Yüksel Durak


AYNADAKİ KİM?

(kuntzistifa#)


 

Bu defa sondan başlayalım…

 

Aynada güçlü, kuvvetli, sağlam biri var.

Üzerinden ezikliği atmış, ayakları yere basan, kendine güvenen…

Siyasetten spora,

Sanattan kültüre,

Ekonomiden kalkınmaya

Kıskanılan biri…

Birinin/birilerinin piyonu olmayan, 

Oyun bozmakla kalmayıp oyun kuran…

 

Bir “bacaksız” gelip kafa tutar bu birine.

Gülümser biri, yazık olmasın sana der.

 

O biri, hastanede açar gözünü…

Kafa göz patlamış,

Bir yerleri alçıda…

Aklında bir soru;

Aynadaki bensem, 

Bu yatakta yatan kim?

 

DERELERDE SORUN VAR

 

Denizleri… Denizlere açılmayı severiz.

Kafa tutarız birilerine.

Yeneriz de bazen;

Dünya şampiyonu Fransa’yı yeneriz.

Hollanda’ya sahayı dar eder farkı kaçırırız.

İsveç, İsviçre, Belçika falan çekinir bizden

Bilirler; denizleri aşmışlığımız var.

 

Sonra Finlandiya gelir.

Letonya, Estonya, Faroe Adaları, Malta vb.

Son olarak Ermenistan…

 

Âdetimizdir derede kalmak.

 

En iyi hocamız Fatih Terim’le de kaldık…

Mustafa Denizli’yle de…

Şenol Güneş’le de…

İsmi de kariyeri de büyük yabancı teknik direktörlerle de.

 

SİSTEMATİK

 

Müthiş ve harika bir jenerasyonla UEFA Kupası’nı ve UEFA Süper Kupası’nı kazandık.

O jenerasyonla Dünya Kupası’nda 3. olduk.

Devamında Avrupa Şampiyonalarında döktürdük, son dört gördük.

Sonra?

Deniz bitti, kendi içimize döndük.

Yıllardır bir başarımız yok.

Dev aynasındaki bize mazi kaldı övünecek.

 

Oysa uzaklara gitmeye gerek yok, çok yakın bir örneğimiz var;

Kadın voleybolu…

Doksanlarda başladı hareketlenme.

Dünyanın en iyi voleybolcuları geldi ülkemize.

Çok ama çok iyi hocalar.

Kurumlar planlı ve ciddi yatırımlar yaptı.

Takımlarımız Avrupa’nın sayılı ekiplerinden oldu.

Son dörtte Türkiye olmayan bir organizasyon dünya için hayal oldu.

Kulüp şampiyonlukları geldi. Milli takımlar düzeyinde finaller…

Bir oyun anlayışı, sistem ve karakter oluştu.

Türkiye her turnuvanın favori ekiplerinden oldu.

100. yılda kadınlarımız bir Milletler Ligi ve bir Avrupa şampiyonluğu getirdi ülkemize.

 

Bundan bir ders çıkarmak gerekmez mi?

 

PERŞEMBENİN GELİŞİ

 

Aslında Avrupa kupalarının play-off turunda çok sıkı bir testten geçtik. 

Galatasaray Molde’yi, muhteşem golcüsü Icardi ile

Beşiktaş Dinamo Kiev’i, şapkadan gol çıkaran adamı Aboubakar ile zorlukla geçti.

Fenerbahçe Twente’yi kolay geçmiş göründü lakin 5-1’in, Twente 10 kişi kaldıktan sonra geldiğini unutmamak gerekti.

Rakiplerin içinde en güçlüsüyle oynayan Adana Demirspor Genk’e elendi. 

 

Hemen hemen aynı oyunlar, aynı rakipler vardı sahada.

Haddini bilen, çok sıkı kapanan, topa sahip olduğunda doğrudan ve en kısa zamanda rakip kaleye gitmeye çalışan takımlar…

Bizim yıldızlarımıza karşın yıldızı olmayan takımlar.

   

Bizi yenemeseler de keyfimizi kaçırdılar, canımızı sıktılar.

İşte, son örnek Ermenistan oldu.

 

MESELE KUNTZ OLSA

 

İsmi ve kariyeri büyük milli takım teknik direktörlerinin yanında Herr Kuntz mütevazı bir isimdi.

Türkiye’de futbolun patronu TFF ve Başkan Mehmet Büyükekşi onu seçti.

Kuntz’un da diğer meslektaşlarından pek farkı olmadı.

Zaman zaman iyi oyuna rağmen görece zayıf takımlara yetersiz kalmak…

Mutlak favori olduğumuz maçlarda zorlanmak, zorlukla puan çıkarmak…

 

Bu ülke Terim, Denizli, Güneş, Piontek, Hiddink ve benzerlerini harcamıştı, Kuntz kim oluyordu?

