D. Mehmet Doğan


ÖGRETMENLER! GÜNÜMÜZ NASIL KUTLU OLUR ?


Bu gün vesilesi ile ulu önder Atatürk basta olmak üzere bizlerde emegi olan ebediyete göçmüs tüm ögretmenlerimizi rahmetle aniyorum. 
Halen askla isini yapan  meslektaslarima saglik ve huzurlu günler diliyorum. 
 
Bu vesile ile dunden bu güne bir panaroma çizmek isterim. 
 
Çocuklugumuzda hemen herkes, evinin bahçesinde veya yakin bir yerde sebze ekerdi. Ekilen sebzelerin köke yakin, iri ve düzgün  olanlarinin sapina ince bir bez (çaput) baglanirdi. Bu isaret; o domates, patlican, biber, kabak, acur ya da salataligin  tohumluk olarak ayrildigi anlamina gelirdi.
Hane halkindan ya da konu komsudan birisi kariklardan sebze toplarken,  bunlari koparmazdi. Iyice olgunlasinca  koparilir, cekirdekleri itina ile ayrilarak  bir yerde  kurutulurdu. Yoksa küflenir,  seneye fide yetistirmek için ocaklarda kullanilmazdi. 
 
Sebze disinda meyve asilamada kullanilan kalemler de düzgün ve hastaliksiz olanlardan hazirlanirdi.
 
Hayvancilik yapanlar da bilir.  Kuzulardan, oglaklardan, buzagilardan   iri, kasli ve güçlü olan erkek yavrular kasaba verilmez. Kurbanlik olarak satilmaz. Koç, teke ve boga olarak beslenir.  Sürüde zamani geldiginde asim yapmasi için  hazirlanir. 
 
Gerek tarimda gerekse hayvancilikta neslin devami için bu önemli bir kuraldir.
 
 Buradan ilham alinmis olmali ki,  diger canlilar gibi insan yetistirme düzenimizde de ogretmenlik onemli bir gorevdir.
 
 Adaylarinin ozenle secilmesi soz konusu idi. Askerlik  de öyle...
 
 Ogretmen ve askeri okullara gideceklerin disiplin cezasi almamis olmasi gerekirdi.  Yazili sinava katildiktan sonra basarili olanlara bir de mülâkat (gorusme) yapilirdi. 
Bilhassa ögretmen olacaklarda ailesinde suça bulasma, kendisinde kekemelik, sasilik gibi bedensel kusur olmamasi aranirdi.  
 
Beden, zihin ve  ruh sagligi iyi olmayan kisilerin, sifati  milli olan,  egitim ve savunma bakanliklari hizmetlerinde gorev almasi, milletin bekasi yönunden  dogru degildi. 
 
 Öncelikle Cumhuriyetin banisi Atatürk tarafinda   meslege yüklenen "yeni nesil sizin eseriniz olacaktir" misyonu zamanla ortadan kaldirildi.
 Hizlandirilmis egitim, mektupla ögretim gibi ucube uygulamalarla ogretmenler siyaset kulvarina itildi. 
 
Felsefe bilmek ile filozof olmak ayni degildir. 
Müzik bilmekle müzisyen olunmaz. 
 Edebiyat hocasinda ayni zamanda  yazarlik, sairlik  varsa ögrencilerinde  iz birakir. 
Matematik, fizik,  kimya bilmek  ogretmek icin yetmez. Bu bilimlere özel  meraki, ilgisi, arastirmalari  olursa o duygu ögrencilerine de sirayet eder.
Çocukla duygusal iletisim kurabilmeli, onu anlayip yonlendirebilmelidir. 
Buna eskiler "arif" derler. 
Arif olan anlar.  
Arife tarif gerekmez. 
Bakanligin eskiden adi maarif vekaleti idi. Yani arif yetistiren kurum. 
 
Ilkögretim 8 yila çikarildiginda önceden ortaögretim birinci kademe olarak tanimlanan ortaokullar, ilkögretim ikinci kademe olarak tanimlandi.  
Bir toplantida "Bu okullarda uygulanmakta olan disiplin islemleri ilkokula da uygulanacak mi ?" diye sorduklarinda ögretmenlere, " ögretmenin ögrencisine ceza vermesi hukuken ve egitim psikolojisi acisindan dogru degil. Ancak, sitem etmesi , -senden bunu hiç beklemiyordum, bu gün sana küstüm- demesi daha etkili bir yaptirim olur demistim. 
 Çünkü küs olmak,  öncesinde dost olmayi gerektirir.  
Bu da formasyon yani misyon isidir. 
Eskiler buna  "muhabbetten mahrumiyet" cezasi dermis. 
 
***
 
Muhabbet, yani ask bitince meslekte filozofluk, müzisyenlik, sairlik, artistlik, ressamlik, sporcu, matematikçi, fizikçi, ..gibi meslek "erbabi" olmak misyonu da  kalmadi. 
Felsefe , müzik, edebiyat , matematik, fizik ... bilgileri ezberlenerek ögretmen olunca, haliyle  onlar da ögrencilerine ezberletti. 
 
Ask, merak, ilgi  bitince meslekte zariflik, naiflik, beyefendilik, hanimefendilik, muallimlik (ilim insanligi) ile beraber  itibar yani saygi  da gitti. 
Simdilerde  "Alanlara inip slogan haykirarak kazanim pesinde olan" aktivistler  olduk. 
 
Saygi görmek için önce sayginlik,  yani yukaridaki degerlere sahip olmak gerek. 
 
Bagirip çagirmak,  aglamak tepinmekle olur mu bilmem.
Kapitalist bir anlayis iliklerimize sinmis. 
"Hamaset yapma " diyenleri duyar gibiyim. 
Zira, madde pacalarimizdan asiliyor.
Yunus, Haci Bektas dergahinda "bugday isterim  himmet karin doyurmaz" demisti.
Sonunda epey gezmis,  anlamis ve  Tabduk''un kapisina varinca "Emre" oluvermis. 
 
Degerli olan er gec hak ettigi degeri, gücü ve itibari bulur. 
 
Zira "adil" sifati olan bir kudretin mülkündeyiz.
 
KUTLU  kelimesi eski dilde  itibar gören,  muteber, degerli  anlamlarina geliyor. 
KUTSAL da öyle...
 
Ögretmenler günümüz kutlu olsun...