İnsanlar zaman zaman aynı düşündükleri, benzer değerlere sahip oldukları, ortak yaşanmışlıkları hatta adanmışlıkları olan arkadaş gruplarıyla yol ayrımı yaşayabilirler.
Böyle olması ne ilk, ne de sondur.
Yani, bu sadece bugünün sorunu ve yalnız bizim başımıza gelen bir olay değildir.
Zaman zaman belirli bir arkadaş grubu içinde ortak referanslara sahip olduğumuz din tanımı ve algımız üzerine yaşadığımız farklı pratikler ve düşünce biçimlerimizde ortaya çıkan problemler üzerine birkaç cümle söylemek lazım gelirse eğer, dün birçok kavram ve terimlere yüklediğimiz anlamlara bağlı olarak krizler yaşıyoruz demektir.
Esasen yaşanan kriz, geçmişe dair inandığımız ve kabullendiğimiz ortak referanslardan kaynaklanmaktadır.
Şurası muhakkaktır ki, bizler statik ilahi buyruklara bağlı kalarak gündelik hayatımızın, içine doğduğumuz ve yaşadığımız kültürün etkisinin yanısıra, kitaptan öğrendiğimiz sabit ilkelerden de beslenerek inançlarımızın bildirdiği temel değerlere bağlı pratikler ortaya koyup yeni bir dini yaşam, pratikler ve düşünme biçimleri inşa ediyoruz.
Bizlerin beşeri bir gayret ve çaba ile dine dair rettiğimiz düşünce ve pratikleri doğrudan din olarak tanımlayamaz ve tanımladığımız dini anlayışı başkalarına dayatamayız.
Böyle bir hakkımız olmadığı gibi bu bizim görevimizde değildir.
Bu sebeple, ortaya çıkan pratikler ve düşünme biçimi sadece bizlerin dinden anladığı ve yüklediği anlamdan ibarettir.
Dün birlikte inandığımız değerler ve o değerler üzerine bina ettiğimiz düşünceler, ortaya koyduğumuz pratikler ve gelecek tasavvur ve hayellerimizde farklılık veya ayrılık yaşıyoruz diye hiç kimseyi dinden aforoz etmeye hakkımız yoktur.
Yapmamız gereken ayrılıkları ve farklılıkları kabul ederek yol yürümek, yeni yoldaşlar edinmek, hayatımıza anlam katmaktır.
Ancak hem bu ilkelere sadakatın devam ettiğini söylemek ve hem de bu ilkeleri sırtına dönmek veya dönenleri meşrulaştırma çabasına girmek tutarsızlık olur.
Her tutarsızlık ise ikiyüzlülüğe ve çift kişilikli olmayı çağırır.
Bu bakımdan bazı ikaz, uyarıda bulunmak ve tavır almak abes değil, tam aksine gerekli ve yerinde bir davranıştır.
Gereklidir çünkü, dostun dosta uyarması bir vazifedir.
Gereklidir çünkü, bu tavır alış kendimize saygının gereğidir.
Dostlar, arkadaşlar, yoldaşlar olarak yaşanan ayrılıkları bu perspektiften bakmakta fayda var.
Doğrusu ben böyle bakarak davranmaya, uyarı ve ikazlar fayda vermiyorsa bu ayrılık üreten ve ilişkileri zedeleyen, insanı daraltan ortamlardan ve kişilerden uzak durmayı tercih ediyorum.
Böyle davranmanın daha sağlıklı ve değerli olduğunu düşünüyorum.
Birbirimizi ikna etmek gibi görevimiz olmadığı gibi aynı düşünmediğimiz, inanmadığımız halde, hiçbir ayrılık gayrılık yokmuş gibi davranmayı da ahlaki bulmuyorum.