AK Parti Erzurum İl Başkanlığı "Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısı" Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun katılımı ile yapıldı. (13.07.2024)
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin hem kamuoyunda yapılan eleştirilere cevap verdi hem de yen “Yeni Maarif Modeli” ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Şimdi yorumlarımızla söylemlerine yer verelim;
TEKİN: “Bugünlerde kamuoyunda benimle ilgili şahsım üzerinde çok fazla tartışma var”
AY: “benimle ilgili şahsım üzerinde” değil, “benimle ilgili” veya “şahsımla ilgili” olması gerekir.
TEKİN: “Ben sizden daha önce de istemiştim. Bizim yapacağımız şeyler muhalefetin birilerinin bazı çevrelerin hoşuna gitmeyecek. Ve beni çok eleştirecekler. Bana sahip çıkacak mısınız diye” diye sordu. Bakan Tekin salondan gelen alkışlar üzerine hemşerilerine ve teşkilat mensuplarına teşekkür etti.
AY: Bakan yapacağı uygulamaları, eleştirenlerin ise muhalefetten birilerinin hoşuna gitmeyeceğini söyleyerek Maarif Modeli’nin %100 doğru olduğunu söylemiş. O zaman “görüş alınması” aldatma gibi olmuyor mu?
TEKİN: “Bunlardan bir tanesi özellikle bugün sabahtan medyada görmüşsünüzdür. Saçma sapan bir eleştiri var. Ve iki Fransız okuluyla ilgili, enteresan bir kitle var. Yalan yanlış şeyleri uyduruyorlar ve yazıyorlar. Mevzunun aslını burada onu bir açıklamam lazım. Çünkü benim açımdan önemli. Cumhuriyet'le beraber Lozan Anlaşması'nı imzaladık. Ve Lozan Anlaşması'nda cumhuriyetimizin kurucu kadrolarımızın altına imza attığı Türkiye'de yabancı okullarımız var. On iki tane yabancı okul var. Fransız okulları var. Alman okulları var. İtalyan okulu. Bunlara bir Lozan'da davet ettiğimiz, hiçbir problem çıkartmıyoruz. Onlarla ilgili hiçbir sıkıntımız da yok. Fakat enteresan bir biçimde Fransa bu mektuplarda da olmayan sadece müstemleke ülkelerine yakışan şekilde davranarak Türkiye'de iki tane daha okul açmışlar. Okul burada söylemeyeyim. İki tane okul açmışlar ve bu okula da açarken de biz buraya Fransızları alacağız sadece demiş olmalarına rağmen. Şu an öğrenci sayısı yüzde doksan oranında Türk vatandaşı. Hangi Türk vatandaşları olduğunu tahmin ediyoruz. Yani Fransız okulunda çocuğunu gönderen Türk vatandaşı. Biz çocuklar, bir bizim sistemimizde legal ve on iki yıllık zorunlu eğitim uygulamakla mükellefiz. Dolayısıyla o çok okula giden bir Türk vatandaşı eğer bende kaydı yoksa ben o çocuğu okullaştırmadığım için görevimi yapmıyorum demektir. Ben şimdi diyorum çocuklar nerede? Okulda. Hangi okulda? Bizim kaydımızda yok. Nereye gidiyorlar? O iki Fransız okuluna. Resmi olmadığı için bu çocuklar okullaşmamış gözüküyorlar.”
AY: “Türkiye'de iki tane daha okul açmışlar. Okul burada söylemeyeyim….Hangi Türk vatandaşları olduğunu tahmin ediyoruz.” Adlarını ve hangi Türk vatandaşları olduğu neden açıklanmıyor? Mahzuru ne?
