Namık Açıkgöz


DEJENERE EDİLEN 15 TEMMUZ DİRENİŞİ

DEJENERE EDİLEN 15 TEMMUZ DİRENİŞİ


27 Mayıs 1960 darbesiyle başlayan askeri müdahalelere karşı hep bir sosyal husumet oldu ama bunun hesabı anında değil, sonraki seçimlerde sandıkta soruldu.

Keşke anında sorulabilseydi!...

27 Mayıs’ta da, 12 Mart 1971 askeri muhtırasında da 12 Eylül 1980 darbesinde de 28 Şubat 1996’da da, 27 Nisan 2007’de de güçlü bir sosyal muhalefet olsaydı, Türkiye’de demokrasinin yerleşeceğine inancımız tam olurdu ama 15 Temmuz 2016 akşamına kadar bu özlenen direniş gerçekleşmedi.

Fetöcü terörist darbe teşebbüsünü 15 Temmuz akşamı saat 22.30’da oğlumun mesajıyla öğrendim ve derhal ilgili kişilerle irtibata geçerek neler yapabileceğimizi soruşturmaya başladım. Önce internette sonra meydanda darbeye karşı olduğunu haykıran ilk grupta idim. Sokaklarda ve meydanlarda tank olsaydı, tankın namlusuna çıplak göğsümü siper etmek için meydanda idim. Prag 1968’deki o fotoğraf delikanlılığımızın ideal rol modelini oluşturmuştu ama tankın karşısına dikilememiştik; içimizde o eziklik vardı. İşte o psikoloji ile 15 Temmuz gecesi meydanlarda idim.

Benim gibi milyonlar meydanlarda, caddelerde, sokaklarda idi. “Süslü sosyete” balkonlarda olayın akıbetini beklerken, benzin ve market kuyruklarına girerken, bizler meydanlarda idik.

Henüz daha kamuoyunda tartışılmadan ve bazı belgeler ortaya çıkmadan, daha o gece sabaha karşı “Bu defa sizin çocuklar başaramadı John” diye paylaşım yaptık meydandan.

Allah’a şükür, sosyal irade ile siyasî irade omuz omuza verince, tarihte ilk defa bir askerî darbe halk tarafından bastırıldı. 251 şehit verildi ama darbeciler inlerinde boğuldu.

Bu sosyal başarıda elbette siyasî iradenin rolü çok büyüktür ama başarıya giden yol, cep telefonlarından ve internetten geçmiştir. Bu teknik imkân olmasaydı, darbeciler ve tabii ki ABD ve İngiltere, sabaha kadar Türkiye’ye çökmüş olacaklardı. Şahin ve Doğan otomobil profili ve Anadolu ağızları, o gece emperyalistlerin heveslerini kursaklarında bıraktı.

Tabii sadece o gece “kursaklarında bıraktı”…

Ya sonraki günler, aylar ve yıllar?...

Sonraki günlerde (18 Temmuz) olacağı sezmiş ve sosyal paylaşım profilimde şunu yazmıştım:

Bu günler için 2 tespit:

1) Arif Nihat Asya'dan:

Kılıcın bu patırtıda

Ağzı da keser sırtı da

Aman!... İktidar kılıcı böyle kullanmasın!...

2) Mesnevi'den:

Adamın birisi tabana kuvvet şehirden kaçıyormuş. Onu bu haliyle gören arkadaşı: 'Nedir bu korku ve telaş? Neden kaçıyorsun?' demiş. Kaçan kişi: 'Duymadın mı hükümdar bütün eşeklerin derisine saman basacakmış!...' demiş. Arkadaşı: 'İyi de; sen eşek değilsin ki.' demiş. Kaçan kişi: 'Valla ben eşek olmadığımı ispatlayıncaya kadar derime çoktaaan saman basılmış olur' demiş...

