İrfan Sönmez


BİRLİĞE ÇAĞRI

Bahçeli’nin Öcalan’ı meclise çağırması, kritik bir dönemin eşiğinde olduğumuzu gösteriyor.


Bahçeli’nin Öcalan’ı meclise çağırması, kritik bir dönemin eşiğinde olduğumuzu gösteriyor.

Mecliste konuşma yapmayı Öcalan’ın dayattığına hiç şüphem yok. Çünkü, Çözüm sürecinde de buna benzer talepleri olmuş, uzlaşma sağlanırsa cezaevinde değil başka bir ortamda açıklama yapacağını söylemişti. Yurt dışında basılan HDP milletvekilleri ile Apo’nun görüşme tutanaklarını içeren “İmralı Notlarında” bu ayrıntıların tamamı var. Benim “Kayıp barış” isimli kitabımda da, isteyen  Oslo ve Çözüm süreçlerinin içeriklerini bulabilir.

Çözüm süreci ile bugün devreye sokulmak istenen çürüme ve dağılma sürecinin ortak yönleri, ikisinde de Erdoğan’ın istek ve hırslarının merkezde olmasıdır.

Çözüm Sürecinde iktidar PKK’ya istediklerini verecek, HDP’de Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yapacaktı.

Kavala, “buna evet demeyin Türkiye’yi diktatörlüğe götürür” diye Apo’ya haber gönderince, süreç neticelenmemişti.  Hatırlanacağı üzere Demirtaş, grup toplantısında üç defa, “ seni CB yapmayacağız” diyerek  Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına hayır demiş, buna Suruç’ta iki polisin şehit edilmesi de eklenince her şey bitmişti.

Şimdi yine pazarlıkların merkezinde anayasanın değiştirilmesi, Erdoğan’ın ölünceye kadar CB yapılması var. Terörü sonlandırmakla  tekrar CB olmanın ne alakası var demeyin, pazarlıklar ne yazık ki kişisel istekler etrafında dönüyor.  Nitekim bir süre önce Erdoğan’ın eski TKP’li baş danışmanı Mehmet Uçum “Erdoğan bir dönem daha CB olmalı” demişti.

Bahçeli’nin çağrısından sonra nedense tepkiler daha çok Apo’nun mecliste konuşması üzerinde toplandı. Halbuki daha önemli olan –Apo ve DEM ile- hangi konularda anlaşmaya varıldığıdır. Öcalan çözüm sürecinde,” devlet kuruyorum, anayasa yapıyorum” diyerek İmralı’ya gelen HDP milletvekillerine hava atıyordu. Ana dille eğitim olmazsa olmazımızdır,Suriye kırmızı çizgimizdir oraya dokunamazsınız” diyordu. Yetkilerin belediyelere devrini, yani devlet içinde devletçikler olmasını istiyordu. Bunlardan herhangi biri üzerinde anlaşılmaya varılması demek devlet ve milletin birliğine veda etmek demektir. Anayasanın  3. Maddesi, “Türkiye ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür” der. Bu madde anayasada durdukça, ne Türkçe dışında eğitim, ne de yetki devri yoluyla özerklik olabilir. Şunu unutmamak lazım, Yunanistan, Sırbistan ve Girit’i biz özerklik vererek kaybettik, önce özerklik aldılar sonra da bağımsızlıklarını alarak Osmanlı’dan ayrıldılar. 

Meclis başkanı Numan Kurtulmuş birkaç gün önce anayasanın 3. Maddesinin değiştirilmesi gerektiğini söyledi.Belli ki, Öcalan’la varılan anlaşma 3. maddenin değiştirilmesini gerektiriyor. Tepkiler yoğunlaşınca her zaman yaptıkları gibi –yanlış anlaşıldım, öyle demedim, böyle dedim” diyerek geri adım attı. Bir ileri bir geri siyaseti AKP ve Erdoğan’ın yıllardır uyguladığı bir siyaset biçimi. Önce bir kişi konuşturularak toplumun tepkileri ve nabzı ölçülüyor. Ardından  o politika ya  buzdolabına konuluyor veya servise veriliyor.

Devletin bir bütün olarak devam edip etmeyeceğini, toplumun duyarlılığı ve bu ülkenin vatanseverlerinin tepkisi, mücadelesi tayin edecek. Parçalı ve örgütsüz tepkilerle bu süreci durdurmak mümkün değil. Apo’nun talebinin Bahçeli’nin talebiymiş gibi sunmalarının sebebi milliyetçilerin tepkilerini azaltmak içindi. 

Bahçeli’nin son on yıllık siyaseti onun –milliyetçilik- çerçevesi içine yerleştirilemeyeceğini  gösteriyor.Aydın Ünal’ın attığı Twitten sonra gidip Erdoğan’a teslim olmuştur.  Şimdi herkese fedakarlık düşüyor: sn Dervişoğlu,Sn.Uysal,Sn Erbakan, Sn.Karamollaoğlu, Sn. sn.Özdağ, sn Destici, sn.Çayır,  Sn.Ağıralioğlu ve bu süreçten rahatsız olan her partili vatandaşımız ortak bir stratejide bir araya gelmelidir. Milli devleti akamete uğratacak bu AKP/Bahçeli ve Apo ortak yapımına karşı toplumu seferber etmek milletin önünde yürüyenlerin görevidir. İhtilafları bir tarafa bırakıp birlik olmanın zamanı gelmedi mi?