BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri (İHYK) (Şili’nin eski Cumhurbaşkanı) Bachelet’in 23-28 Mayıs 2022 tarihlerinde ÇHC’ne yaptığı ziyaret, sonuçları bir tarafa bırakılırsa, son dönemin dikkat çekici gelişmelerinden birini teşkil etti. İHYK düzeyinde bir BM heyetinin ÇHC’ne son ülke ziyareti ise tam 17 yıl önce, 2005’de gerçekleştirilmişti. Bachelet’in Guangzhou, Urumçi ve Kaşgar’ı kapsayan ve devlet başkanı Şi Cinpin ile dışişleri bakanı Vang Yi başta olmakla yüksek düzeyli resmi makamlar, sivil toplum örgütleri, iş çevreleri, akademisyenler vb. ile biraraya geldiği ziyaret sonrasında yaptığı açıklamalara son derece temkinli yaklaşımın hakim olduğu kolayca görülüyor. Bununla birlikte görüşlerinin dikkatle okunması gereken yönleri de şüphesiz bulunuyor.
A.Malum olduğu gibi, Çin’deki insan hakları ihlalleri son yıllarda oldukça dikkat çekmeye başladı. Zira Çin bir taraftan küresel güç olarak yükselişine devam ederken, gerek bu yükselen konumuyla gerek II.Dünya Savaşı sonrasının uluslararası sisteminde ana güç merkezlerinden biri olan BM Güvenlik Konseyi üyeliğiyle büyük çelişki ve uyumsuzluk gösteren bir şekilde, insan hakları alanındaki vahim karnesinin iyileşmesi yönünde adım atmıyor. Kendisine yöneltilen eleştirileri dinlemiyor, işbirliği de yapmıyor.
Öyle ki, Bachelet’in ziyaretinin gerçekleşmekte olduğu dönemde, Çin’li kaynaklardan basına sızan “Şincan Polis Dosyaları” Çin yönetiminin Uygurlara karşı uyguladığı vahşi yöntemleri gösteren yeni bir unsur oldu ve büyük eleştiriler doğurdu.
Nihayet; BM İHYK Bachelet’in yaklaşık 5 yıldır gündemde bulunan ancak çeşitli nedenlerle bugünlere kadar bir türlü gerçekleştirilemeyen Çin ziyareti böylece yapılmış oldu. Anlaşıldığı kadarıyla bu ziyaret BM ile Çin tarafı arasında yoğun ve sıkıntılı temaslar sonrasında gerçekleştirilebildi. Çin’in konuya nasıl yaklaştığı ise önemli bir sorudur. Hatırlanacağı üzere, Eylül 2021 tarihindeki BM İHK Toplantısı’nda Bachelet BM gözlemcilerinin bugüne kadar DTürkistan’a (DT) anlamlı bir ziyaret gerçekleştiremediklerini, bu nedenle BMİHYK’ nin elinde mevcut bilgiler çerçevesinde Çin’de insan haklarının durumuyla ilgili raporunu yıl sonuna kadar açıklayacağını hafifçe tehdit yollu dile getirmişti. Buna mukabil, Pekin yönetimi, ülkede, hele hele DT’da herhangi bir insan hakları ihlali durumunun yaşanmadığını, ülke dışından hiçbir kimsenin de teftiş edercesine Çin’e gelişini kabul etmeyeceklerini söyleyegelmiştir. Nitekim Çin dışışleri bakanlığı sözcüsü Lijian’ın ocak ayındaki basın toplantısında dile getirdiği “Çin’in Bachelet’i memnuniyetle karşılayacağı, kendisine davetin de uzun zaman önce iletilmiş olduğu, iki tarafın bu konuda istişarelerini sürdürdüğü, bu ziyareti görüş alışverişi ve işbirliğini geliştirme temasları olarak kabul ettikleri“ yönündeki ifadeleri de bu çerçevede görülmelidir. Sonuçta birtakım görüşmeler sonrasında İHYK’in Çin’e bir ziyaret gerçekleştirilmesi üzerinde mutabakatın sağlandığı ve BM İHYK’nin de Çin insan hakları raporunu açıklamaktan en azından şimdilik vazgeçtiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan; Çin’in bu ziyareti istismar edeceğini düşünen çeşitli Uygur örgütlerinin, insan hakları kuruluşlarının ve bazı ülkelerin de bu ziyaretin yapılmasına ilk günden itibaren olumsuz ve şüpheli yaklaştıkları, BM İHYK’ni eleştirdikleri de hatırlanmalıdır.
B. Ülkemiz ise DT’daki insan hakları ihlalleri konusunda yıllardır suskun ve ortalarda gözükmüyor. DT gelişmeleri ele alınırken, Türkiye’nin kardeş halkların yaşadığı, Türk-İslam medeniyetinin kaynak bölgelerinden DT’a yıllardır resmi bir heyet göndermemiş olması ve buradaki insan hakları ihlallerine karşı suskunluğunu sürdürmesi de daima dikkat çekici olmuş, sıkça gündeme gelmiş ve eleştirilmiştir.
