Selim Gürbüzer


HÜCRE BÖLÜNMESI VAROLUS MUCIZESIDIR


Insanin yaratilisinin birinci asamasinda nasil ki Âdem (a.s)’in çamurdan bir sülale olarak ilk insan hücresine ulasilmissa aynen öyle de ikinci asamasinda da karari mekinde çok hücreli embriyonal döneme geçis anlaminda nutfeye ulasilmistir. Hem nasil ki ilk hücrenin bölünmesiyle birlikte her bir parçadan birbirine benzer fakat dokulari ve organlari olusturacak farkli hücreler yaratilmissa, aynen öyle de tek yumurta ikizlerinin olusumunda da birbirine benzer fakat birbirinden farkli bireylerin dünyaya gelmesini saglayacak hücrelerde yaratilmistir. Ki; bu durum Yüce Allah’in “Insani çamurdan bir sülaleden yaratti” (Mu’minun, 23/12) diye beyan buyurdugu ayetin sirrini teyit eden bir durumdur. Zira ilk insanin karari mekin’de Âdemi zigot olarak yaratilan hücresinin bölünüp çogalmasiyla baslayan embriyosuna benzer hadisenin bir baska tezahürü ise anne karninda insan embriyosunun geçirmis oldugu evrelerde tekrarlanmaktadir. Nitekim çiftlerin bir araya gelip zigot olusumuyla birlikte sekil ve yapi bakimdan birbirlerine benzeyen yari anneden yarida babadan gelen kromozomlar için ‘homolog kromozomlar’ denip bu kromozomlar zigot safhasinda birbirlerinin esi olarak da addedilirler. Zaten Yüce Allah (c.c) “And olsun biz insani çamurdan (süzülmüs) bir hülasadan yaratmisizdir” (Mu’minun, 12) diye beyan buyurdugu ayeti kerimenin sirrinca Âdem (a.s)’in çamur DNA’sina kodlanan sevgi iksiriyle yeryüzüne indiklerinde Cebel-i Rahme’de Havva anamizla bulustugu günün kader kaleminde tüm insanligin zürriyeti yazildigi anlasilmakta. Derken o gün bugündür ilk atamiz ve ilk anamizin zürriyetinden gelen tüm erkek ve disi bireylerin cinsiyet hücrelerinin birlesmesiyle birlikte nur topu bebeklerin kutlu dogum mucizesine sahit oluruz. Hakeza buna eseyli üreyen tüm canlilarin üreme sistemleri de dâhildir. Öyle ki, canlilar Kur’an’in tabiriyle kendi cinslerinin atalarinin suyundan (min el mai) halk olunurken, biyoloji tabiriyle de zigotlarindan halk olunup vücut bulmuslardir (Enbiya 21/30). Düsünsenize Kur’an’in ifadesiyle karari mekin’de bir nutfe halde yaratiliyor olmamiz son derece üzerinde düsünülmesi gereken bir mucizevi hadise oldugu gibi hiç kuskusuz ana rahmine düstügümüzde ise zigot halden safha safha bölünmeler esliginde kan pihtisina ve ete kemige bürünmemizde ap ayrica üzerinde düsünülmesi gereken embriyolojik mucizevi bir hadisedir. Kelimenin tam anlamiyla ilk insanin çamurdan yaratildigi o gün bugündür Âdem’in sülbunden esrefi mahlûkat ilan edilmis canlilar olarak doguvermekteyiz. Bundan daha da öte tüm canli âlemine duyurulan malumun ilani bu nur topu dogumumuzun farkina varmamiz da çok mühim bir hadisedir. Zira ilk hamur, ilk maya olarak kendi vücut donanimizi olusturacak olan hücrelerin bir araya gelip anne karninda belli bir müddet sonra ruh üflenmesiyle birlikte kutlu doguma dogru yolculuk yapacagimizin bilincine ermis olmak bizi diger canlilardan farkimizi ortaya koyan en büyük hadise özelligimizdir zaten. Hem nasil yaratilis mucizesi ve dogus hadisesi bilincine varmis olmayalim ki, baksaniza Yüce Allah (c.c) kör, sagi, dilsiz sandigimiz hücrelere ruh üfleyip öyle mükemmel yaratilmisiz ki, her bir hücrenin genel yapisina baktigimizda hücre zari, sitoplazma ve çekirdekten mütesekkil yapilar sayesinde vücut bulup esrefi mahlûkat oldugumuzu görürüz.

