Geçtiğimiz hafta Ürdün?ün Başkenti Amman?a kısa bir iş ziyaretinde bulundum. Ziyaretim esnasında, bazı Ammanlı Arap gazeteci ve bürokratların yanı sıra orada görev yapan birkaç Türk gazeteciyle de bir araya gelip sohbet etme fırsatım oldu.
Bilenler bilir, Başkent Amman, Arap Dünyasının diplomatik, siyasi, kültürel ve entelektüel açıdan önemli başkentlerinden biridir. Arap dünyasının en kültürlü ve en dinamik toplumları arasında Ürdünlüler de gösterilir. Kısa süren bu ziyaretimde muhataplarımdan edindiğim izlenimler, ülkemizin içinden geçtiği referandum süreci ve siyasal gelişmelere denk düşen çok ilginç anekdotlar içeriyor.
Arap Baharının teğet geçtiği ülkelerden biri Ürdün. Nüfusunun neredeyse %70?ini, önceleri Filistinli şimdilerde ise onlarla birlikte Suriyeli göçmenlerin oluşturduğu ülkeyi, yaptığı göstermelik de olsa demokratik açılımlarla Arap Baharının yıkıcı rüzgârından koruyan Kral Abdullah, Batı ve ABD ile ilişkilerini dikkatle muhafaza ederek babasından devraldığı hâkimiyeti sürdürüyor.
Bir zamanlar Ortadoğu?nun en karizmatik ve diplomasi dehası olarak anılan babası, Kral Hüseyin?in, hala Ürdün toplumunda, özellikle yaşlı nüfus üzerinde, çok saygın bir hatırası olduğunu dükkânlarda asılı duran resimlerinden ve insanlarla temasınızdan kolaylıkla anlayabiliyorsunuz.
Babası gibi oğul Kral Abdullah?ın da Peygamber Efendimizin sülalesi olan Haşimoğulları?ndan gelmelerinin getirdiği karizmanın Ürdün halkının saygı duymasında önemli bir faktör olduğu da yadsınamaz sanırım. Devletlerine koydukları ya da İngilizler tarafından konulduğunu zannettiğim, ?Haşimi Ürdün Krallığı? ismi de bu saygınlığı perçinliyor olmalı.
Hz. Peygamber?in kabilesine ait olan bu lakap ve soyadının, aslında ülkeyi nasıl bir soyadı sorunuyla karşı karşıya getirdiğini ülkede yaşayanlarla hasbıhal etmeye başlayınca daha bir fark ediyorsunuz. Ülke nüfusunun %60?tan fazlası Filistinli ve bunların çoğu Baba Kral zamanında Ürdün vatandaşlığı hakkını elde etmişler. Ancak gerçek bir Ürdünlü olmadıkları hemen soyadlarında bulunan kabile eklerinden anlaşıldığı için, Ürdün Hükümetinde ve hatta özel sektörde üst düzey görev almaları neredeyse imkânsızmış.
Ürdün?de bir vatandaşın sosyal hayattaki konumunu soyadların belirlediğini öğrenince, ülkemizde Cumhuriyetin ilk yıllarında, devrim kanunları arasında sayılan 1935 tarihli aşiret, kabile, ırk, millet, rütbe bildiren isimlerin soyadı olarak alınmasına izin verilmeyen kanunun aslında farkında olmadığımız nimetlerden biri olduğunu anlamış oldum.
Kısa seyahatimde Arap ve Türk gazetecilerle, Ürdünlü bürokrat ve yetkililerden not ettiklerim arasında en çarpıcı detay Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan ve ülkemizin imajı ile ilgili olandı. Kulaklarıma inanamadım ama şunlar söylendi: 2002-2013 yılları arasında Gazeteleriyle ve TV?leriyle hatta sosyal medyasıyla Ürdün ve Arap Medyası, ?Lider Ülke Türkiye, Müslüman Demokrat ve müreffeh ülke Türkiye, İsrail?e one minute diyebilmiş, dünyadaki tüm mazlumların ve elbette Müslümanların yegâne hamisi Türkiye, Filistin ve Kudüs davasının tek bayraktarı Türkiye, dünyada Müslümanlara örnek olabilecek tek rol model ülke ? gibi ifadelerle, aslında Arap Baharı için Batı güdümlü medya tarafından örnek gösterilen bir Türkiye vardı.
