Göktan Ay


Besteci, Sazende H. Özgen Gürbüz; “Nazım/Şiir/Güfte; Besteyi, Makâmı ve Usûlü Yönlendirir...(2)”

Prof.Dr.Sadık TURAL Hocamızın, 05 Mayıs 2021’de Ankara Radyosu Tanbur Sanatçısı H. Özgen Gürbüz ile yaptığı sohbete devam ediyoruz.


 

 TURAL: TEK SESLİ , ÇOK SESLİ MÜZİK NEDİR ?

 GÜRBÜZ:  Bir espri ile başlamak isterim. (Çünkü bu soruyu, bu şekilde soranlar da olmuştur)..“Tek Sesli demek, sadece bir tane sesle, sözgelimi sadece Do sesi ile eser bestelemek, söylemek midir?” Tabii ki hayır. Tek seslilik bu (böyle) değildir. Tek sesli demekteki amaç, müzik cümlelerinin, sadece yatay porte ekseninde seyretmesi, yani, portenin dikey ekseninde, aynı anda, aynı saniyede, hatta aynı salisede, sadece bir tek ses yazılı olması, ses çıkarılması ve ses duyulmasıdır.. Porte-zaman ekseninde, sağa doğru gittikçe, başka sesler, hatta sessizlikler (ES'ler)  de olabilir. İşte tekseslilik, yatay-zaman eksenindeki ilerleme sırasında, portede her kolonda sadece bir tane ses kullanması, söylenmesi, duyurulması ve duyulmasıdır..

Çoksesli müzik ise, kısaca (portede)  yatay eksende ilerleyen teksesli ezgilere, dikey eksende, kulağa hoş gelecek ahenkte olan farklı tonlardaki sesleri ekleme, yazma, dizme işlemi ve sanatıdır. Dikey eksendeki sesler tam aynı anda icra edilir ve duyulur. En az 2 ve daha fazla ses üst üste yazılır. Bu seslerin aralarında, armoni kurallarına uygun uyum ilişkileri olması gerekir. Sözgelimi Sol ve Lâ sesleri alt-üste yazılmaz. Çünkü, bu iki ses aynı anda duyulduğunda, insan kulağında iyi bir tınlama, armoni, ahenk, uyum duygusu yaratmaz. Bu nedenle, bu iki ses vd. seslerin aynı anda icrası armonik değilse, bunlara uyumsuzluk anlamına gelen kakafonik denir...Zira Armoni, farklı sesler aynı anda duyulduğunda, kulağa hoş gelen uyumlu seslerin yazılması bilgisi anlamına gelmektedir. Armonik müzik denilmesinin nedeni de budur.

TURAL: MUSİKİDE MELODİ NEDİR ?

GÜRBÜZ: Malûmları olduğu üzere, bizdeki “ezgi”, “nağme” sözcüklerinin yabancı dillerdeki karşılığı “melodi”dir. Melodiler, bütün müzik eserlerini oluşturan, kısa “ses kümecikleri” olarak  kabul edilir. Kümecikler, arka arkaya gelen /duyulan en az 2-3 farklı ahenkli sesten oluşur. Kümelerden cümleler, sonra onların beste formuna uygun olan kalıplara yerleştirilmesiyle, müzik eserleri, yâni besteler oluşturulur…Besteler, bestecilerin o döneme kadar öğrendiği, beğendiği, tercih ettiği, belleğine yüklediği repertuar altyapısını da gösteren özellikler olarak ortaya çıkar ve ayrıca bestecinin, mûsikî tavır, üslûp ve anlayışını da  gösterir…                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                   

TURAL: ŞİİRDE MELODİ NEDİR ?