Malumunuz üreme denen hadise eseysiz ve eseyli olmak üzere iki tipte vuku bulup birincisinde tek ata söz konusuyken ikincisinde ise iki farkli ata söz konusudur. Keza tek atadan üreyen bireyler kalitim yönünden tek tip olarak tipa tip atalarinin birer kopyasi olarak çogalirken, farkli atalardan üreyen bireyler ise yari anneden yari babadan gelen özellikleri bünyesinde tasiyaraktan nesilden nesile cins cins, çesit çesit kopyalanmis olarak çogalirlar. Her ne kadar canlilarin bir kismi eseysiz yoldan bir kismi eseyli yoldan çogalsalar da sonuçta her iki durumda da canli olusumlarinin temel harcini hücre olusturdugu gerçegini degistiremeyecektir. Ki; temel tasi hükmünde bu yapi “hücre zari, sitoplazma ve nükleus” üçlü sacayagi üzerine kuruludur. Belli ki bu üçlü sacayaginin temelleri üzerine insa edilecek olan canli olusumu denen hadise hücre çogalmalari, yani mitoz bölünmeler esliginde gerçeklesmekte. Bu noktada malum hücre bölünme emaresinin belirmedigi tek evre sadece interfaz safhasidir. Dolayisiyla mitoz bölünme döngüsü interfaz asamasinin akabinde baslayip, ta ki hücre içerisinde yeniden ikinci bir interfaz evresi olusuna dek bu döngü devam ettirilip nihayetinde tamamlanmis olur. Öyle ki mitoz bölünmeyle o türe özgü kromozom sayisini belli bir sayida sabit tutup hücre nizamini korumak hedeflenir. Zaten belirlenmis bir hedef dogrultusunda bölünmeye ugramis her bir hücre daha öncesinde ana hücrenin kromozomlarina kodlanmis olarak vücut bulur. Öyle ki “Ol” emri koduyla yüklenmis olan bu hücreler embriyonal süreçte göç ederekten hedef organa yerlesmesiyle birlikte mitoz bölünme denen çogalma hadisesinden maksat hâsil olmus olur da. Ki, embriyonal süreç Kur’an’da tesviye etmek anlaminda ‘sevva’ fiiline karsilik gelen maksada matuf bir fiili bir durumu ortaya koyup aslinda tüm bu embriyonel gelisim ve insa sürecine temel harç olan asil etken maya unsur hiç kuskusuz hücre bilesenleridir. Nitekim temel tasi hükmünde ki her bir hücre bilesenlerinin kod açilimi ancak embriyonal süreçte kaynagindan göç ettiginde ancak bunun ilk isaret adimi olarak bir sonraki gelisme evrelerinde iki yavru hücreye esit bir sekilde pay edildiginde kendini gösterecektir. Böylece bu sayede kalitimla ilgili bilgiler ilk elden bu iki hücreye taksim edilmis olur. Sayet hücre çekirdeginde konumlanmis kromozomlar ikiye bölünüp kendi benzeri kopyalarini üretememis olsalardi bu durumda canliliktan söz edemeyecektik. Öyle anlasiliyor ki, canlinin hayat bulmasina yönelik çogalma faaliyeti mitoz bölünmenin metafaz safhasinda net bir sekilde kendini gün yüzüne çikararaktan ise baslanilmakta. Daha sonrasinda ise malum mitozun telofaz safhasinda yariya indirgenme islemi devreye girecektir. Niye derseniz telofaz ve anafaz safhasinda kromozomlar karsilikli kutuplarda yer almasiyla birlikte, telofaz sonunda I. mayoz sonlanip iki yavru hücre olussun diyedir elbet. Tabii her sey burada bitmis sayilmaz, bunun devaminda II. mayoz bölünme asamasi da var. Yani II. mayozla kisa süren bir profaz evresi baslayip, bitiminde ise metafaz II evresine geçilecektir. Derken kromozomlar hücrenin ekvatoral kisminda konaklayip burada sentromerlerin bölünmesiyle birlikte es yavru kromatitler seklinde karsi kutuplara dogru çekileceklerdir. Böylece anafaz II ve telofaza adim atilmis olunur. Belli ki hücre içerisinde cereyan eden her bir asamalardan hedeflenen temel amaç mayoz bölünme (redüksiyon bölünme) olayinin tam eksiksiz olarak yerine getirilmesi içindir. Çünkü redüksiyon bölünme normal kromozomlu eseysel hücre içerisinde yer alan somatik hücrelere (vücut hücreleri) göre hem yari sayida kromozom özelligi tasimakta hem de dört yeni hücre olusturmasiyla dikkat çekmektedir. Yani bu demektir ki üreme hücreleri mayoz bölünmeye ugramakla 23 kromozomlu donanima sahip olmasi hedeflenip bunun neticesinde birlestiklerinde ise zigot (nutfe) olusumu için gerekli olan 46 kromozomlu donanima kavusmus olacaklardir. Insan genomunun yaratilisina yönelik erkek ve disi üreme hücrelerinin birlesmesi de gerekir zaten. Söyle ki bu dört ayri hücrenin her birinin çekirdeginde disiden gelen yumurta hücresiyle erkekten gelen sperm hücresine ait es kromozomlarin her birinden birer tane bulunmak kaydiyla bir arada bulunduklarinda gamet adini alip böylece birbirlerinin izdivaci gerçeklesir. Derken II. mayozun sonunda 4 adet spermatid, ovum ve 2. kutup cisimciginin birlikte gerçeklestirdikleri kaynasma sayesinde ileri ki safhalarda dogacak olan çocugun profili diyebilecegimiz embriyolojik gelisimine yelken açilmis olunur. Zira her embriyonik gelisme ayri bir program içermektedir. Sayet bu program bir insan içinse bu süreç anne rahminde çesitli merhalelerden geçerek 9 ayda yaratilis mucizesi olarak tamamlanip, en nihayetinde “Her dem yeniden canlar dogar” esprince esrefi mahlûkat nitelikte nur topu bebek olarak çikar karsimiza. Kelimenin tam anlamiyla bir zaman Âdem’in sülalesinin karari mekinde tesviyesi nutfe, alaka, mudga idik, gün geldi Âdem ile Havva’nin izdivaciyla birlikte yeni kusakta onun sulbünden gelen ete kemige bürünmüs beser olduk. Derken tüm gelmis, geçmis ve gelecekte kabre konmak üzere mevta olduk. Kiyamet arefesinde ise malum yeniden dirilmek üzere mizan olup ebedi hayatla ebed müddet olacagiz. Nitekim Yüce Allah (c.c) bu hususta bakin ne buyuruyor: “Sonra o nutfeyi yarattik. Derken o alakayi mudga yarattik. Derken o mudgayi bir takim kemik yarattik. Derken o kemiklere et giydirdik. Sonra ona diger bir hilkat nes’eti verdik. Bak ne sanli o Allah, yaraticilarin en güzeli.” (Mü’minun 23/14)

