Mürsel Gündoğdu


ŞİDDET SARMALINDA İNSAN

ŞİDDET SARMALINDA İNSAN


Televizyonlarımız, felaket, şiddet ve dehşet haberlerini ekranlara getirmede adeta birbirleriyle yarışır hâle geldiler.

Akşam haberlerini sonuna kadar izlediğim her vakit, ?bu ülkede hiç mi iyi şeyler olmuyor?? diye kendime sormuşluğum ve umutsuzluk çölüne gark olmuşluğum vardır. Hırsızlık, kaza, cinayet, şiddet, yangın ve cinnet gibi insanı geren onca haber, bu olaylar sanki evimizin içinde oluyormuşçasına birbiri ardı sıra ekranlara geliyor ve bizleri korkunç bir etki altına alıyor.

Neredeyse haber izlemekten imtina eder hâle geldik.

Zira şiddet içerikli haberlere susamış bir medyanın elinde dehşet dolu bir geceye teslim oluyor ve yine aynı ekranlarda telaş yüklü bir sabaha uyanıyoruz.

Şiddetin, hiddetin ve olumsuzluğun bin bir türlüsüyle sarhoş olan medya, tükenmek bilmeyen enerjisi, göz kamaştıran renkleri ve olanca çekiciliğiyle insanı kendisine mahkûm etmekte, bağımlı kılmaktadır. Toplumun büyük çoğunluğunun hayâl bile edemeyeceği hayat tarzlarını, yaşam biçimlerini, aşk ve ihanet sarmalını büyük paralar harcayarak çektiği dizilerle evlerimize taşıyan televizyonlarımız, toplumumuzun geleneksel değerlerini yok ederek sosyal dengemizi de altüst etmekte adeta birbirleriyle yarışıyor.

Toplumumuzu birbirine kenetleyip ayakta tutan sabır, kanaat, tahammül, hoşgörü, yardımlaşma, güven ve şükür gibi olmazsa olmaz erdemlerin yerini; kıskançlık, özenti, hırs, tahammülsüzlük, nemelazımcılık, güvensizlik ve kanaatsizlik gibi pek çok memnuniyet içinde yürümeye aday hayatı perişan eden huyların alması bu yüzden değil midir?

Nice umutlarla oluşan yuvaların daha birkaç ay geçmeden büyük çatırtılarla yıkılıyor olması ve bu olumsuzlukların bile ışıltılı magazin programlarıyla sunulması toplumsal dengemizi altüst eden en önemli etkenlerden biri değil midir?

Tahammül eşiklerimizin neredeyse sıfırlanmasında medyamızın üstlendiği bu olumsuz rolün etkisi azımsanmayacak kadar fazladır ne yazık ki.

Bu toplumun içinde yaşayan herkes yakinen bilir ki çevremizde bir olumsuz olaya karşılık hemen her gün içimizi ısıtan binlerce olumlu duruma şahit oluyoruz. Ama ne hikmetse bu olumlu davranışların neredeyse hiç birisi haber konusu dahi yapılmazken yaşanan en küçük olumsuzluklar allanıp pullanarak ekranlarımıza geliyor.

Tarihin hiçbir döneminde iyilikler kötülüklere bu denli ezdirilmemiştir sanırım.

Bu coğrafyada insanlar asırlardan beri sabırla, sevgiyle, sadakatle ve aşkla yoğrulan bir toplumsal dengeyle ayakta durmayı başarmıştır.

Şimdilerde ise durmak bilmeyen gürültüsü, göz kamaştırıcı renkleri, şiddet ve hiddet haberlerine susamış ve onlarla sarhoş olmaya kurulmuş antenleriyle evlerimizin içine giren sinsi bir cazibeyle karşı karşıyayız. Bizleri hem cezbedip esir alıyor hem de bin yıllardan süzülüp gelen dengelerimizi altüst ediyor.

Sükûnet yok, kendini dinlemek yok, tefekkür yok.

Üstelik cümle iyilikleri ve güzellikleri önceleyen, sabrı tavsiye eden, hoşgörüyü gündeme taşıyan, kanaatkârlığı öven, yardımseverliği hayatın merkezine taşıyan bir yaklaşım da yok.

Bu toplum iyilik ve güzelliği her toplumdan daha fazla hak etmektedir. Patronlarından yapımcılarına, senarist ve yönetmenlerine kadar medyamızın bütün temsilcilerinin bu hususta sorumlulukları olduğunu hatırlatmakta fayda vardır diye düşünüyorum. Daha fazla olumsuz haberin ziyadesiyle olumsuzluk doğurduğu gibi daha fazla olumlu haberin de daha çok iyilik doğuracağını hatırdan çıkarmamak gerekir.

Yaşayacak başka bir toplumumuz yok zira?