Ali İhsan Dilmen


ÜÇ AY SONRASINI GÖREMEYENLERDEN


ÜÇ AY SONRASINI GÖREMEYENLERDEN "TÜRKIYE YÜZYILI" VAADI!!!

"Sözümüzü dudaktan, gözümüzü budaktan esirgemeden" baslayayim.

Sagir sultanin dahi duydugu sekliyle ülkemiz idaresi bir sasaa, bir debdebe, bir özgüven(!) beklentilerimizi Cumhuriyetimizin ikinci yüzyilina ertelemis durumda.

Artik vaadler yok!

Onun yerine yüzyil perspektifleri var!

Zira yakin zamanli vaatlerin yerine getirilmedigine hep birlikte sahit olduk.

Son üç yildir "Bugün olmazsa yarin, yarin olmazsa gelecek ay, gelecek ay olmazsa öbür ay" diye diye enflasyonun düsmesini, pahaliligin son bulmasini bekliyoruz milletçe…

Bir gece ansizin "At izi, it izine karisti, Rabbim sonumuzu hayretsin" niyaziyla kayiplara karisan meshur damata mal olan "Subat Ocaktan, Mart Subattan, Nisan Marttan iyi olacak" mottosu gerçeklesmedi ama kendisi böyle diye diye hazinenin içinin bosaltilmasinin, bakanligi döneminde "Anamizin ak sütü gibi helal olan 128 milyar dolarimizin" nereye verildigini hala ögrenemedik.

Simdilerde ondan bosalan yeri kayinbabasi, Cumhurbaskani sayin Erdogan dolduruyor.

Ama ülkemiz açisindan degisen bir sey yok.

Hala, "Burnunuzun ucunu" göremiyor, büyük bir piar çalismasiyla baslatilan yerli araba lansmaninda, alti ay sonrasi için arabanin satis fiyatini veremiyoruz.

Neden?

Çünkü enflasyon denen illetin nereye varacagini ülkeyi yönetenler bilmedigi için haliyle üreticilerde bilemiyor.

Yani alti ay sonrasini göremiyoruz.

Bunu ben degil, Erdogan ve TOGG ciosu yönetici söylüyor.

Yanlissa eger, yanlis onlara ait.

Iftira atmak ise benim haddim olmadigi gibi tarzim ve karakterimde degil.

Kimse kusura kalmasin!

Bende ülkemin sadece sanayisi degil, her bakimdan iyi olmasini, dünyanin üretim payindan hatiri sayilir pay almasini isterim.

UNCTAD verisine göre 2021 sonunda küresel ticaret 57 trilyon dolar. 

Türkiye’nin dis ticareti ise (225 ihracat + 275 ithalat) 500 milyar dolar.

Buna göre %0,88 veya binde 8,8. dünya 

hasilasindan/gelirinden aldigimiz payin binde 0,88 olmasi elbette beni üzüyor.

Iktisatçilarin söyledigine göre 1970'li yillarda bütün yoksulluklara, teknolojik gerilige, kötü yasam kalitesine ragmen bu oranda pay aliyormusuz.

Gerçek durumumuz budur ve bu övünülecek bir basari degildir.

Iktidarin söyledigi "Dünyanin onuncu büyük ekonomisine sahip olacagiz" yalanlarina inanacak kadar saf degilim.

Durum sadece bundan ibaret degil.

Ülkelerin itibarlari ve gelismislik düzeyleri yalniz ekonomik verilerle degil; hukuk, egitim, saglik ve özgürlük vb. alanlarda yapilan arastirmalarla da  ölçülür ve maalesef ülkemizi gelismis ülkeler arasinda degil.

Hergün bir öncekinden kötüye gidiyoruz.

Hal böyle iken açiklanan "Türkiye Yüzyili" hayallerine ne diye inanayim?

Yüzyil vaadinde bulunanlarin öncelikle 2023 vaatlerini yerine getirmesi gerekmez miydi?

Ne oldu kisi basina 20.000 bin dolar gelire, ülkenin dünyada ilk 10 ekonomi arasina girmesine, ne oldu tek haneli enflasyona, ne oldu üretim patlamasina?

Bu yalanlara/hayallere benim karnim tok.

Özür dilerim.

Halimizin böyle olmasindan memnun degilim elbette.