Öyleyse vurun abalıya.

Peki, Kuntz’u kim seçmişti?

Federasyonun sorumluluğu yok muydu?

Bay Büyükekşi’yi birileri kandırmış mıydı?

Kulüplerin son yıllardaki başarısızlıkları…

Geçen sezonu saymazsak, daha az hata yapan ve kötülerin içinde en az kötü olanın şampiyon olduğu kaliteden uzak Süper Lig…

 

Olsun… Şimdi Kuntz’u gönderirsek, diğer bütün sebepler, en azından şimdilik halı altında kalır, herkes rahat bir nefes alır. Bir sonraki Papua Yeni Gine(!) maçına kadar. 

 

KUNTZ’A GELİNCE

 

Alman tek adam mıdır?

Yardımcılarıyla, ekibiyle ilişkisi nasıldır?

Takım seçimi nasıl yapılmakta ve ilk on bir nasıl belirlenmektedir?

Başlangıç taktik-plan nedir? Skora göre ne olmaktadır?

Bu ve benzeri soruların cevabını bilmiyoruz. En azından ben bilmiyorum.

Bu nedenle ilk on bir tercihine saygı duymak zorunluluğunu hissediyorum ancak…

Oyuncu değişiklikleri ve değişikliklerin zamanı hatalıydı.

Ermenistan öne geçince taktik-plan ve sistem değişmedi. 

Hakan Çalhanoğlu’nun gayretine rağmen 1-0 geriye düşünce panik ve “kör dövüşünün” önüne geçilemedi.

“Saldım çayıra, Mevla’m kayıra” başladı. 

Buna seyirci kalan teknik kadro sınıfta kaldı.

 

Netice; olmadı hoca… Bundan sonrası da gerçekten çok zor görünüyor.

Belki de bazen, yol yakınken…

 

BİRİLERİNE BİRER ÇİFT LAF

 

Oyunculara… Gireniyle çıkanıyla gününde değildi futbolcularımız. Kerem Aktürkoğlu ve İsmail Şimşek görevini yapma çabasında ve çalışkan iki oyuncu olarak biraz öne çıktılar. Lakin maçı tamamlayamadılar. Oysa Orkun Kökçü ve Cengiz Ünder, Kuntz tarafından son düdüğe kadar sahada tutuldu.

 

Halil Dervişoğlu… Telaş yapmamak ve sakin kalmak büyük futbolcuların önemli özelliklerindendir. Fakat sen, bu işi abartmış gibisin. İnsanda, oyunu gerektiği kadar ciddiye almadığın düşüncesi oluşuyor. Yoksa o golü atardın ki atman gerekirdi de ama olmadı.

 

Bertuğ Özgür Yıldırım… Öncelikle yolun açık olsun Volkan Demirel’in “Yerli Haaland” diye onore ettiği genç adam. Oyuna girdin. Dervişoğlu’nun kaleciden dönen topuna iyi bir vuruşla golünü attın ki göründüğü kadar kolay bir gol değildi. Ancak golden sonra o çok saçma faulün ve gördüğün sarı kart… 

Sana önerim pozisyonu birkaç kez seyretmen… Bi bak bakalım, Haaland böyle bir kart görür mü? Bi bak bakalım, yıldızlar, zamanın çok kıymetli olduğu o dakikalarda oyunu böylesine durdururlar mı? 

 

Barış Alper Yılmaz… Sana da biraz sakinlik gerek. Gücünün ve hızının yanına artık oyun aklını da koymak zorundasın.

 

Spiker… Başlangıç fena değildi. Ama özellikle 1-0’dan sonra iş değişti. Önce rakip futbolculara, sonra kaleciye sardınız. Ardından hakem geldi. Kimse hatadan münezzeh değil fakat Orsato da sıradan bir hakem değil.

 

Köşe yazarları ve yorumculara… Seyrettiğimiz maçı bize anlatmanıza hiç gerek yok. Bizim göremediğimizi söylemelisiniz. Ve artık skordan bağımsız konuşmalı ve yazmalısınız. Mümkünse kazandığımızda uyarmalısınız. 

 

Seyirci/Taraftar… Fedakârlığınız, cefanız ve takıma desteğiniz için eyvallah lakin lütfen biraz akıl. 

Bize gol gerek. Kazanmak isteyen taraf biziz. Dolayısıyla süre ve o süreyi en iyi şekilde kullanmak lazım. Sahaya atılan maddeler nedeniyle oyunun durması kime yarar kuzum… Lütfen.