Hakan Özen


2. ERGENEKON DESTANI

2. ERGENEKON DESTANI


2009 - 2016 yılları Türkiye'de karanlık ile aydınlığın savaşıdır. Karanlık kısımda sırtını başta ABD olmak üzere güçlü ülke Türkiye'yi istemeyen, ülkemizi kana bulamak isteyen emperyalist egemen güçlerin beslemesi taşeron hainler, aydınlık kısmında ecdadından aldığı kahramanlık destanına bağlı, kutsal vatan topraklarını ve şerefli Türk bayrağını namusu bilen vatanın öz evlatları bulunuyordu.

İşte böyle bir ortamda Dünyanın en karanlık ve sinsi terör örgütü FETÖ harekete geçti ve aslı astarı olmayan iddialarla kahraman Türk subayları, yargı mensupları, devletine, milletine bağlı iş adamları, askeri öğrencileri, memurları, basın mensupları bu hain örgütün yargıdaki elemanları tarafından komedi filmlerini aratmayacak şekilde acımasızca sorgulandı, idamla yargılandı. Bu süreçte 12 general intihar süsü verilerek ya da başka bir şekilde ölü bulundu. Tüm bu kumpaslar 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra ortaya çıkarıldı ve faillerinin yargılanmasına devam ediliyor.

Bu hususta şunu sorgulamak ve irdelemek gerekiyor? Bundan 6 yıl önce yani 15 Temmuz 2016 yılında FETÖ Terör Örgütü ve yandaşları tarafından gerçekleştirilmek istenen hain darbe girişimi anlık bir kalkışma mıydı yoksa planları yıllar önce yapılmış sinsi ve dünyada emsali görülmemiş hain bir darbe girişimi miydi?

15 Haziran 2016 Cuma günü Türkiye'nin en az 100 yılına malolacak hain darbe girişiminin gecesi saat 23.00 civarıydı o akşam daha yanından yeni ayrıldığımız bir akrabamız, ‘Aman çocuklar dikkat edin, darbe oluyor’ diye telefon açtı. Ne olduğunu anlamak için hemen yanımdaki telefon aracılığıyla internete girip araştırmaya başladım ki yanımda bulunan eşim bir çok vatandaşımızın o anki ruh halinde olduğu gibi bir panik ve evham taşıyordu. Önce ertesi gün sabaha kadar bu darbe girişiminin bastırılacağını ve Türkiye’nin güçlü bir devlete, kahraman bir millete sahip olduğunu anlatmaya çalışarak sakinleştirmeye çalışıyordum. Eve vardığımızda ise ilk işim televizyonu açıp gelişmeleri yakından takip etmek oldu. Takip ederken de henüz 9 yaşında bir çocukken yaşadığım devletimizi en az 50 yıl geriye götüren, bir sağdan bir soldan asalım mantığıyla darağacına gönderen 12 Eylül darbesi geldi. 12 Eylülü çocuk yaşta yaşamama rağmen daha sonra sayısını dahi hatırlamadığım kadar kitap okumuş, belgesel ve film izlemiştim. Edindiğim sonuç ise, darbenin hazırlayıcının da, darbeyi yaptıranın da Amerika olduğu gerçeğiydi. Bu gerçekle hareket ederek bir yandan da yine internet üzerinden özellikle Amerikan basını olmak üzere dış basını takip etmeye de başlamıştım.