TEKİN: “Şimdi diyorum ki Fransızlara büyükelçiye söyledim. Ya bu yaptığınız doğru değil. Ben müsteşarken yazmıştım yazıyı. Oyaladılar bizi. Ya evet haklısınız. İşte okula almıyorlar. Okula müfettiş gönderiyoruz. Öğrenci var mı diye bakalım diye almıyorlar. Şimdi siz bir denetleyemezsiniz diyorlar. Sonra çocuklar mezun oluyorlar, oradan mezun çocuk. Diplomasının, denkliğini bize getiriyor. Yani vatandaşla beni karşı karşıya getiriyor. Yetmedi bu çocuklar ayrıcalıklı bir pozisyonda YÖS sınavlarına giriyorlar, yabancı öğrenciler için yaptığımız yüksek öğretim kurumu sınavlarına giriyorlar. Yani bir kerede adaletsizlik var orada. Şimdi diyoruz ki bunlara, gelin konuşalım. İşte geliriz, yarın geleceğiz, öbür gün geleceğiz. İşte şöyle oldu. Büyükelçiyi davet ettik. Geldi. İlk fırsatta çözeceğiz. Ne zaman konuştuk bunu Aralık ayında? İlk fırsatta çözeceğiz demesinin üzerinden yedi sekizinci ay geçti. Hala lütfedip bizi muhatap almıyorlar. Ben de diyorum ki ya kardeşim bak biz müşterideki sömürge sömürdüğünüz ülkeler gibi değiliz. Biz bağımsız ve milli bir devletiz dolayısıyla bizim literatürümüze göre burada eğitim vermek istiyorsanız bizim şartlarımıza göre hareket edeceksiniz. Gelin bu okulları meşru hale getirelim. Bunun karşılığında da sizden biz de Fransa'daki Türk vatandaşları için bazı taleplerimiz olacak. Sen benim oradaki vatandaşlarımızın taleplerini engelle kafana göre hareket et. Ondan sonra da biz resmi yazı gönderdik. Şimdi de büyük köşe yazarlarına yazılar yazdırıyorlar. Öyle saçma sapan bir yazı yazmış ki mesela çok büyük bir gazeteci diyor ki 'Milli Eğitim Bakanı bu okullarda din kültürü dersi veremediği için okulları kapatıyor'. Ahlaksızlık yapmayın. Gerçekten ahlaksızca bir yalan bu. Şimdi şu vesileyle ben bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devletinin ulusal ve uluslararası hukuku korumak adına sorumlu davranan bir Milli Eğitim Bakanı olarak bu okulların biz gerekli adımları attık. Bizim şartlarımıza gelirlerse hayatlarına devam ederler. Gelmezlerse de paşa gönülleri bilir. Biz de gerekli hukuki prosedürü takip ederiz. Bunu da bu vesileyle paylaşmış olayım”
AY: Çok fazla “ben” öznesi geçiyor. “Şimdi şu vesileyle ben bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devletinin ulusal ve uluslararası hukuku korumak adına sorumlu davranan bir Milli Eğitim Bakanı olarak bu okulların biz gerekli adımları attık” Demek ki daha önceki 8 Bakan Türkiye’nin hak ve hukukunu korumamış. Suç işlemiş olmuyorlar mı?
TEKİN: “Özellikle siyaset mekanizması içerisinde uyum ve birlikte çalışmanın çok önemli olduğunu, daha önce bakan yardımcılığı, müsteşarlık gibi görevleri yaparken gördüm. İldeki siyaset milletvekilleri arasında, belediye başkanı, il başkanı arasında uyumlu olmadığı illerde iller gerçekten kayıplarla karşı karşıya kalıyorlar. İstedikleri şeyleri yapamıyorlar. Zaman kaybediyorlar İstenilen yatırımları, hizmetleri alamıyorlar. Böyle bir sıkıntıyla karşı karşıya kalıyordu. Ben aslında ilk bakanlığa başladığımda en büyük endişelerimden bir tanesi buydu. Fakat bakanlığa başladıktan sonra ilk toplantımızdan itibaren beni aralarında kabul ettiler. Aralarındaki uyumlu ne kadar güçlü olduğunu gördüm. Attığımız her adımı birlikte atıyoruz. Attığımız her adımı birlikte istişare ederek konuşarak atıyoruz.”
