D. Mehmet Doğan


BIR SANSÜR MASALI


Evvel zaman içinde, 
     Kalbur saman içinde, 
    Bir kocakari açmis agzini
    Yummus gözünü
    Bir laf etmis
    Bir laf etmis 
    Bakalim ne laflar etmis….
              Evvel zaman içinde kudretli bir padisah yasarmis. Bu padisah kudretli oldugu kadar da vesveseliymis. Hep korku içinde yasarmis. Geceleri vesveseden uyuyamaz uydugunda da korku dolu rüyalar görürmüs. Kabuslarinda tahttan indirildigi, çocuklarinin perisan oldugu varmis. Sabah uyandiginda rüyanin tesirinden kurtulmaz tahtan indirilmek korkusuyla halk üzerinde sürekli baski kurarmis. Her seyi, herkesi ögrenmek, aleyhinde edilen her sözden haberdar olmak istermis. Özgürlük, hürriyet gibi kelimeleri duyunca tahtinin güvende olmadigini düsünür, söyleyenleri kodese ya da sürgününe gönderirmis.  
               Masal bu ya; iktidara da hürriyet vadederek gelmis. Bakmis isleri hürriyet ortaminda istedigi gibi yürütmek zor. Iktidari da güvende degil. Bir çirpida Parlamentoyu islevsiz kilip anayasayi da askiya alivermis. Jurnal teskilati bile kurdurmus ancak yine de huzura kavusamamis. Düsünmüs ki; “Anayasayi rafa kaldirdim, Meclis de yok ama hala özgürlük için mücadele etmek isteyenler var. Tamamen kontrolü elime almaliyim. Nasil yapsam, etsem de her seyi kontrol etsem. Maazallah halk uyanir özgürlük için ayaklanirsa ben ne yaparim.” Halk olup bitenden haberdar olmazsa ben güvende olurum, ailem güvende olur. Insanlar, hürriyet pesinde kosmaz, hak, hukuk arayisinda olmaz.
             Bu düsüncelerin sonunda tüm basini denetim altina almaya karar vermis. Önceleri kismi olarak sansür uygulamaya baslamis. Bakmis vesveseden kurtulamiyor iyice baskiyi artirmis, sansürü genisletmismis. Sansür öyle bir hal almis ki çuvallar dolusu kitap yakilmis. Bununla da yetinmemis kelimelere bile sansür uygulamis. Mesela “tahtakurusu” kelimesi “tahti kurusun” olarak anlasilir diye yasaklanmis. “Sarayburnu” padisahin burnunu çagristirabilir düsüncesiyle “Sarayönü” kullanilmaya baslanmis. Her türlü sansüre, Padisahin tüm çabasina ragmen bir kere hürriyet atesi yanmis ve alevi her yani sarmis. Sonunda padisahin korkusu gerçeklesmis ve ayaklanma çikmis. 
             Kader bu ya, padisah ayaklanmanin yayilacagindan üstüne üstlük tahti da kaybedeceginden endiselenerek kendi eliyle kaldirdigi anayasayi yeniden yürürlüge koymus. Ancak bir farkla bu anayasada yetkileri daha da sinirlanmis.  Hürriyet ile istibdat arasinda gidip gelen ülke, demokrasi ve özgürlük arayisinin sancisini hep çekmis. Zaman geçmis köprünün altindan çok sular akmis, dönem degismis, sistem farklilasmis. Ancak bu güzel ülkede demokrasi arayisi ve özgürlük mücadelesi bir türlü mecrasini bulamamis. Çok insan aci çekmis. Çokça bedel ödenmis. Yine de demokrasisi bir türlü yerlesmemis.
            Gel zaman, git zaman tarih adeta tekerrür etmis. Isler öyle bir hal almis ki ülke yüzyil öncesine hürriyet ve istibdat arasindaki dönemine dönüvermis. Ilk basta iktidar güçlüymüs. Zaman geçince isler degismeye baslamis. Halkin kafasi karismis. Yönetenlerin içine iktidari kaybetme korkusu düsmüs. Kara kara düsünmeye bir çare aramaya baslamislar. Iste o zaman demisler ki; kimse halkimizin kafasini karistirmasin. Biz yönetip gidiyoruz iste. Egitim, demokrasi sorunu varmis, ekonomi kötüymüs, rüsvet ve yolsuzluk oluyormus böyle seylerle halkimiz mesgul olmasin. Bir yasa çikaralim muhaliflere hapis yolunu açalim. Kimse yazmasin, konusmasin. Yasayi da muglak yapalim ki yemek tarifi bile olsa bu yasadan yargilayalim. Halkimiz sadece bizim sesimizi duysun. Böylece iktidarimiz garanti, saltanatimiz daim olsun.
         Onlar saltanatlarinin daim olacagini düsünedursun; gökten üç elma düstü biri bana, biri okuyanlara, digeri de demokrasi isteyen cesur insanlarin basina.
Gayri karardi köz, tükendi söz;
Günlerini gün ettiler ama bir gün geldi, bunlar da adi kalanlara karisip, hikayeleri unutulup gitti.