Mehmet Çavul


Bilginin Doğudan Batıya Hicreti

Alev Alatlı’nın eşsiz eseri “Batıya Yön Veren Metinler”in ilk cildini incelerken bir temennisi dikkatimi çekti.


Alev Alatlı’nın eşsiz eseri “Batıya Yön Veren Metinler”in ilk cildini incelerken bir temennisi dikkatimi çekti. Orada Alatlı, 3000 yıllık bir seçkiyi saygın Amerikan üniversitelerindeki ders kitaplarını da tarayarak nasıl oluşturduğunu anlattıktan sonra aynı çalışmanın eşzamanlı olarak Türk-İslam medeniyeti açısından da yapılması arzusunu ifade ediyordu. 

 

Buna bir örnek veriyordu; 1100’lerde Gazali “Tehafüt”ü yazarken yani İslam dünyasının entelektüel gündemini belirlerken aynı tarihlerde Batıda Papa VIII. Gregorius veya İmparator IV. Henry neler yazmıştı?

 

Biz örnekleri artıralım. 

İbni Sina tıbbın ana konularını beş bölümde incelediği “el-Kanun Fi’t-Tıb” adlı eserini yazarken Batıda tıbba dair neler yazılıyordu, neler tartışılıyordu?

XIII. yüzyıl sonlarında İbni Haldun ünlü Mukaddime’sini telif ederken Batının ilmi gündemi neydi?

Fatih döneminde İstanbul’da Hacazade ile Hatıpzade “tehafüt” tartışırken aynı tarihlerde Batıda neler yazılıyor neler konuşuluyordu?

Veya İtalya’da Pico Della Mirandola 1480’lerde, Rönesansın ve Hümanizmin manifestosu olacak ünlü “İnsanın Değeri Üzerine Söylev”i kaleme alırken Müslüman dünyanın gündemi neydi?

XVII. yüzyıl sonlarında Isaac Newton onlarca buluşa imza atarken ve bunları kitaplaştırırken Osmanlı ulemasının gündemi neydi?

Konuyla ilgili pek çok kitap yazıldığı bilinen bir husustur.

Fuat Sezgin’in Bilim Tarihi Sohbetleri, Thomas Bauer’in Neden İslam’ın Orta Çağı Yoktur, Mehmet Bayraktar’ın İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi ile akademisyen bir kurul tarafından yazılan Bilim Tarihi Kılavuzu eserleri benim ilk aklıma gelenler.

Burada, Doğu ve Batıyı mukayese etmiş olması açısından, hem kronolojik hem de buluş ve yapıtları karşılaştırdığı için son kitabı ilgi duyanlara tavsiye ederim. 1. baskısı Nobel Yayın Dağıtım tarafından Aralık 2001’de yapılmış.

 Bu iki medeniyete ait buluş ve yapıtların karşılaştırmalı zamandizinini bir grafik şekline getirdiğimizde son 1300 yılın büyük fotoğrafını görme imkânına kavuşuruz.

Miladi 8. yüzyıldan 1122’de Hâzini isimli bilginin hidrostatik ve mekanikle ilgili çalışmalarına kadar Müslüman Doğu, ilerleme grafiğinde açık ara önde görünmektedir. Bu tarihten itibaren Batı atağa geçer. Ama Nasuriddin et-Tûsî’nin Meraga’da kurduğu Rasathane (1259) dönüm noktası olur. Artık bayrak Batı uygarlığının eline geçmiştir. Bu dönemden sonra ilerleme grafiğinde Müslüman Doğu hep aşağı yönlü bir seyir izlerken Batı yukarı bir ivmeyle yoluna devam etmiştir. 

 

1259’dan Orta Çağ’ın sonlarına dek (1453) Müslüman Doğu’da üretilen bilgi ve buluşlar artık bireysel gayret ve yeteneklerin ürünü konumundadır. İznik Medreselerinin ilk baş müderrisi Davud-u Kayseri, gezegen bilimci İbn Şatır, tıp bilgini Celaleddin Hızır Hacı Paşa, zoolog Demîrî, sosyolog İbn Haldun, Semerkant Rasathanesini kuran Uluğ Bey ve Ali Kuşçu gibi isimler hep bu kabildendir. 

 

1450’den yani Gutenberg’in basım makinasını icadından sonra Batı uygarlığında 30 yıllık bir durgunluk dönemi göze çarpıyor. Grafik bu dönemde yön değiştiriyor. Bunda hiç şüphesiz İstanbul’un Fethi(1453) önemli rol oynuyor. 

 

1480 ve sonrası durum paralel bir seyir takip ediyor. Bir tarafta Leonardo da Vinci, Peurbach, Peter Henlein, Kopernik ve Servetus gibi isimler, diğer tarafta da İbn Sinan, Piri Reis, Matrakçı Nasuh, Battani ve Takuyiddin gibi bilginler üretmeye, buluş yapmaya devam ediyor.

 

1585’de ölen Taküyiddin benim görebildiğim kadarıyla Müslüman Doğunun son büyük bilginidir. Artık bundan sonra Batı, Galile, Kepler, Bruno, Descartes, Fransis Bacon, Pierre de Fermat, Pascal, Huygens, Newton, Edmund Halley, Fahrenheit, Leonhard Euler, Benjamin Franklin, Kant, James Watt, Lavoisier ve diğer bilginlerle tüm doğa bilimlerinde açık ara öne geçiyor. Bu yazdıklarım 1800’e kadar kabaca bir seçkidir.

 

Buradaki can alıcı soru şudur: Uygarlık bayrağının hangi burçta dalgalanacağını belirleyen temel etkenler nelerdir?

Şüphesiz buna cevap olarak pek çok madde yazılabilir. 

Ama başa ne yazmak gerekir derseniz, “özgür düşünce” derim. 

 

Biz, Piri Reis’leri, Molla Lütfi’leri idam sehpasına çıkarırken Batıdaki özgürlük taraftarları engizisyon vahşetini yenmişti. Batıda da “vicdan özgürlüğü bir şeytan öğretisidir” diyenler vardı. Ama onların karşısında her ne pahasına olursa olsun “hakikati aramak ve onu kendi düşündüğü gibi ifade etmek asla suç olamaz” diyen yiğit insanlar daha çoktu. 

Özgürlüğün ilk tadı acıydı. 

Ama artık vazgeçemezlerdi. 

Büyük bedeller ödediler. 

Şimdi büyük oranda onun meyvelerini topluyorlar.