AY: Doğru, Sn. Bakan çok uyumlu çalışıyor, ama kiminle AKP MV’i, Belediye Başkanları, örgütleri, teşkilatları ile. Gerisi ne olacak, eleştirenlerin, eğitimci akademisyenlerin, öğretmenlerin, ayrı bir Meb Bakanı mı var?
“Fakat bakanlığa başladıktan sonra ilk toplantımızdan itibaren beni aralarında kabul ettiler” sözünde kastedilen yine AK Partililer.
Zaten Ak Parti’de hangi Bakan kabul görmedi ki, yeter ki Sn. Cumhurbaşkanı atamış oldun!, ama “görevden alınıncaya” kadar, sonra unut gitsin…
İşte Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Hüseyin Çelik, Erkan Mumcu, İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk, Nabi Avcı…
TEKİN: “13 yaşından beri siyasetin içindeyim. 13 yaşında afiş asarak başlamıştım. Siyasi mücadeleye ondan sonraki her seçim döneminde değişik şekillerde siyasetin içerisinde olacağız. O tarihlerde bizim yürüttüğümüz siyasi mücadeleyi siyaset içinde yürüttüğümüz etik mücadeleyi ve liderimize bağlılık, ölümüne bağlı düzeni yürüttüğümüz siyaseti eleştirenler görenler bugün saygı göstermek durumunda kaldılar. Çünkü biz bu duygularla bu düşüncelerle ve bu heyecanla iktidara geldik. İktidarı korumamız da aynı ahlaki ilkelere, aynı heyecana ve aynı motivasyona sahip olmakla olabilir.”
AY: Demek ki Bakan, her görev yaptığı yerde bilim yerine siyaset yapmış ve görünüşe göre kazanmış.
“Siyasi mücadeleye ondan sonraki her seçim döneminde değişik şekillerde siyasetin içerisinde olacağız.” Sözleriyle Sn. Cumhurbaşkanı ile birlikte yol yürüyeceğini ve yeni görevler beklediğini belli ediyor. Kısmet diyelim.
“O tarihlerde bizim yürüttüğümüz siyasi mücadeleyi siyaset içinde yürüttüğümüz etik mücadeleyi ve liderimize bağlılık, ölümüne bağlı düzeni yürüttüğümüz siyaseti eleştirenler görenler bugün saygı göstermek durumunda kaldılar.” söylemi de çok iddialı olmuş. Siyaseti eleştirenler ve bugün saygı göstermek zorunda kalanlar?
TEKİN: “Yaptığımız şey istişareyle uyumla, vicdani muhasebeyle beraber yaptıysak, yola çıktıysak, çıktığımız yoldan bizi asla kimse döndüremez. Yani kınayanların kınamasından korkmadan üzerinize gelenlerin eleştirilerine aldırmadan doğru bildiğiniz yolda devam edeceksiniz. Biz de AK kadro olarak bu ülkeye, bu millete hizmet etmek Cumhurbaşkanımızın çizdiği çerçevede yürümek için hiçbir kınayıcısının kınamasından korkmadan yola devam edecek büyük bir aileyiz. Ben bu ailenin bütün fertlerine huzurlarını bir kez daha teşekkür ediyorum. Allah hepsinden razı olsun”
AY: Ak Parti teşkilatlarını harekete geçirmek için söylenmiş sözler. Kınama sözü de yanlış olmuş, kimse seçmeni Sn. Erdoğan’a/ Sn. Özel’e oy veriyor” diye kına(ya)maz.