GÜRBÜZ:Sevgili Sadık Hocam, bu soruyu atlayabilir miyim?  Bu konuların en büyük üstadına verebileceğim yanıtlar zayıf, yetersiz ve sığ kalabilecektir...Şimdiden affınızı diliyorum...Sadece, kendi teknik bakış açımdan ve yaklaşımıma uygun olarak, birkaç müzikal açıklama yapmak, görüşlerimi ifade etmek ve özellikle aruz vezninden yola çıkarak bir iki hususu arz etmek istiyorum…Aruz vezninde, “1” ve “2” rakamları/sayıları ile gösterilen kısa/açık- uzun/kapalı heceleri kullanıldığı gibi,.. müzikte, bestecilikte  prozodi uygulamasında da bu husus aynen vardır…Kısa, açık zaman= 1 birim( dörtlük, sekizlik, onaltılık vd. değerler ise), uzun, kapalı zaman =2 birim ( iki dörtlük, dörtlük, sekizlik vd. değerleri)  ifade eder. İşte bu prozodik çatı, müziğin yatay ve dikey olmak üzere iki ekseninden birisi olan yatay, yani zaman eksenindeki bileşeni üzerinde hareket eder...Yine bilindiği gibi, şiirde ve şiir okumada, durak-durma-asma yerleri vardır.. İşte bu hususlar da, bizim bestelerimizdeki meşhur “ES” lerimize karşılık gelmektedir.. Malûm, Şiir, haber bülteni okur gibi okunmaz…Kaldı ki, haber bülteninde bile, seste frekans  değişiklikleri olur, sabit-monoton-aynı frekanstaki ses tonu ile okunmaz. Duygulanınca; bizim hafif= piano dediğimiz bir sesle, heyecanlanınca, bağırınca; forte= kuvvetli dediğimiz bir sesle okunur.. Bu durumda sesin sadece şiddeti değişmez, daha ince ve/veya daha kalın bir frekanslara inip, çıkıp, daha melodik, daha etkileyici bir performans ortaya çıkar...Şiir okunurken, elimizdeki veya belleğimizdeki metnin, sözcüklerin anlamlarını yaşatma ve yaşamak için; seslerin frekanslarında değişiklikler yapar ; tiz- ince ,pes-kalın sesler kullanırız. Bu hususları da, şiirdeki musiki için bir başka örnekler olarak verilebilirim...Şiir okuyanın sesinin, ses tellerinin Allah vergisi yapısından gelen; güzel, sonradan çalışmayla, (yumurta içmekle) değiştirilemeyecek olan etkili ses tonu ise, şiirde melodiye bir başka estetik değer, fark ve güzellik katar..   

TURAL: BESTE İLE GÜFTE ARASINDAKİ  İLİŞKİLENDİRME--besteleme--NASIL KURULUYOR? GÜFTE MAKAMLARA MI , MAKAMLAR GÜFTEYE Mİ YÖN VERİYOR? BİR BESTECİ OLAN SİZ NAZMIN / ŞİİRİN İCBAR EDİCİLİĞİNE ,BESTELEME KONUSUNDA ZORLAMA GÜCÜNE İNANIR MISINIZ ?

GÜRBÜZ:  Ortaokul yıllarımda, Müzik öğretmenimizin verdiği beste ödevleri bağlamında, mevsimler için ve 1963  yılındaki olaylardan etkilenip Kıbrıs için yazdığım şiirleri besteleyerek ilk beste çalışmalarıma başlamıştım…Bu beste denemelerimin o zaman ki el yazımla yazdığım notaları, Orta-Lise nota  defterimde duruyor..1968 yılında itibaren de, TSM tarzındaki beste çalışmalarım başladı. Bu beste çalışmalarımda; 1) önce, tamamen sözsüz ezgiler besteleyip, sonradan sözlerini kendim yazıp ve/veya başka şairlerin şiirlerine adapte ettiğim karalamalarım,

Lise Edebiyat hocam, rahmetli Sevgi Selvi'nin ve başka şairlerin şiirleri üzerine yaptığım beste denemelerim oldu..

 1970'li yılların başında genç yaşlarıma ulaşıp, müzik anlayışımda da çocukluk döneminden çıktıktan sonra; büyük bestecilerin üslup ve tavırlarını çözümlemeli olarak incelemeye ve anlamaya başladım. Çok uzun yıllar içinde, hem teorik bilgimi, klasik repertuar bilgimi ve dağarcığımı geliştirdim. Daha sonra da , birbirine benzeyen çok fazla sayıda hatır besteleri yapmak yerine, daha özgün eserler üretme gibi bir seçiciliğim gelişti...“Güfteler makamlara mı ,makamlar güfteye mi yön veriyor?” sorunuza vereceğim kısa ve açık yanıt ise; güftelerin-tematik anlamlarının ve formlarının, bestenin makamını, usûlünü, formunu seçerken yönlendirici etkenler olduğu / olması gerektiği şeklindedir..

Nazım /şiir / güfte; besteyi, makâmı ve usûlü yönlendiren, hatta belirleyen zorlayıcı bir etkendir. Doğrusu, gerçekçi olanı da bu olmalıdır…Evet, nazmın / şiirin icbar ediciliğine, besteleme konusunda zorlama gücüne inanıyorum..                                                                   

TURAL: Mûsıkî ”, “müzik” kavramlarından hangisini kullanırsanız kullanın, BAŞINDA --AİDİYET ,KİMLİK GÖSTEREN---T Ü R K  (veya başka bir millet) ADI OLMASI MUTLAKA GEREKMEZ Mİ? VAKİT BULDUKÇA YAZARSANIZ ,AMA EN GEÇ BAYRAM SABAHI ELİMDE OLACAK  KADAR RAHAT OLURSANIZ MİNNETTAR KALIRIM... SELAM VE SAYGILARIMLA 

