Mürsel Gündoğdu


DEPREM GELİYORUM DEMEZ, GELİR!

DEPREM GELİYORUM DEMEZ, GELİR!


Tabiattan uzaklaştıkça insanoğlunun kadim korkuları asırlık uykularından uyanmaya başlar.

İnsan uykuya meyyaldir ama tabiat, kendi kaderinden bir milim şaşmaz. Tabiatın uyuması veya uyuklaması vaki değildir. Ama bizim duyarsızlığımız karşısında öfkeden kudurması bir hakikattir.

Bizler, tabiatın dengesini bozdukça, onu yok sayıp tahrip etmeye yeltendikçe ve dahası ona yabancılaştıkça onun öfkesinden payımıza düşeni almaya hazır olmalıyız.

Böyle durumlarda tabiatın bizi ısrarla kendi gerçeğine doğru çağırması bu yüzden değil midir?

Çanakkale?de meydana gelen depremin artçı sarsıntıları bütün hızıyla devam ediyor. Bu, her depremden sonra beklenen bir durumdur. Ne var ki bölgede bundan bağımsız yeni depremlerin meydana gelmesi dikkatleri bir anda İstanbul?a çevirmiş durumda.

Acaba kırılan bu fay hatları deprem uzmanları tarafından epey süreden beri dillendirilen büyük İstanbul depremini tetikler mi?

Şimdilerde yana yakıla cevabı aranan yegâne sual bu. Bu soruya kimsenin kesin bir cevabı yok. Ne var ki İstanbul, böyle bir depremin olmayacağı umudu ile ya olursa kuşkusunun gergefinde bir müddet daha yaşamaya mahkûm olacak gibi görünüyor.

Böyle bir depremin olmaması elbette hepimizin temennisidir. Ancak on beş milyonu aşkın nüfusu, eski evlerinin bir hayli fazlalığı ve düzensiz yapılaşmanın getirdiği sıkışıklık ile İstanbul, ya böyle bir deprem olursa ihtimaline kilitlenmiş olarak herkesin uykularını kaçırmaya devam ediyor.

Zira Anadolu?da hemen herkesin İstanbul ile bir akrabalık bağı vardır. Ve İstanbul, Anadolu?nun gözbebeği olduğu kadar tarihimizin kalbidir de.

Bu yüzden henüz elimizde bir fırsat varken bir taraftan İstanbul?u yeni yatırımlarla taçlandırırken diğer yandan da bütün imkânlarımızla bu kadim şehrimizi depremlere karşı dimdik ayakta durabilecek bir konuma getirmemiz lazımdır.

Bu konuda kentsel dönüşümden imar planlarının revizyonuna kadar takdire şayan çalışmaların olduğu hepimizin malumudur. Lakin İstanbul?da deprem olmadan dahi çöken binalarımız mevcut.

Sözün özü şudur; Madem İstanbul için her depremden sonra konuşulan böyle yüksek ihtimalli bir yıkım riski vardır o halde bu konuda milli bir seferberlik edasıyla hareket etme zorunluluğu da vardır.

Zira deprem geliyorum demez, gelir. Üstelik şimdi adeta hazır olun geliyorum diye haykırıyor hepimize.

ÖLÜMÜN ŞİFRELERİNİ ÇÖZEN MİLLET, REFERANDUMUN BİRKAÇ MADDESİNİ Mİ ÇÖZEMEYECEK?

Tarih boyunca dünyadaki pek çok ulusun aksine bizler, umudunu ve geleceğini kendi topraklarında arayan bir millet olduk.En zayıf olduğu dönemde bile en güçlü donanmalarıyla boğazımızı sıkmaya yeltenenlere bu halk Çanakkale?de en güzel dersi verdi.

Memleket tehlikeye düştüğü anda bu millet her şeyini uğruna feda ederek cepheden cepheye koştu. Renk, dil, din, mezhep ve meşrep ayrımı yapmadan birbirine kenetlenerek kurtuluş mücadelesi verdi.

Hiç bir zorluk karşısında yılmayarak cepheden kaçmayı zül kabul eden bu millet, yürekleri cayır cayır yansa da küllerinden hisarlar kurarak her defasında zirveye çıkmayı başarmıştır.

Devletimizin geleceği mevzubahis olunca bu aziz milletin nasıl kahraman kesildiğini, imkânsızı başardığını, tankların ve topların önüne göğsünü siper ettiğini, her fırsatta başka milletlere nasip olmayacak güzellikte destanlar yazdığını bütün dünya bilir ve bizi en çok bu yönümüzle tanırlar.

Ve biz ne zaman ki damarlarımızdaki bu asil kanı harekete geçirmeye başlarız. İşte o zaman dünyayı sömüren ülkelerin bize dair kadim korkuları da depreşmeye başlar.

Bu günlerde, ülkemizin yine tarihi bir dönüm noktasında olduğuna hep beraber şahitlik ediyoruz.

Dünyanın jandarmalığını yapanların etrafımızdaki ölümleri gösterip bizi sıtmaya razı etmeye çalıştıkları bir anda ülkemizin ve bölgemizin geleceğine dair tertiplenen planların itinayla saklandığı pandoranın gizemli kutusu birdenbire açılıverdi önümüze.

İçimizden ve dışımızdan nasıl kuşatıldığımızı yine büyük bedeller ödeyerek öğrenebildik ancak. Sınır ötesinde ve bütün vatan sathında hala bedel ödemeye devam ediyoruz.

Dostlarımızın, kuzu postuna bürünmüş kurt oldukları çetin bir coğrafyada yaşadığımızı en acı tecrübelerle sil baştan öğreniyoruz asırlardan beri.

Her defasında vatanımızı kuşatan umutsuzluğu umuda çeviren ve bu ülkeyi çağa çıkararak gururla büyük geleceğine yürütmeyi başaran saik, halkımızın basireti ve engin feraseti olmuştur.

Bu yüzden, Çanakkale?yi geçilmez kılan, kurtuluş savaşında varını yoğunu feda eden ve her ne zaman vatan söz konusu olduğunda şehitlik mertebesine yükselmeye koşan bir milletin ülkemizin geleceğine dair vereceği kararlardan zerre kadar kuşku duymamak ve dahi korkuya kapılmamak gerekir.

Kaldı ki zor zamanlarda millete sarılıp sair zamanlarda milleti hor görme ve aşağılama yanılgısına düşerek bu aziz halkın ferasetinden kuşku duymak hiç kimsenin haddi değildir.

Şimdi sormak lazım; Çanakkale?de, Kurtuluş Savaşı?nda, on yıllardan beri devam eden terörle mücadelemizde ve 15 Temmuz menfur darbe girişiminde ölümün şifrelerini çözerek bu ülkenin önünü açan aziz halkımız, meclisten geçerek kendi iradesine sunulan referandumun 18 maddesini mi çözemeyecek?

Halkımız, kendi yarınlarına en güzel kararı verebilecek azim ve bilinçtedir. İnanıyorum ki kanıyla, canıyla tarih yazmış olan bu halk, 16 Nisan referandumunda kendi geleceğine dair en doğru kararı vererek bir kez daha ülkemizin önünü açacaktır.