Peki, Elmalili’nin mealinde anladigimiz kadariyla tüm bu dönüsüm ve degisimler iyi hosta, sadece tüm bu dönüsümler insana has bir keyfiyet midir? Hiç kuskusuz bitki ve hayvanlarinda kendine özgü degisim ve dönüsüm evreleri söz konusudur. Bilindigi üzere bitkiler de diger canli âlemden farkli olarak kendince benzer fertler olusturmak için bazi araci vasitalari kullanmakta mahir olduklarini tüm cümle âleme ispat etmis durumdalar. Dolayisiyla onlar için çiçek tozu tasiyan bir böcek veya hafif derinden esen bir rüzgâr bulmak çokta zor olmayacaktir. Iste bu aracilar sayesinde tohum toprakla bulusup yeterli sicaklik ve nem buldugunda embriyodaki çimlenme mekanizmasi harekete geçirilip birtakim hücre bölünmeleri esliginde yeryüzü rengârenk yesile bürünebiliyor. Keza hayvanlar âleminden bölünme konusunda misal verecek olursak en basitinden tatli su polip'i ikiye ayrildiginda kopan parça hücre bölünmesi geçirmesiyle birlikte yeniden hayata merhaba diyebildigini görebilmekteyiz. Ayrica bu durum solucan içinde geçerlidir. Hatta solucanin basini da koparsaniz fark etmez, yeniden solucan olarak ortaya çikabiliyor. Ayrica hayvan hücrelerinde hücre içerisinde üremenin fitilini atesleyecek ilk hamle unsur sentrozomlardan gelmekte. Öyle ki sentrozomlar hücrenin üreyip bölünecegi sirada telofaz ve interfaz evrelerine gelen süreçte çogalarak sayilarini iki katina çikarirlar da. Böylece çogalan sentriollerin her biri kutuplara dogru ilerleyip buralarda incecik ig ipliklerinden olusan yapilarin olusumda etkin rol oynamayi ihmal etmezler de. Sentriollerin ikiye bölünmesi tipki DNA ikilesmesinde oldugu gibi bir tür sentezleme hadisesi olup çekirdek içerisinde ki genetik kodlar bu çubuklar sayesinde tesirli hale gelmektedir. Bu arada yeni olusmaya baslayan sentriollerin mikrotubuluslari genellikle eski mikrotubuluslardan 100 nm uzaklikta yer alip, onlara dik bir konumda bulunurlar.