Darbenin ilk başladığı saatler, ABD’nin darbe girişimi sürücindeki tutumu ve konu ile ilişkili düşüncelerime geçmeden önce siz saygıdeğer okurlarımla 20 Ocak 2016 tarihinde yazmış olduğum, “Türkiye düşmanları ve kirli oyunlar” başlıklı köşe yazımı hatırlatmakta yarar görüyorum. O günkü yazımda, Türkiye’nin Mısır’da yaşanan darbeden sonra çok uluslu bir darbe girişimi tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu kaydetmiş ve, “Türkiye ile bir şekilde hesabı olan ülkeler değişik senaryolarla Mısır’da ki darbeden sonra Türkiye’de de sinsi bir şekilde darbe gerçekleştirmek istiyorlar. 70 milyon dolar bütçe ayrılan çokuluslu darbe planını Ortadoğu'nun en kirli adamı Muhammed Dahlan’ın yürüteceği kaydediliyor. Gerçekleştirilmek istenen darbe planı dahilinde Türkiye'deki Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi muhaliflerine destek verme, finansal destek sağlama. Türkiye'de kaosun yayılması, güvenliğin zedelenmesi ve Erdoğan'a karşı ayaklanmalar olması adına PKK'ya destek verilmesi. Ordu içinde Erdoğan ve Ak Parti'ye muhalif askeri liderlere destek verilmesi yer alıyor” ifadelerine yer vermiştim. 1128 Akademisyen tarafından imzalanan ve kandil diliyle hazırlanan bildirinin ise bu darbe planının sadece bir parçası olduğunu ifade ederek, ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ın soruşturmaya karşı çıkması bir başka dikkat çekici husus olduğunu kaydederek Bass’ın “Şiddetle ilgili endişelerin ifade edilmesi teröre destek vermek ile eşdeğer değildir” sözlerini son derece manidar bulduğumu da sözlerime ekleyerek bu darbe girişimini bastırmak ve boşa çıkarmak için öncelikle devlet ve millet dayanışmasının kaçınılmaz olduğunu ifade etmiştim.

20 Ocak’ta ki yazımı bu aşamada bir kenara bırakacak olursak 15 Temmuz gecesi başımıza dayattırılan darbe girişimindeki dikkat çekici noktalara değinmekte yarar görüyorum. Tarih 30 Mayıs 2016 tarihinde Amerika’da ki Foreign Policy Dergisi’nde “Türkiye’nin bir sonraki askeri darbesi” başlıklı bir yazı yayınlanmış ve adeta bu yazıda darbe destekçiliği yapılmıştı. Çok değil aradan 1,5 ay geçtikten sonra yani 15 Temmuz gecesi Amerika’nın sağcı Fox News televizyonuna çıkan ABD’li Emekli Subay Ralph Peters yaptığı açıklamada darbenin başarılı olmasını beklediğini ve “Durum çok net. Bu darbe girişimi, Türkiye’nin İslami bir diktatörlük olmaktan kurtulması için son şansıdır. Sakın hata yapmalım. Bu darbede rol alanlar iyi adamlar. Darbe başarılı olursa biz kazanacağız, İslamcılar ise kaybedecek” gibi son derece Türkiye düşmanı, faşist ifadeler sarfetmişti. Yine Pentegon’da ki bazı Türkiye düşmanlığı besleyen subayların işi daha da ileri götürerek Türkiye’de ki darbe girişiminin başarılı olduğunu kaydetmeleri ve kalkışmanın ilk başladığı saatlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmaris’te otelde olmasına karşın Pentagon’da ki subaylardan birisinin MSNBC’ye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Almanya’dan sığınma talep ettiğini iddia etmesi ve bunun aslında gerçekdışı bir algı oluşturma çabası güdüyor olması Pentagon’da ki darbe yanlısı muvazzafların ve Amerika basınında ki yazar çizer takımının Türkiye düşmanlığını bir kez daha gözler önüne seriyor.

Tüm bunlar yaşanırken Türkiye’de yaşanan terör olaylarında vatandaşlarını hadise gerçekleşmeden önce uyaran Amerikan yönetiminin her ne hikmetse darbe girişimine tepkisi çok geç oldu. Beyaz Saray’ın yaşanan darbe girişimini hemen kınaması beklenirken darbenin bastırıldığı saatlerde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin “Umarım barış bir an önce sağlanır” sözleri ise olayın bir başka boyutu. Kerry’nin bu tutumu tartışılırken Beyaz Saray’ın gece 02’de Obama tarafından fazla derinlemesine inmeden Türkiye’deki herkesin demokratik yollarla seçilen Türkiye Hükümeti’ne destek vermesi gerektiğini içeren sözlerinin yetersiz kalışı ve cılız bir şekilde yaşananları kınaması ise ABD’nin Türkiye’de ki darbe girişimine tepkisinin ne kadar zayıf kaldığını gösteriyor.

