Mürsel Gündoğdu


KIŞ MEVSİMİNDE BAHARI DÜŞÜNMEK

KIŞ MEVSİMİNDE BAHARI DÜŞÜNMEK


Mevsim kış, hava soğuk.

İnsan, elindekilerin kıymetini neden kaybettikten sonra daha iyi anladığını düşünmeden edemiyor bu günlerde.

Bu yüzden bir kış yazısı kaleme almadan kışa veda etmeye ya da bir kar yazısı yazamadan kara elveda demeye yüreğim elvermedi.

Kıştan, evi barkı olmayan ve çaresizlik içinde çileye tutulmuş can sahiplerinden başka herhangi bir şikâyetimiz yoktur ama baharı özlediğimiz de doğrudur.

Tabiat kışa muhtaç, insanoğlu ise türlü ihtiyaçların kölesi. Göğün yüreğinden efil efil üstümüze yağan kar, dağları taşları beyaza bürüyerek vurup gitti ak mührünü. Geri dönmesi muhtemeldir.

Zira biz biliriz ki devran kışındır ve söz konusu mevsimler olunca mühür kimdeyse tabiatın sultanı odur.

Tabiatı, günahsız bir yürekten feveran eden dua sağanakları gibi sarıp sarmalayan bembeyaz kara ve kış mevsimine sitemkâr bir edayla öykünmek biz insanların en büyük zaafı olsa gerek.

Zira kar, maveradan gelen bir huzurdur seyredene, karalarından aklanmaktır anlayana ve kirlerinden arınmaktır bilene.

Vecd halinde dönen bir derviş edasıyla kapkara toprakları beyaza dönüştüren bu ak saçlı perçem, göklerin nezahet yüklü ırmaklarında doyasıya yunmaktır.

Kar bir ilhamdır ve bir şiirdir göğün gönlünden taşan.

Pusulasını şaşıranların ?beyaz esaret? diye niteledikleri kar aslında esaretebir başkaldırıdır.

Özgürlüğümüzün kanatlarını dünyaya bağlayan heva-heves putlarımızın üzerini bir meleğin ak feracesi gibi örten maveranın bu sükût musikisi, dünya telaşının gönle sinen olanca karmaşasına ve bulanıklığına dupduru bir isyan hareketidir.

?Kar yolları kapadı? haberlerinin aksine o, ruhumuzun olanca kirlerinden arınabilmesinin engin yollarını açmak için gelir biz insanlara.

Göklerden inen bembeyaz örtü, çağın yaraladığı vicdanlarımızın tefekkür bahçesidir aynı zamanda.

Türlü meşakkatlerin kilitlediği vicdanımıza ipeksi bir soğuklukla dokunarak bir tohumun kabuğunu kırışı gibi çatlaklar oluşturan ve hayata dair tıkanan tefekkürümüze nefes aldıran bu ilahi sır, asırlardan beri büyük müjdelerle çalar kapımızı.

Ne var ki biz, göğün şehvetli dudaklarından minik buseler gibi gönlümüzün yanaklarına dokunan bu büyük aşkı gerektiği gibi yorumlayamadan kapımızı hemen kapatırız ona.

Oysa bütün kâinat şahittir ki kara teslim olmadan bahara dair umutları yeşermez bozkırların.

Neden mi? Çünkü toprağın kalbinde uyuyan tabiatın rengârenk umut çiçekleri ancak ve ancak arınmış, durulmuş ve yunmuş bir yürekle baharı karşılamaya hazırlanan bozkırın bağrında açar.

Bütün orduların en büyük zaferlere kış mevsiminde hazırlık yapmaları bu sebepledir. Ve yine katmerli güllerin aşk uğultularına hasret kalanlar ve çağları aşan büyük davalara sevdası olanlar için kış mevsiminin vazgeçilmez bir umut kapısı oluşu da işte bu yüzdendir.

Arifler bilir ki yağan kar ise ardı sıra gelecek olan başak mevsimidir.

Bir davanın büyüklüğü, yüreğimizin uçsuz bucaksız bozkırlarında yeşeren aşkımızın büyüklüğü nispetindedir. Ve ancak karda gizlenmiş baharı görebilenler böylesine büyük aşklara yelken açabilir.

Kara gizlenmiş bu yepyeni baharın hepimize mutluluk getirmesi temennisiyle?