Hakeza canli hücrelerin çekirdeginde de degisim dönüsüm kopyalanma ve çogalma islemleri söz konusudur. Bilindigi üzere nükleolus (çekirdekçik) canli hücrelerde genetik sifrelerin saklandigi bölüm olarak dikkat çekmektedir. Büyüklük ve sayica hücreden hücreye degisiklik gösterip, etrafi koruyucu zarla kaplidir. Belli ki sifre kodlarinin önemine binaen hücre çekirdegi için lazim gelen genetik mekanizmalari bir araya getiren sir “Ol” emriyle yüklenmis matematik programda gizli. Öyle ki kader programi olarak addedilen çekirdekte ki genetik mekanizma içerisinde göz rengimizden saçimiza, parmak izimizden sesimize kadar her ne ararsan bir dizi bilumum insana ait tüm özellikler kodlanmis durumda. Bu nedenledir ki kod dünyamizin baskanligini icra den DNA’nin kesfi biyolojik âlemin en büyük hadisesi olarak görülmektedir. Nitekim “Ol” emri dogrultusunda tüm bilgilerle donatilmis olan DNA çift seritli yapisiyla tipki bir fermuar gibi açilmakla aslinda protein sentezine yelken açilmis olunmakta. Böylece DNA’nin protein sentezine yönelik açilan kollarindan bir seridi yedek olarak tutulurken, diger seridi ise kendine bir komplamenter (es) kopya üreterek adeta DNA neslinin devamliligi saglanmakta. Iste bu noktada DNA’nin kendi kendini çogaltmasi anlamina gelen replikasyon (kopyalama isi) hadisesi fermuarin açilan zincirinde gerçeklesmek suretiyle kader kalemiyle yazilmis programin geregi yerine getirilmis olur. Derken çekirdekteki kader plani çerçevesinde kodlanmis genetik mekanizma zengin çesitliligi ile kiyamete kadar sürdürülür de. Ve yüce Allah (c.c) bu hususta söyle beyan buyurur da : “Süphesiz Allah, tohumu ve çekirdegi yarandir.” (En’am süresi 95)

Bilindigi üzere DNA bir dezoksiriboz polimer olup, mRNA ise kendine özgü bir RNA elemanidir. Hatta ikisi arasindaki en belirgin fark; mRNA’nin fiziki yapisi DNA’ya göre daha dayaniksiz olup, ayni zamanda ömür süresi 240 dakikalik bir zaman dilimiyle sinirli olmasidir. Yine de bakmayin siz öyle onun 240 dakikalik ömürle sinirli olan hayatina, bu kisa bir süre içerisinde bir bakiyorsun bagrinda tasidigi protein sentezini saglayan kodlar sayesinde ribozomlar üzerinde aktif olarak hücreyi yönetme ve bilgi kopyalama mahareti söz konusudur. Nasil ki önemli klasörlerimizi bilgisayar hard diskine ‘kes, kopya ve yapistir’ metoduyla kaydedip saklariz ya, aynen buna benzer “DNA, RNA ve Ribozom” hatti üzerinde de geçerlilik arz eden islemlerdir zaten. Dolayisiyla çekirdekte RNA’nin bir benzeri imal edildiginden dolayi burada ki tüm faaliyetlerin uzun ömürlü olmasina gerek yoktur. Ki, tüm bu islemler için üç çesit türden RNA molekülü ömrünü bu is için adayip bunlar sirasiyla;