İncirlik'in Türk komutanı Tuğgeneral Bekir Ercan Van ile dokuz Türk subayının darbe girişimi suçlamasıyla gözaltına alındığını hatırlatan New Yorker Dergisi ise İncirlik Hava Üssünün güvenli olmaktan uzaklaştığını belirterek, Nükleer bombaların güvenliliğinin tehlikede olmasını belirtmesinin ise dolaylı olarak Türkiye’yi karalama politikasından başka bir anlam taşımadığına inanıyorum. Kaldı ki İncirlik uçuşlara tekrar açıldı. FETÖ'nün darbe girişimi nedeniyle tutuklanan İncirlik Üssü'nün Türk komutanı Tuğgeneral Van'ın, tutuklanmadan önce ABD'den sığınma talebinde bulunması ise geçen iddialar arasında dikkat çekiyor. Son olarak Biden'ın “Türkiye'deki iktidarı devirmek için gerekli desteğe hazırım” sözlerini son derece manidar bulduğumu da ifade etmek istiyorum. Kısacası tüm bu yaşananlar gösteriyor ki Haçlı zihniyetinin de, ABD'nin de, diğer ülkelerin de içerden ve dışardan Türkiye ile bir türlü hesabı bitmiyor. Tüm bu etmenler ve hain senaryolar karşısında bize düşen hangi siyasi görüşe yakın olursak olalım yerli ve milli duruşumuzu kaybetmeden birlik ve beraberlik içerisinde olmaktır.

Bunun en önemli örneklerinden biri de hiç kuşkusuz sözde örgüt üyesi olarak adlandırılan daha doğrusu kendilerine kurulan kumpaslara, her türlü hain senaryolara karşı dik durmayı başaran kahraman vatan evlatlarının ne pahasına olursa olsun yerli ve milli duruşlarını bozmamalarıdır. Kuddusi Okkır’ın, Kaşif Kozinoğlu’nun, İlhan Selçuk’un, Türkan Saylan’ın, Uçkun Geray’ın, Ersin Aydın’ın, Berk Erden’in, Ali Tatar’ın ve Duru ile Batu’nun biricik babaları, deniz ve vatan sevdalısı Murat Özenalp’in ve diğerlerinin önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum. Onurları için hayatlarını hiçe sayan, bir an bile geflete kapılmayan bu saygın şahsiyetlerin büyük bir acı ve zorluk yaşamasına yol açıldıktan ve kumpas sonucu hayatlarını sona erdirecek kararlar alındıktan sonra, bir Türklük destanı Ergenekon adının lekelenmeye çalışılıp, şu an devletimizin önemli kademelerinde üst düzey görev yapan komutanlarımızın, bürokratların, Yargı mensuplarının ve diğer kahramanların yıllarca hapiste yatmasına sebep olunduktan sonra tüm bunların vebalini kim veya kimler ödeyecek diye sormadan, düşünmeden edemiyor insan....

Eğer bir gerçekten söz edeceksek Ergenekon, Balyoz ve diğer isimli seri davalar tamamen Amerika'nın kontrolünde Türkiye'yi ele geçirme davasıydı ve o dönemde tüm bu operasyonlara, kumpaslara karşı dik duranlar birer kahraman olarak daima anılmaya devam ederlerken Analarının ak sütü gibi 2. Ergenekon kahramanlık destanını yazmışlardır. Kazanan Türkiye olmuştur. ABD destekli bu kirli senaryolara ortak olarak taşeronluğunu yapanlar ise tarih ve hukuk karşısında cezalarını mutlaka çekmeye mahkumdurlar...