TEKİN: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önderliğinde Türkiye'de her alanda devrim niteliğinde işler yaptık. Şu an Türkiye'de ortaokul düzeyindeki, ortaokul üstü düzeydeki bütün okullarımızda siber optik olanlar var. Normal ağ bağlantısı olanlar var. Bütün okullarımızda internet bağlantısı var. Bütün okullarımızdaki internet bağlantısının faturasını bakanlık olarak biz ödüyoruz. Bakın bu bedava değil. Biz bunun faturasını ödüyoruz Yüz milyonlarca lira internet faturası ödüyoruz her ay. Yetmedi yaklaşık yedi yüz bine yakın dersliğimizde akılı tahtalar var. Peki bu akıllı tahtalarda ne yapıyor çocuklar? Akıllı tahtalarla ne yapıyorlar biliyor musunuz? Büyük Türkiye değişik bölgelerindeki öğretmenlerimizin uygulamalarını dünyanın değişik ülkelerindeki iyi uygulamaları bizim bakanlıktan oluşturduğumuz elektronik içerikleri EBA dediğimiz bir yatırım eğitim portalı var. O portal üzerinden öğretmenimiz istediği zaman çocuğa görsel film, müzik ya da uygulama biçiminde oradan gösteriyor. Eğitim öğretim dışı bahsettiğim rakamı dünyanın hiçbir ülkesinde yok arkadaşlar. Anlattığımız zaman başka ülkelerdeki muadillerimiz bize bu anlamda takdir ediyorlar”
AY: Sn. Tekin’in “Bütün okullarımızdaki internet bağlantısının faturasını bakanlık olarak biz ödüyoruz.” söylemi günün (14.07.2024) konusu oldu. Çünkü, doğal olan bir ödemeyi gözünün içine hiçbir Sn. Bakan sokmamıştı. Veliler mi ödeseydi? MEB yerinde mi saysaydı? İletişim araçlarını, akıllı tahtayı, EBA’yı kullanmasa mıydı?
TEKİN: “Modeli ekranlarda çokça anlattım. Ne yapmaya çalıştık? Yapmaya çalıştığımız şey şu arkadaşlar. Dünya değişti. Biz çocuklarımıza bundan otuz sene, kırk sene önceki gibi mantıkla eğitim vermeye devam etmeli miyiz? Yoksa dünyanın şartlarına ayak uydurmak zorunda mıyız? Şimdi uluslararası raporlara bakıyorum. Bizim eğitim sistemimizi eleştiriyorlar. Neyle eleştiriyorlar? Diyorlar ki siz bu çocuklara çok aşırı derecede bilgi yüklüyorsunuz hatta sistemleri çok örnek gösterilen birçok batı ülkesiyle kıyaslandığında onların iki katı kadar bizim on iki yıllık eğitimde çocuklara bilgi yüklüyoruz. Şimdi bu pedagojik değil. Bu çocuklarımızın pozisyonlarına aldık. Uygun değil. Ben diyorum ki biz bunu azaltalım. Bir bunu söylüyorum. İki, diyorum ki çocukların artık bilgi, çocuklara bilgi yüklemek değil. Dünyada eğitim çocuğa verdiğim bilgiyi çocuk gündelik hayatta kullanabiliyor mu? Kullanamıyor mu? Buna bakmamız lazım. Dünya buna bakıyor. Ben diyorum ki biz de sistemimizi buna göre değiştirelim. Programda yaptığımız değişiklik özü bu. Buna ilave bir şey daha ekledik. Dedik ki bir de bu çocuklarımız dünyada yaygınlaşan bir sürü sapkın var. Dünyada çocuklar yoldan çıkıyor, aile hayatından tutun, vatanseverlik, ahlak, merhamet ve benzin bir sürü değerleri çocukları kaybediyorlar. Ben bu çocuklar bu ülkenin asgari müşterek milli ve manevi değerlerine sahip çıksın sahip çıkacak, içinde yetişsin istiyorum. O yüzden sisteme bir de vurmayın. Tek tek sana gelip diyorlar ki çocuklarımız işte şöyle yetişiyor. Tamam müfredata koyacağız, düzelteceğiz. Dolayısıyla bizim müfredat bir. Çağın gereklerine uygun bir, mantıkla, teknikle hazırlandı ve çağın gerektiğine uygun bir içerikle hazırlandı. İki yerli ve milli bir bakış açısıyla hazırlandı. Bu değerleri verecek şekilde hazırlanıyor.”