Aman!... Eşeklerle eşek olmayanları ayıralım. Kurunun yanında yaş da yanmasın ve paralel çete ile mücadeleyi zayıflatıcı bahaneler vermeyelim ellerine.”

Maalesef bu paylaşımında dediğim oldu ve kılıcın sırtı da kesti; eşek olmayanların derisine de saman basıldı. Yapılan hata, Eylül ayında anlaşıldı ama o zamana kadar yüzbinlerce insan fetöcü suçlamasıyla mağdur edilmiş; gerçek fetöcülerle mücadele böylece ekamete uğratılmış oldu. Şayet sayın Cumhurbaşkanımızın yayı evi sahibi arkadaşı konuyu kendisine iletmeseydi, Tayyip bey “At izi ile it izi karışmış” demeyecek ve bir takım ilkellerin ilkel husumetiyle fetöcü suçlamasıyla itham edilen masumlara zulüm devam edecekti.

Gerçek fetöcülerle mücadele konusu yukardaki örneklerde eleştirilen yöntemlerin kullanılması yüzünden dejenere edildi ve fetö ile mücadelede beklenen başarı elde edilemedi.

 

DEJENERE EDİLMİŞ BİR DİRENİŞ

 

Sadece fetö ile mücadele dejenere edilmedi; 15 Temmuz şanlı direnişi de dejenere edildi. Başta ana muhalefet ve hempaları olmak üzere, o şanlı direnişi devamlı küçümsediler ve maalesef bu küçümseme taban da buldu. Darbecilerin B planında bu “küçümseme ve değersizleştirme” vardı; çünkü sonraki aşamalarda sinirleri alınmış bir toplum yaratmanın yolu buradan geçiyordu. Oluşturulan “sinirleri alınmış kitle”, bundan sonra vuku bulabilecek bir darbe teşebbüsü karşısında ya pasif kalacak veya darbecilerden tarafa olacaktır. İlkesiz bir şekilde pompalanan Tayyip bey düşmanlığı üzerinden bir “darbeye razı olma” psikolojisi oluşturuldu. ABD ve İngiltere şimdi bir darbe teşebbüsünde bulunsa, sırf Tayyip bey gidecek diye darbecilerin peşine takılacak o kadar çok insan var ki!... Bu tavır, 15 Temmuz gecesi yaşanan güçlü sosyal direnişi değersizleştirerek dejenere etmiştir.

15 Temmuz direnişinin dejenere edilmesine sadece ana muhalefet katkıda bulunmamıştır; iktidar da o direniş ruhunu toplumsallaştıramamış; günlük siyasetin bir parçası haline getirerek topyekun Türk milletinin bir meselesi olduğunu nakış nakış işleyememiştir. Bir süre sonra 15 temmuz direnişi ve kutlamalar sadece iktidar partisinin bir organizasyonu şekline dönüşmüştür. Oysa o direnişi, herkesin sahip çıkacağı bir sosyal olgu olarak işleyip kendiliğinden gelişen bir bilince dönüştürmek mümkünken, iktidar bunu yapmayı beceremedi. Çünkü elinde bu konularda keskin görüşlü ve anında proje üretip uygulayabilecek sosyolojik ve bürokratik birikim yoktu. İktidarı destekleyen gazeteciler mi? Onlar direnişten rant çıkarmaya çalışan basit bir gruptu. Zaten şu anda bile iktidarın en büyük handikapı bu gazeteci görünümlü kişiler.

Uzun lafın kısası, şanlı bir direniş, muhalefetiyle iktidarıyla öyle bir değersizleştirilip dejenere edildi ki, torunlarımıza anlatacağımız bir destan lekelenmiş oldu.

15 Temmuz direnişi, sosyal ve stratejik birikimi olan bir ülkede gerçekleşmiş olsaydı, tıpkı Fransız ve Bolşevik ihtilali bütün dünyanın ders kitaplarına girerdi.

Kısır iç çekişmelerle insanlığı bir destandan mahrum ettik!... Yazık!...