Ama, burnunun ucunu görmekten aciz,

hiçbir  planini tutturamayanlara, üretilen aracin fiyatini açiklamaya cesaret edemeyenlere inanmak ancak, -milliyetçi veya dini saiklerle saf, temiz insanlarimizi- bir tarafa birakirsak iktidardan beslenen, iktidarla is tutanlar disinda  inananlarin olacagini da sanmiyorum.

Yapilan sadece hamaset üzerine kurgulanan "Hayal tacirligidir."

Ülkede var olan; gelir adaletsizligi, yandas kayirmaciligi, asiretçi kabile siyasetinin magduru; memurlar, asgari ücretle evinin yolunu bulmaya, tencere kaynatacak bir seyler almaya çalisan isçiler ve emekliler, hergün özgürlük alanlari daraltilan serbest meslek sahipleri, belirsizlikler ve sürprizlerle bogusan sanayiciler, üreterek zarar eden tarim sektörü, gelecegini yurt disina çikmakta arayan gençler, dükkanini zararla kapatan küçük esnaflar mi bu hayallere inanacak?

Basta söyledim bu hayallere ancak milliyetçi ve dini söylemlerle duygulari istismar edilen saf, temiz insanlarimiz inanir, onlarin da bu hayallere inanmasi için biraz CHP düsmanligi, biraz ülkemizi düsmanlarimizin kiskandigi düsüncesini köpürtmek yeterli oluyor zaten.

Iktidarin bundan baska yönetme mahareti ve gücü kalmadi, sadece tahakkümle kurulan  egemenlik üzerinden korku üretiyorlar.

Toplumu bölen, kutuplastiran siyasetle ülkeyi otoriter bir ülke yapmak için çalisiliyor, bunun için toplumun özlemleri suistimal ediliyor, yillardir toplumda biriken basari açligini sömürüyorlar.

Toplumun %70'nin alma gücüne sahip olmadigi arabayla gösteri yapiyor, zar zor bir araya getirilen mütesebbislerin üretmeye baslayacagi TOGG marka arabayi sanki devlet üretiyormus gibi pazarliyorlar.

Elbette, bazi stratejik ürünlerde devletler, ülkelerinde bazi ürünlerin üretim planlamasina destek olurlar.

Bu gibi çabalar gerçekten çok kiymetlidir.

Ama hiç bir devlet, bir özel sirketin araç tanitim lansmanini, piar çalismasini üstlenerek katilimcilara davetiye göndermez.

Bes ortakli sirketten ortalikta sadece sirketin genel müdüründen baska ön plana çikan yetkili yok, ama her asamasinda Cumhurbaskani Erdogan var.

Böyle bir uygulamanin dünya tarihinde baska bir örnegi oldugunu sanmiyorum.

Sanirsin bu sirketi devlet kurdu ve isletmesinde kamu söz sahibi.

Ama öyle degil.

Yine kimse kusura bakmasin!

Bütün bu uygulamalar despot/otoriter rejimlerin karakteridir.

Yapilanlar zihnimde otoriterligin pekistigi/pekisecegi duygusunu çagristiriyor.

Yakindir, sayin Bahçeli tipki ne idügü belirsiz, ama uygulamaya geçtigimiz günden beri; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarin sistemik hale geldigi ve arttigi Cumhurbaskanligi Hükümet Sistemine geçis için söyledigi gibi "Fiilen var olan baskanlik sistemine geçelim" önerisi gibi "Artik yeni döneme geçiyoruz, demokrasi anlayis ve uygulamasini da degistirelim" teklifini duyariz!

Ne de olsa, sayin Ahmet Davutoglu'nun dedigi gibi sayin Bahçeli kendisini devletin "Bas müfettisi" gibi görüyor ve sürekli talimatlar yagdiriyor!

Saka degil, bize göre iktidar cephesinde bütün hazirliklar buna göre yapiliyor.

Yapilacak ilk seçimden çikacak netice ülkenin nasil bir sistemle idare edilecegini belirleyecek.

Seçimlerde mücadele; otoriterlerle, demokratlar arasinda olacak.

Benim yerim; herkes için özgürlük, herkes için adalet, herkes için esitlik, herkes için hukuk, herkes için onurlu bir hayat, alinteri ve emekten yanadir.

Bizler ve çocuklarimiz için gelecek, bu talebimizde saklidir.

Normal bir dönemde degiliz, yasadigimiz dönem olaganüstü bir dönem.

Karsitliklarimizda, birlikteliklerimizde buna göre belirlenecektir.