Bu tutumuna yönelik eleştirilerin de etkisiyle, BM 76.Genel Kurulu’nda 3. Komite’nin 21 Ekim 2021 günkü oturumunda, 43 devlet adına Fransa tarafından yapılan ve “bölgedeki durumdan büyük kaygı duyulduğu, milyonlarca Müslüman Türk’ün siyasi eğitim kamplarında beyin yıkamaya tabii tutulduğunun, etnik, dini, kültürel, sosyal vb. her türlü asimilasyon politikalarına maruz bırakıldığının vurgulanarak Çin’e bağımsız gözlemcilerin bölgeye acil, anlamlı ve engelsiz ziyaretlerine izin verme, insan haklarının korunmasına yönelik ulusal ve uluslararası yükümlülüklerine uyma” çağrısında bulunan “ÇHC’de İnsan Haklarının Durumu” başlıklı ortak açıklamaya Türkiye’nin ilk kez taraf olması nisbeten bir kıpırdanma belirtisi olmuşsa da son tahlilde bu adımın da yetersiz olduğu şüphesizdir.
Aynı durum, aslında daha da vahimi, Müslüman azınlıklarının koruyucu örgütü konumundaki İslam İşbirliği Teşkilatı için geçerlidir. İİT bölgedeki vaziyete gözünü kapıyor ve hemen her konuda her türlü kararı alabilirken, DT trajedisiyle ilgili tek bir yorumda dahi bulunmamaya devam ediyor. Üstüne üstlük, çeşitli forumlarda Çin’in ihlaller nedeniyle sıkıştırıldığı dönemlerde çoğunlukla İslam ülkeleri yardımına geliyor ve Çin’i savunuyorlar. İslamabad’da geçtiğimiz Mart ayında yapılan son İİT Dışişleri Bakanları Toplantısı’na Çin dışişleri bakanı’nın özel konuk daveti ve bir konuşma yapma imkanı verilmesi ise ayrı bir trajedidir.
C. Ziyaret insan hakları boyutunda yetersiz ve içeriksiz kalmıştır. Bu yönleriyle eleştirilecektir. Yine de Yüksek Komiser Bachelet’in ilk olarak uğradığı Guanzhou’da üniversite öğrencilerine yaptığı konuşmada; BM’nin 3 temel sütunu olarak Barış/Güvenlik, Kalkınma ve İnsan Hakları alanlarını göstermesi dikkat çekici oldu. Bachelet’in insan hakları alanındaki yorum ve görüşlerinin daha ilk günden itibaren basında ve taraflararasında spekülasyon ve tartışma konusu olduğu da izlendi.
Yüksek Komiser Bachelet’in ÇHC ziyaretinin asıl ilgi çekici bölümü doğal olarak Urumçi ve Kaşgar oldu. DT’da yerli Müslüman Türk nüfusun genel nüfusa oranı sürekli göçler ve baskılar giderek düştüğü, 15-20 yıl öncesine kadar DT’da Müslüman Türk nüfusun, genel nüfus toplamının %70-80 kadarı iken bugün %50’lere kadar indiği, başkent 20 milyonluk tarihi Urumçi şehrinin neredeyse çok büyük bölümünü Çinlilerin teşkil ettiği, Uygurların ise birkaç mahalleye sıkışmış bulundukları, Kaşgar, Hotan, Aksu, Turfan, Gulca gibi diğer şehirlerde de Çinli oranının (şehirden şehire farklılık göstermekle birlikte) % 30-40 gibi yüksek düzeylerde olduğu biliniyor.
İşte böylesine bir ortamda BM İHYK’nin yaptığı Çin ziyaret sonrasındaki açıklamaları;
-Başkan Şi Cinpin başta olmakla çeşitli görüşmelerinin yanısıra Kaşgar hapishanesi ve (eskiden eğitim merkezi olarak hizmet veren) bir okulu da ziyaret ettiği,
-Bu ziyaretinin soruşturma yapma amacını taşımadığı, Yüksek Komiser düzeyindeki ziyaretlerin yüksek profili itibariyle detaylı, methodolojik araştırma ziyaretlerinden farklı olduğu, temaslarının karşılıklı istişarelere ve gelecekteki ziyaretlerin daha düzenli ve anlamlı olarak yapılabilmesi yollarının araştırılmasına imkan verdiği,
-Kendisine ziyaret öncesinde iletilen bazı özel dosyaları da Çin’li muhataplarına ilettiği, bunların takipçisi olacağı,
-Yine bu üst düzey temaslar sırasında bazı bölgesel/küresel meselelerin de ele alındığı, fakirlikle mücadelede Çin’in büyük başarılar sağladığı,
-Çin gibi büyük bir ülkenin insan hakları durumunun birkaç cümleyle ifadesinin doğru olmayacağı, bazı kritik konuların ise şüphesiz ele alındığı,
-Kadın/erkek eşitliği, kadın/çocuk hakları, ev içi şiddet ve cinsel suçlarla mücadele gibi alanlarda ülkede önemli reformlar yapıldığının görüldüğü, Çin İnsan Hakları Eylem Planı’nın hazırlanmış olmasını memnuniyetle karşıladığı, küresel ölçekte güçlenen idam cezasının kaldırılması eğilimlerine Çin’in de katılmasını umduğu,
-BM insan hakları mekanizmalarının terörizm ve radikalizmle mücadelede (bu ifadelerin Çin tarafını özellikle memnun edeceği herhalde açıktır!) Çin kanunların ve uygulamalarının doğurduğu kaygıları paylaştığı, terörle mücadelenin insan hakları ihlallerine yol açmaması, keyfi ve ayrımcı şekilde uygulanmaması gerektiği,
-Mesleki eğitim kamplarının durumunu tam olarak ele alamadığı, Çin hükümetinin bu merkezlerin kapatıldığı garantisini verdikleri,
-Çin ile BM İHYK arasında, üst düzey yıllık toplantılar dahil, düzenli ilişkiler tesisini kararlaştırdıkları, benzer şekilde bir çalışma grubu da tesis edileceği, bunun bazı insan hakları meselelerinde iki taraf arasında yapısal ilişki kurulmasını mümkün kılacağı, önümüzdeki dönemde BM İHYK’den kıdemli yetkililerin de Çin’i ziyaret edecekleri gibi hususları içermiştir.
