kamuoyuna maledilmişti.

 

***

Göçlerin var olan mevcut siyasi yapıların çözülmesinde, kurulacak olan yeni siyasi organizasyonlar ile yeni dünya düzeninin tesisinde, toplumların şekillenmesinde en büyük itici güçlerden birisi olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Kavimler göçüne, pandemi olayına, Ukrayna-Rusya savaşına, Osmanlı coğrafyasında cereyan eden vekâlet savaşlarına bir de bu açıdan bakmak gerekir diye düşünüyorum.

Dünyada ve ülkemizdeki ekonomik olarak yaşanan ‘Fahiş Fiyat Devrimi’nde enerji maliyetlerinden tutun göçlere, hızlı nüfus artışlarının tüketim hacmine ve fiyatların durmadan yükselme temayülüne yansımasına, sıcak para ile kötü mağşuş paranın piyasayı istilâsına varıncaya kadar pek çok şeyin etken olduğunu hiç düşündünüz mü?

Siz ne dersiniz; beceriksiz yönetimlerin bunda hiç mi kabahati yok?