“Bu ehli dünya ahmakları, bizi anlamadıklarından dolayı Türkiye’de iktidara talipler. Deli mi bu adamlar? Öyle küçük şeylerle mi uğraşacağım ben? Senin iktidar dediğin şey nedir? Ben yirmi yaşında onu devireceğimi, yerine başkasını kuracağını planlamış insanım. İktidar dediğin şey nedir senin? Tenezzül bile etmem. Bir merdiven aşağı inmem lâzım, ahmak!”
Yukarıdaki sözler, FETÖ terör örgütünü kuran F. Gülen’in 1950’lerde planını nasıl kuracağına dair verdiği ipuçlarıdır. Terör örgütü FETÖ’nün örgütlenme biçimi yukarıda Kurmay Tabaka, onun sağında Organize Eden Tabaka, solunda Has Tabaka, Yürüten Tabaka’nın altında İdeolojik Örgütlenme Tabakası ve Teftiş Kontrol Tabası mevcut. Örgüte bilerek veya bilmeyerek menfaatleri icabı iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşan tabaka Halk Tabakası idi. Örgütün faaliyetlerinden habersiz bu tabaka, en çok istismar edilen dini duyguları ve İslâmî duyarlıkları en çok sömürülen tabaka bu tabaka idi. Sadık grup ise, okul, dershane, yurt, gazete, vakıf ve müessese görevlilerinden oluşuyor. Bu grup örgüt sohbetlerine aksatmadan katılan, örgüt ideolojisini bilen ve düzenli aidat ödeyen kişilerden oluşuyor. Has Tabaka; Gülen ile alt tabakaların irtibatını sağlar, örgüt içi görev değişiklikleri yapar ve azillere bakar. Kurmay Tabaka ise, örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.”
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin adlandırmadığı bir başka tabaka olan Hiyerarşi Dışı Tabaka ile ilgili olarak şu bilgilere yer veriliyor: “Bu tabakalar dışında örgüte sempati besleyenlerden oluşan alt tabaka vardır. Örgüt hiyerarşisinde yer almazlar. Örgüte yönelik herhangi bir olumsuzluk düşünceleri yoktur. Örgütün bütün faaliyetlerini illegal bile olsa desteklerler. Talimat almaz ve rapor vermezler. Siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci, akademisyen gibi çok geniş bir alana yayılmış olan bu sempatizan kitleyi örgüt zaman zaman lehine kamuoyu oluşturmak için kullanmaktadır.”
İnsan devşirme noktasında usta olan bu örgüt, mason örgütler gibi mahfil yapılanmalarını tamamladıktan sonra, onca iktidar ve hükümetleri kendi emelleri doğrultusunda, bilerek veya bilmeyerek Kullandıkları/kullanıldıkları örgüt liderinin ağzından da ifade edilmişti. 15 Temmuz 2016’daki kalkışmada bu terör örgütü başarılı olmuş olsaydı, liderleri başterörist F. Gülen, Konya’da kendisini merasimle bütün dünyaya “Kâinat İmamı!” ilân edecekti. 1960’lı yıllarda kendisini “Mesih” olduğunu ilan ederek güç devşirmeye kalkan ve gizli hedeflerine ulaşabilmek için Müslüman gözüken bu münafık kişi, Türk’e Türk, Müslüman’a Müslüman, Yahudi’ye Yahudi, Hıristiyan’a Hıristiyan gibi gözüktü. Gaye belliydi; Türk’ü devletinden, Müslümanı inancından etmek. Ardından kendi uydurduğu sözde bir dinle, bu devleti ve milleti idare etmek yahut düşmanlara peşkeş çekmek…
Bütün bunları, hatırlatmak ve hafızanızı yoklamak için tekrar etmiş olduk. Tekrarda fayda var. Hafızanızı tazelemek veya diri tutmak bizim vazifemiz. MOSSAD’dan tutun Alman İstihbaratı BND’ye, İngiliz İstihbaratı M16’dan Amerikan İstihbaratı CIA’ya varıncaya kadar FETÖ’nün ayakları say say bitmez. Erzurum’da Komünizmle Mücadele Derneği’nden 1963’teki İbrahim’i Dinler Projesine varıncaya kadar pek çok gayri milli projenin altından bu dünyanın en alçak terör örgütü olan FETÖ çıkar. Bu örgütün en büyük zararı dini sahada olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan Müslümanları “Hıristiyanlaştırma” çaba, gayret ve projeleri eskiden beri vardı. Bu proje “İncil Müslümanları: Altın Nesil”le nihayete erdirilmek isteniyordu. Biçilmiş kaftan olarak da FETÖ örgüt lideri F.Gülen seçilmişti. O devamla Sıkıntı dergisindeki başyazılarında Altın Nesil’den bahsediyordu. Gülen ve örgütünün en büyük vazifesi; “Hristiyanlık soluyan insanlar yetiştirmek” idi. O derginin kapak resimlerine bakıldığında devamlı misyonerlik faaliyetlerinde yer alan resim ve fotoğrafların seçildiği görülür. İki el birleştirilerek çocuklara yaptırılan dua şekli posterleri hep bu amaca matuftu. Emojinlerde de bu dua şekli kullanılıyor.
Bir 15 Temmuz’u daha idrak ederken genç neslimizin neden “deist” ve “ateist” oldukları veyahut olma yolunda hızla ilerledikleri konusu bizi düşündürmeli, çözüm noktasında projeler üretmeliyiz. Bunu Diyânet yapmıyor, yapamıyorsa; STK’lar birleşerek bir hâl çaresi bulmalıdırlar. Onlar da bir araya gelemiyorlarsa cemaat ve cemiyet olarak Müslüman ailelerin kendileri birlik ve kuvvet kurarak bir hareket başlatmaları gerekir. Müslümanlar, aralarında insanlara ve insanlığa; “iyiliği emreden, kötülükten sakındıran” bir grup mutlaka bulundurmak zorundalar.
Bir daha 15 Temmuz gibi kalkışmalar yaşamamak için…
Şehitlerimizin ruhu şâd olsun.
Binlerce gazimize Rabbim sağlık, sıhhat ve afiyet versin.