Göktan Ay


Bir akademisyeni rektör yapmaya iten sebep, hizmet aşkı mı?

Yükseköğretim Kurulu yine 10’u aşkın üniversite için rektör aday başvuru ilanına çıktı. Daha önce de yazmıştık, gereksiz bir uygulama devam ediyor.


Yükseköğretim Kurulu yine 10’u aşkın üniversite için rektör aday başvuru ilanına çıktı. Daha önce de yazmıştık, gereksiz bir uygulama devam ediyor. 

YÖK; komisyonlar oluşturuyor, mülakat yapıyor, ilk önce 3  kişilik (atanmazsa), 15 gün sonra 3 kişilik liste gönderiyor ve yine atama olmazsa, başvuranlar kadük oluyor ve Sn. Cumhurbaşkanımız, istediği kişiyi dışardan-içerden atıyor. 

“O zaman başvuranlara yazık değil mi?

Komisyondakilere yazık değil mi?

YÖK’e yazık değil mi?” soruları hava da kalıyor.

O zaman, teklifim YÖK başvuranları listeler, doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na gönderir ve atama yapılır. Böylece YÖK’de gereksiz zaman kaybı yerine –Dekan ataması gibi- kendi işleri ile ilgilenir.

Ortalama 50 akademisyenin başvurduğu rektörlüklerde, adayların Sn. Cumhurbaşkanı ve çevresini, Bakanları, YÖK Başkanı ve üyelerini, HSYK üyelerini vb. araya koyduklarını biliyoruz. Herkesin bir yakını var, “belki olur” görüşü hakim. Tabii ki bir de aday olayım, ismim duyulsun, belki başka bir görev kısmet olur” görüşünü de yabana atmamak gerek. Çünkü, MV aday adaylarının Ak Parti tarafından değerlendirildiği de biliniyor.

Asıl amacı araştırmak, yayın yapmak, ülkede iz bırakmak vb. olan bir akademisyen Rektör olmak için neden başvurur?

Bu ülke/üniversiteye hizmet aşkı mıdır? 

Sanmıyoruz, öyle olsa çoğu ikinci dönemi göremiyor ya da usulsüzlüklerden görevden alınıyor.

Atanmak için ters takla atan bazı akademisyenler, atandıktan sonra nobranlaşıyor ve atayanı da mahcup duruma düşürebiliyor. (Örneklerini de gördük çok şükür!)

Demek ki; 

“Farklılık yaratmak.

Maddi bakımdan daha elverişli şartlara ulaşmak.

Hava atmak.

Kendini göstermek, kabul ettirmek vb.” nedenleri sayılabilir.

1/ Akademisyenin  asıl işi; bilim/sanat üretme, eğitim kalitesini artırma ve bağlı olduğu üniversitenin gelişimine katkı sunmaktır.

2/ Rektörlük, makamda öğrenilmeyecek kadar ciddi bir bilgi (2547 sy.kan. gibi) ve  yönetim istemektedir. İTA amiri olmak büyük sorumlulutur.

3/ Üniversitenin vizyonunu-misyonunu bilmeyen, üniversitede uzun  zamandır görev yapmayan kişilerden (mesela eski MV) rektör olamaz, olmamalıdır…

4/ Rektör, mutlaka üniversite içinden olmalı, üniversitenin hedeflerini gerçekleştirmede vizyoner bir rol oynamalıdır. (Doğumu o il diye, yıllarca başka üniversitede çalışmış bir akademisyen rektör olmamalıdır) 

5/ Üniversite, sadece bilgi ve bilimin/sanatın üretildiği yerler değil; etik, adalet ve hoşgörünün yaşatıldığı yerlerdir. Mobbing, taciz, intihal vb. olduğu ya da affedildiği yer üniversite değildir. 

5/ Rektör; sadece iyi bir yönetici değil, aynı zamanda çalışanı ödüllendirici, akademisyenleri birleştirici bir kişidir. 

6/ Rektör; şahıs/biat kültürüne değil, kurum kültürüne sahip olmalı, sevgi-saygı dolu ve şeffaf yönetimle, bir iletişim gücü olmalıdır.

7/Rektör; sadece akademisyenlerin değil, çalışanlarının ve öğrencilerinin, verimlilik, iş odaklılık ve karşılıklı saygı anlayışını da özümsemelidir. 

8/ Rektör, güçlü bir ekip kurmalı, Genel Sekreter’i akademisyenlerden değil, bağlı olduğu birimden seçmeli, yönetimde ve kararlarda devamlılığın korunmasına dikkat etmelidir.  

9/ Rektör; (büyükşehirler hariç)  bulundukları illerde STK ve Oda’larla iletişim içinde olmalı, ortak projeler yaparak bölgesel kalkınmaya destek vermelidir. 

10/ Rektör, önce kendi ve yönetimi ile örnek olmalı; etik, ahlak ve hukuk ilkelerine bağlı bir yönetim anlayışıyla üniversiteyi yönetmeli ve üniversiteyi dışarda layıkıyla  temsil etmelidir. 

Elbette, bizim insanımız; “o rektörlük yapıyorsa ben haydi haydi yaparım”, “bu özellikleri ben zaten taşıyorum”, “benden iyisini mi bulacaklar”, “ilk 3 kişilik listeye kesin girerim” vb. özgüvenle hareket edeceklerdir.

Bakalım, bu son açıklanan üniversitelere kaç rektör adayı başvuracak?