Buna mukabil Çin tarafının değerlendirmeleri; ziyaretin olumlu geçtiği, somut sonuçlara ulaşıldığı, Çin’in insan hakları politikalarının anlaşılmasına katkı sağladığı, iki taraf (Çin+BM İHYK) arasında işbirliğinin önünün açıldığı, “Şincan” daki gerçek durumun YK tarafından propagandalara alet olmaksızın açıkça görüldüğü, Çin’in kendi milli şartları çizgisinde insan hakları yolunu sürdüreceği tarzında olmuştur. Kısaca Çin tarafından beklenen ve şaşırtıcı olmayan görüşler.
*Buna mukabil ziyaretin sonuçlarının Çin bakımından önemli bir kazanç olduğu da bazı çevrelerde dile getirilmekte, Bachelet’in prestji kaybına uğrayacağı, elinde hazır bulundurduğu Çin insan hakları raporunu açıklamasının bekleneceği ifade edilmektedir. Benzer şekilde, en başından itibaren ziyarete olumlu yaklaşmadığına işaret ettiğimiz Uygur kuruluşlarından Dünya Uygur Kongresi de yayınladığı mesajında; anlamlı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için gerekli şartları taşımayan bu ziyaretin sonuçlarından hayal kırıklığına uğrandığı, bu ziyaretin Çin tarafına ”insan hakları alanında kendini temizleyebilmesi için” propaganda imkanlarını verdiği, Bachelet’in Uygurların maruz kaldıkları vahşeti ortaya koyabilme fırsatını kaçırdığı, artık Yüksek Komiser’in bağımsız DT raporunu açıklamasını bekledikleri gibi hususlara yer vermiştir.
Ziyaretin açıklanan sonuçlarına ilişkin olarak bazı çevrelerden gelebilecek eleştirilerin dozunun ilerki günlerde artması da beklenmelidir.
Sonuçta, Bachelet’in ziyaret sonrası açıklamalarının, muhtemelen ön hazırlıklar sırasında üzerinde de mutabık kalınmış olabileceği gibi, Çin hükümetini doğrudan hedef almamayı tercih ettiği izlenimi verdiği, ülkenin vahim insan hakları ihlallerini ortaya koymadığı, ileriki dönemlerde bu alanlarda Çin’le ilişkilerin önünün kesilmemesi ve kapıların açılmamak üzere kapatılmaması kaygısının bu hususta hakim olduğu, ülkenin zor şartları içinde bir denge kurma çabalarının da 17 yıl sonra böylesine yüksek düzeyde gerçekleştirilen bir ziyarette etkili olduğu, belki yine bu düşüncelerle Bachelet’in bazı alanlarda Çin’e açıkça övgüler yağdırmak ve çiçek atmaktan da geri durmadığı keza görülmektedir. Bachelet’in bu yumuşak ifadeleri nedeniyle ziyaret sonrasında BMİHYK ile Çin arasında insan hakları alanında radikal kırılmalar yaşanması da pek muhtemel gözükmüyor. Şayet ziyaretin örtülü amacı Çin’in insan hakları karnesini ortaya koymak değil, yukarıdaki kaygıları esas alarak gelecekteki bazı temasların önünü açmak idiyse, bu durumda hedefine nisbeten eriştiği söylenebilecektir.
Yine son söz olarak; önümüzdeki dönemin en başta D.Türkistan’daki halklar olmakla dünyamızda bu tür trajedilerin sona ermesi, en azından bunun ilk işaretlerinin alınabileceği bir dönem olması dileklerimizi bir kez daha dile getiriyor, mazlum D.Türkistanlı kardeşlerimize sarsılmaz destek ve dayanışmamızı tekrarlıyoruz..