-mRNA(Messenger RNA),

-tRNA(Tasiyici RNA),

-rRNA(Ribozomal RNA) olarak adindan söz ettirirler de.

Iste sirasiyla burada mRNA’nin hücre içinde rolüne baktigimizda ribozomlar üzerinde yapilacak protein moleküllerin hangi amino asitleri siralayacagini belirleyecek haber kaynagi konumunda bir molekül oldugunu görürüz. Tasiyici RNA ise adina uygun davranip bilgilerin tasinmasinda 20 çesit tRNA ile hücre içerisinde aktif rol oynamis olur. Belli ki bu is için çok sayida tRNA molekülü kendi birinci kutbundaki RNA kodonunu açik tutarak karsi uçtaki amino asidi kendine baglamak derdindedir. Nitekim amino asidi kendine baglamasiyla birlikte tasimacilik gibi birçok islemler gerçeklesmis olur. Aslinda bu bir anlamda dört uçlu tRNA‘nin iki kutbundan biri rRNA ile irtibata geçmesi demek olup diger uçlardan bir kisminin da baska bir enzimle iletisim kurmasi anlaminda bir tasimacilik sistemi demektir. Söyle ki; ucu açik duran kodon ribozom içinde bir yere tutunur tutunmaz, buradan geçmesini bekledigi mRNA üzerinde kendi kodonunun komplamenteri (esi) ile baglanti kurmak üzere beklemeye koyulur. Derken beklenen kodon gelince barkot okuyucusundan geçercesine siraya dizilip, diger ucundaki amino asidi daha önceden siraya girmis olan öndeki tRNA’nin amino asidi ile bulusturur. Böylece mRNA kodonu adeta askeri manga sirasina göre dizilmis haliyle amino asit arasinda peptit bagi olusup tRNA vazifesini yerine getirmekle ilerisinde tekrar görev yapacak sekilde serbest konuma geçer. Her neyse, Ribozomal RNA (rRNA) ise malum hücre içi ribozomlari canlandirmak veya çogaltmak için gereklidir. Dahasi ribozomlar hücre içerisinde kusursuz bir molekülü yikici bir enzime havale edip, akabinde protein molekülü imal etmek için vardir.