Hatta öyle ki, Türkiye?ye seyahat etmek, oradan fotoğraflar paylaşmak bir üstünlük gibi algılanırdı. Pek çok evin balkonundan Türk Bayrağıyla birlikte, Tayyip Bey?in resmi Kral Abdullah?ın başının üzerinde bir Demokles?in kılıcı gibi sallanırdı. Türkiye?den bir şekilde gelen Türk turistlere ve Arapça öğrenmek için gelen öğrencilere özel rağbet gösterilirdi.
Hatta hatırlarsanız bir ara, Suriye ile birlikte üç ülkenin sınırları kaldırması ve pasaportsuz seyahatler Ürdün?de derin bir heyecan yaratmıştı. O günlerde, Medyada o kadar sistemli bir Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan sempatisi pompalanıyordu ki, Arap Baharı için nerdeyse en
önemli malzeme buydu. Ama Kral Abdullah?ın kıvrak politikası sayesinde bu derin sevgi gönüllerde kalmaktan öte bir işlev görmedi. O tarihlerde Ürdün?de, farz-ı muhal ya, bir Başkanlık seçimi olsa ve bu seçimde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan aday olsa oyların kahir ekseriyetiyle seçimleri kazanabilirdi.
Aynı zevat devam ediyor konuşmaya: Bugün, 2017 yılında, Ürdün sokaklarında durum tersine dönmeye başlamış. Sabah akşam tüm haberlerde, tüm gazete başlıklarında, köşe yazılarında, sosyal medyada ağız birliği etmişçesine, Türkiye?deki asılsız iddialara benzer şekilde ve aynı kaynaktan yayıldığı çok açık şekilde belli olacak şekilde?diktatör Erdoğan, katil ve zalim Erdoğan, milyonlarca Arap mülteciden tek bir satır bahsetmeksizin, Arap coğrafyasında asker bulunduran Erdoğan, Kürtlerin şehirlerini yerle bir eden Erdoğan? haberleri Ürdün halkına boca ediliyor.
Örneğin, çoğumuzun gözünden kaçan geçtiğimiz yaz aylarında İsrail?de çıkan yangına ülkemizden giden yangın söndürme uçakları ve İsrail?e yapılan bu yardımlar Ürdün ve Arap basını tarafından öyle bir işlenmiş ki, gazetelerin tüm sayfalarında Türk yangın söndürme uçaklarının önünde İsrail Başbakanının boy boy resimleri günlerce yayınlanmış. Şimdilerde artık Ürdünlülerin balkonlarında Türk Bayrakları ve Cumhurbaşkanımızın resimlerine eskisi kadar rastlanmıyormuş. Sokakta, çarşıda Türkiye?yi İsrail dostu ve diktatör biri tarafından yönetilen bir ülke olarak tarif edenlerin sayısı gittikçe artıyormuş.
Canım yandı. Ağlamak istedim bunları duyunca. Kulaklarıma pamuk tıkamak istedim duymamak için. Gecesini gündüze katarak milleti için çalışmasının yanında, ümmet için, mazlum milletler için de varını yoğunu ortaya koyan liderimiz hakkında yapılan bu ithamların bir algı operasyonu çerçevesinde sistematik olarak yapıldığı aşikar.
Medya çağında yaşıyoruz. Sadece Arapların değil, elbette tüm dünyanın nasıl düşünmesi gerektiğine karar verip öyle düşünmelerini/düşünmemizi sağlayan müthiş bir algı dünyasında yaşıyoruz. Ülkemizin ve hatta İslam dünyasının tarihine damga vuran, Dünya tarihine altın harflerle yazılacak olan ülkemizin son 15 yıllık efsane döneminin heba edilmesine fırsat veremeyiz.
Diplomasimizi, entelijansiyamızı, istihbaratımızı bu algı operasyonları ile mücadele konusunda yeterli hale getiremezsek, dünyada yalnızlaşmakla kalmaz, ülkemiz tarihinin en önemli referandumunda bu algı operasyonunun kurbanı olabiliriz. Yazmak ve haykırmak zorundaydım.