GÜRBÜZ:  Sevgili Sadık Hocam, Türk Musikisini teorisi-tarihi ile ilgili çalışmalarımda Türkçe'nin yanı sıra bazı başka dillerde yazılı kaynaklarla da ilgilendim. Bilmediğim dillerdeki çevirileri, makaleleri okumaya çalıştım. İngilizce olan bir kitap ise hep yanımdaydı. “MAKAM  Modal Practice In Turkısh Art Music”..1974 ... Yazarı Karl L. Signell..Kendisi bilimsel akademik araştırmalar, çalışmalar ve Türk Musikisi eğitimi almak için İstanbul'a gelen ve zamanın üstadlarından; Ney üflemesini, Türk Mûsikîsi nazariyâtını, müziğimizdeki Alaturka-Alafranga çekişmelerini vd.lerini bilen, öğrenen bir Amerikalı Müzikbilimci...

Kitabın önsözünde yazdığı ilk cümlesini aynen aşağıda taşıyorum.

“Classical Turkish Music can be considered one of the major high art musics of the world.” ..

Yani, Karl L.Signell, “Klasik Türk Müziği, dünyanın en önemli yüksek sanat müziklerinden biri olarak kabûl edilebilir.” demektedir.

Bu cümleden sonra da, Klasik Türk Müziğinin (kısaca) mükemmel bir doğaçlama ve müthiş bir repertuara sahip olduğunu vd. hususları isabetle ve ayrıntılı olarak anlatmıştır..

Bir yabancı müzikbilimciden naklettiğim bu küçük alıntıyı ve  Turkısh Art Music tanımını dikkatlerinize sunuyorum. Dünya Müzik tarihi ile ilgili özellikle yabancı kaynaklar incelendiğinde; bizim dışımızdaki bazı başka ulusların müzikleri için de aidiyet kavramları kullanılmıştır. Lütfen dikkat ediniz; bu ülkelerin sayısı, dünyadaki mevcut ülke sayısının belki % 10-15 'i civarı olabilir..

Örneğin, Avrupa'da Rönesansla birlikte başladığı kabul edilen ve zamanın Krallarınca, saraylarda desteklendiği, himaye gördüğü ve bu suretle geliştiği bilinen; dünyanın en popüler, en yaygın sanat müziğine “Klasik Müzik, Batı Müziği, Evrensel müzik”  vd.leri gibi adlar verilmiştir. Tarihsel süreç içinde, bu bölgede yaşanan savaşlar, işgaller, salgınlar vb. olaylar sonucu nüfus hareketleri ile sınırların, ülkelerin adlarının da, haritalarının da değişmiş olduğu bir gerçektir. Öyle ki, Mozart gibi çok büyük ,dâhi bestecilerin doğum-ölüm yerleri; doğdukları topraklar sık el değiştirdiğinden  bestecilerin aidiyetleri de sorgulanmıştır...Mozart'la ilgili olarak, “ Avusturyalı mı? , Alman mı? ”  tartışmaları bile ortaya çıkmıştır…Bu nedenle, Avrupa’da ki ülkelerin yaptıkları, geliştirdikleri ortak müzik için, çok net ülke adları verilememiştir...

Ancak bazı kıtalardaki, ülkelerdeki, bölgelerdeki özgün olan, farklı yapı, tavır ve tarzlardaki müziklere de, o kıtaların, ülkelerin, bölgelerin, adları verilmiştir..

Görüşüm şudur; Bazı müzikler, eğer bizim mûsikimizin olduğu gibi, başına bir ulusun aidiyetini koyacak değere, öneme, özgünlüğe, teoriye, tarihe sahipse; adının başına bu aidiyet kavramı mutlaka konulmalıdır... Bu konuda yazabileceğim çok uzun ve fazla sayıda cümlelerim var…

Ancak ,bu söyleşide, şimdilik bu kısa ifadelerle yetiniyorum…

Sevgili Sadık Hocam, bu güzel sorularınızla, bana; belleğimi kontrol etme, hatta biraz güçlendirme ve çok eski dönemlerde yaptığım çalışmaları yeniden canlandırma ve o günleri tekrar yaşama fırsatı verdiniz. Bu arada, bu söyleşi de verdiğim cevaplarda, biraz mühendislik tarafını da fazla kaçırmış olabilirim…Özür…Ve ayrıca, bu cevapların çoğunu ezberden yazdığımı, yazarken, kendi özgün bilgi, tespit, yorum ve görüşlerimi  ifade ettiğimi de arz ederim. Lütfen kabûl buyurunuz...

En içten selam, sevgi ve saygılarımla…