Hücre bölünmesinin disinda, DNA molekülünü olusturan kromatin iplikleri de çekirdek içinde konumlanmis durumdadirlar. Genellikle insan hücresinde bir çekirdek olup, çekirdegin içinde ise çekirdekçik (nükleolus) vardir. Nükleolus’un en temel özelligi RNA ve buna bagli proteinler bakimdan oldukça zengin olmasidir. Bu zengin maddeler kromozomlarda sentezlenip, nükleolusta toplanirlar. Ayrica nükleolusta ki RNA, rRNA karakterinde olup, proteinlere ve özellikle histonlara baglandiktan sonra sitoplâzmaya geçmektedir. Buna mecbur da. Çünkü emir yüksek yerden gelmekte. Hem kaldi ki ribozomlarin yapisinda % 50 oraninda polipeptit ve çekirdekçik tarafindan üretilen özel nükleik asit konumunda rRNA’nin varligi zaten bu yönde düsünülmesi gereken bir husustur. Nitekim bunlarin birçogu mRNA (messenger RNA) ve magnezyum iyonlarinin katalizörlügünde birleserek poliribozomlari (polizomlari) olusumunu gerçeklestirmek için vardir. Böylece ribozomlarin aminoasitlerle birlikte protein sentezi nasil gerçeklestirdigini bu söz konusu olusumlar esliginde protein sentezi islemlerinden maksat hâsil oldugu gibi bu arada baslangiçta DNA tarafindan kopya edilen komplamenter bir genden dakikada bir adet mRNA basimi da imal edilmis olur. Bu durum tipki matbaada tek bir kitap formatindan istenilen sayida kitap basimi isleminin gerçeklesmesinin aynisi bir durumdur. Düsünsenize toplu ignenin ucundan küçük diyebilecegimiz bir hücre yapisi içerisinde imal edilmis bir adet mRNA’dan 240 adet mRNA basimi gerçeklesebiliyor. Tabii tüm bu islemler ribozomdan 240 dakikalik bir süreçte geçmek suretiyle gerçeklesmekte. Öyle ki ribozomdan geçildikten sonrada bir bakiyorsun baslangiçta ilk imal edilen mRNA hayata veda edip yerine yenisi eklenmek suretiyle 240 adetten ne bir eksik ne de bir fazla artis kaydetmeksizin mRNA basimi 240 sayida sabit tutulabiliyor. Ne diyelim, iste sizde görüyorsunuz ya, gözü kulagi olmayan RNA elçisinin tüm matematik profesörlerini hayrette birakacak bir sekilde kendisine baskanlik eden DNA molekülü hangi sayida imal etmeyi emretmisse, o sekilde ribozomdan geçerek ürün çiktisini sabit tutup böylece imal islemlerini tamamlamis olur. Hatta ortada öyle maksimum veya minimum ürün girdi ve çiktisini denklestiren bir muhasebecilik donanimi da söz konusudur ki, oldu ya genetik kartlardan biri eksik çikti, bu durumda “aman bos ver, bu kadar muhasip hatadan da bir sey olmaz” babindan isi savusturmaya asla izin verilmez. Bilakis yanlis hesap Bagdat’tan döner misali gerektiginde tüm protein sentezine yönelik üretim faaliyetler durdurulup sil bastan mRNA ayristirilaraktan protein yapimina start verilmis olur. Anlasilan o ki, canlinin en küçük temel birimi hücre yapilarinda bile popülist uygulamalara geçit yoktur. Bilakis hücre hiyerarsisi muhasebeci hesaplamalarin çok üstünde mikro ve makro dengeler üzerine oturtulmus bir yapi söz konusudur. Zaten hücre içi mikro ve makro organellerin varlik nedeni azami derede hücrenin genetik kodlarina uygun bir sekilde görev ifa etmektir. Derken bu amaç dogrultusunda hücre bölünmesi esnasinda DNA baskanliginda genetik bilginin aktarilmasini saglayacak tüm yürütülen tüm hücre içi faaliyetler RNA elçiligi esliginde hiyerarsik bir düzen içerisinde organize edilerekten protein sentezi vuku bulmus olur. Kelimenin tam anlamiyla protein sentezinin ilk asamasi DNA üzerinden RNA üzerine kopyalanmasi, ikinci asamasinda RNA barkodu üzerinde genetik bilginin okunma islemini gerçeklesmesi ve son asamasinda ise barkod okuyucusundan geçen genetik bilgiye uygun aminoasitlerdin birbirine zincirlememe eklenmesiyle nihayet bulur.

Iste protein sentezine yönelik DNA baskanliginda yürütülen dönüsüm kopyalanma ve çogalma islemleri gibi tüm bu yürütülen faaliyetlerin dilinden anlasilan o ki hücre içi iletisim agi görünür âlemden daha hassas bir sekilde gerçeklesmekte. Zira insanlarda konusma neyse hücre içi iletisimi de bir tür konusma araci demektir. Aynen hücrelerde kendi hal lisanlariyla bir sekilde meramlarini dile getirebiliyor. Kim bilir belki de kendi aralarinda iletisim hallerine göre ikili iliskileri düzenleyen bir takim protokol düzenlemeleri de vardir dersek pekte abartmis sayilmayiz.

Velhâsil-i kelam; hücrelerin kendi bünyesi içerisinde geçirmis olduklari degisim dönüsüm kopyalanma ve çogalma islemleri birbirinden kopuk olusumlar olmayip bilakis sonsuz ilim ve kudret tecellilerin bir tezahürü olarak canli olusumlarin arka planinda isleyen gizli elin sahitlerini ortaya koyan bütünlesmelerdir.

Vesselam.