AY: Bu paragrafta da çok fazla “ben” var…”ben siyaset bilimciyim” Yani? “Siyaset Bilimci” her konuyu doğru mu düşünür?
“Dünya değişti. Biz çocuklarımıza bundan otuz sene, kırk sene önceki gibi mantıkla eğitim vermeye devam etmeli miyiz?” sözleri biraz önce “şunu-bunu yaptık” sözleri ile tenakuz oluşturmuyor mu?
“Dolayısıyla bizim müfredat bir. Çağın gereklerine uygun bir, mantıkla, teknikle hazırlandı ve çağın gerektiğine uygun bir içerikle hazırlandı. İki yerli ve milli bir bakış açısıyla hazırlandı” Yine “bizim müfredat”, demek ki başkalarının da müfredatı var! Eğer müfredat “Çağın gereklerine uygun bir, mantıkla, teknikle hazırlandı ve çağın gerektiğine uygun, yerli ve milli bir bakış açısıyla hazırlandı” ise neden 86 bin görüş geldi?
Köşe yazarları yazdı?
Sendikalar ayağa kalktı?
Öğretmenler sosyal medyada “yasaya hayır” diyorlar.
Öğretmenler ve Eğitim Fakültesi Akademisyenleri aşağılandı.
Öğretmenlere “eleman” dendi.
Formasyon almadan görevlendirilen Ücretli Öğretmenlik kaldırılmadı.
Bu arada Üniversite Eğitim Fakülteleri ile tek bir görüşme yapılmadı?
Sadece adı olan, özgül ağırlığı olmayan Eğitim Fakülteleri Dekanlar Konseyi ses çıkarmadı.
Eğitim Fakülteleri Akademisyenleri sustu.
Üniversite eğitiminden sorumlu YÖK, topa hiç girmedi. “2547 say.kan. öğretmen yetiştirmeyi YÖK’e vermiştir” diyemedi.
MEB Akademisinin, Eğitim Fakülteleri yerine geçmesinin önü açıldı, ama 2547 ne olacak? Belli değil!
Sn. Bakan; ‘Yeni sunduğumuz modelle gurur duyuyorum’ demiş, yine “ben” diyor. Eski 8 Bakan, çok kıskanacaktır. Allah nazardan korusun!
Sn. Bakan, göreve geldiği günden beri "olumsuz söylemleri" ile gündem olmaya devam ediyor. Acaba, bilinçli mi yapıyor.
Sn. Bakan, bu gücü Sn. Cumhurbaşkanımızdan mı alıyor?
“Yeni Maarif Modeli” TBMM Eğitim Komisyonundan “tek harfi” değişmeden geçti ve yine tek cümlesi değişmeden TBMM Genel Kurulu’ndan geçecektir.
Nereden biliyoruz?!
Sn. Mahmut Özer tarafından hazırlanan ÖMK’da “eğitimde devrim” denilerek TBMM’de kabul edilmişti ama ömrü uzun olmamıştı.
Son dakika (16.07.2024): "5 Temmuz'da kabul edilerek Meclis gündemine gelen ve tartışmalara neden olan Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun (ÖMK) TBMM Genel Kurulu görüşmeleri, Meclis tatili sonrasına (Ekim ayına) bırakıldı." Demek ki Sn. Yusuf Tekin’in dediği gibi 2024/25 eğitim döneminde bu Türkiye Maarif Modeli uygulanamayacak.
Son söz: “Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır. Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır” (Sezai Karakoç)