Zorbalık Sultan 11. Abdülhamid'in tahtan indirilişi ile başlar, soluk almadan ithal cumhuriyetin dayatması ile hâkimiyetini sürdürür.
Hem de Şef ayaklarında.
Bu bağlamda…
Biat etmeden koltuğuna gidip oturacak babayiğit aramızda var mı?
Tabi ki analar daha doğurmadı…
Doğuracak, bugün değilse yarın doğuracak…
Sözde kurtuluş savaşı, sözde milli mücadele.
Doğru mu uydurma mı?
Efendim, cumhuriyet kurulmamış olsaydı camiye bile gidemezdiniz, veya her akşam bir yatak değiştirmezdiniz.
Yalan da değil…
Laikliği benimseyip de cami müdavimi olanlarla hiçbir mukaddes ilke tanımadan hayat sürenler varlıklarını ithal cumhuriyete borçludurlar. İşin aslı, bu iki takım buzdolabında dondurulmuş et gibidirler, ne köy olur ne de kasaba. Ama yakın tarihin sayfalarında gözle görülecek kadar berrak olan bir hakikat var. Osmanlı toprakları sadece Anadolu’dan ibaret değildir, Mısır, Suriye, Arabistan, Irak gibi yerler de Osmanlı toprağıdır. Zamanında oralar da İngiliz’in müttefikleriyle işgal altında olduğu halde kurtuluş savaşı verdik demiyorlar, üstelik camileri de meyhaneleri de ardına kadar açık.
Demek oluyor ki sen vermedin onlar ne verdiyese onu aldın.
İngiliz cebinde taşımış olduğu yüz yıllık haritadan marş marş çekince herkes gitti yerine oturdu. Her birisinin başına kukla yöneticiler.
Nasır’ı , Esad’ı, Saddam’ı ilah..
Buna da kurtuluş savaşı demek ayıp olmuyor mu?
…
Milletin ne kanı ile ne inancı ile bağdaşmayan fakat süngü ile dayatılan Kemalizm’in oturduğu zemin kaypak olduğu için tarihi hep tersinden okutarak şimdilik ayakta kalmayı başardılar. Ama güneşin yüzü balçıkla sıvanmadığından er geç hakikatler ortaya çıkacaktır. Şapka giymedi diye nice ocaklar söndü, nice yavrular yetim kaldı, ezanlar susturuldu, tarihi medreseler lağvedildi.
Üstelik her zorbalık milletin önüne bayram olarak konularak kutlanması da sungu ile sağlanmıştır. İşte bunlardan birisi de 27 Mayıstır.
Al bakalım, dedenin katillerine kahraman diye kıyam et, balkonlara bayrak as, mikrofonlarda şiir oku, anıt mezara bağlılıklarını göstermek suretiyle kutla.
Değilse ensende boza pişiririz.
…
Kutlamaların bir kısmı “ selama dur, bir dakika yerinden kımıldama”, bir kısmı da belli günlerde git tapın. Özellikle Cuma günleri Anıtmezara gidin bakın, oradan buradan toplama araçlardan geçilmiyor, yol tıkalı trafik felç.
Birileri kışın ayazında biberonlu küçük çocuklar anıt mezara taşıyarak saplantıda beyinlerini yıkamaya çalışıyor. Diğerleri de yaşamakta olduğu ilkesiz hayatın himmetinin peşinde. İslam karşıtları ile ülkenin kalkınmasını istemeyen dönmelerin, hainlerin hepsi bir arada..
Adını Ataya ve laik cumhuriyete bağlılık koydular...
…
Ey çocuk!
27 Mayıs gibi bir cinayeti Anayasa ve Hürriyet Bayramı olarak dayattıklarında sen daha küçük yaşta idin.
Askerlerin rap rap yürüyüşleri içini ısıtmış olsa da oynanan emperyalist oyundan haberin yoktu. Eline bayrak aldın salladın, annen baban da balkonlara bayrak asmak suretiyle Kemalizm’e bağlılıklarını gösterdiler.Sen de törende şiir okuyarak gururlandın.
Ülkenin başbakanı ile bakanlarını ipe çeken zorba yönetimi kutladığından haberin yoktu. Özellikle cadde ve sokaklarda çıplaklıklarını sergileyenler “Atam, yaşadığımız bu çılgın hayatı sana borçluyuz” demiyorlar mi?
Hem de sıkılmadan, arlanmadan diyorlar…
…
Dallandırma, bulandırma dediğimiz tarihi olaylar Samsun’a çıkış hikâyesi ile başlar 27 Mayıs darbesi ile zorbalığın eşiğine kadar gelir.
Bu arada ezilen millettir.
Antik Yunan’dan ithal ettikleri yeni düzene demokrasi dediler, Aristo’nun “Ayak takımı” dediği bir yönetim. İşte onun ayrılmaz parçası olan particiliğin sandıktan çıkanına bile saygıları yoktur.
Sandık da olsa mutlaka onların dediği olacak.
“Kim onlar?” sorusu hep sorulmuştur.
Başı da dibi de Sultan Abdülhamit yönetimine karşı birleşen Osmanlı devleti karşıtı çeteci haydutlar; Ermeni’si, Rum’u, Yahudi’si, Selanik dönmesi.
Şimdi de anlamsız cepheler oluşturan muhalefet dedikleri akıl aynıdır.
İçerisinde kimler yok ki...
İşin garibi devlete düşman olanları demokrasi ayaklarında devletin hazinesi besliyor. Kargayı besliyoruz onlar da PKK terör örgütü adı altında gözümüzü oyuyorlar. Adam mecliste milletvekili, idarede bürokrat, ticarette ithalat ve ihracatçı. Söz onların saz onların.
…
Aklımızı başımıza almazsak yine başa döneriz, yine sancılarımız sıklaşır.
O yüzden ben vatanseverim demekle olmuyor.
Demek çıplak kalır…
Körü körüne particilik, gurupçuluk da vatanın kalbine hançer saplamak kadar vahimdir. Senin benim takımından değil, devletten milletten yana.
“Bölünmeyin parçalanmayın” sözü Allah’ın(cc) emridir…
Peygamberin sünnetidir…
“Suriyelileri göndermek istemediklerinin nedeni ümmet olmak anlayışından kaynaklanıyor” diyorlar. Müslümanlar gerçekten ümmet olsa onlar illet olurlar, ve nitekim oluyorlar. Bölünün parçalanın ki kanınızı rahat emebilelim.
Zamanı geldi geçiyor bile…
İmanımızın ve inancımızın bekçiliğini yapanlara artık gönlümüzün kapılarını ardına kadar açalım, yürüyelim ve sıklaşalım.
İşte o gün de bizim bayramımızdır.
Nefret kokan zorba anlayışlardan uzak tek millet tek devlet…