Kadınlara ait hemen her özel günün ardında bir hüzün hikayesi vardır. Bugünün ardında da, ülkelerindeki diktatörlüğe karşı özgürlük mücadelesi veren Mirabal Kardeşler olarak bilinen üç kız kardeşin uğradığı politik şiddet vardır. Kelebekler olarak da bilinen bu kız kardeşlerin 25 Kasım 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde tecavüz edilerek acımasızca katledilmesi, Birleşmiş Milletlerin 1999 yılında bugünü “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan etmesine ilham kaynağı olmuştur.
Ancak acıdır ki kadına yönelik şiddet günümüzde de büyük bir artışla devam etmektedir.
Dünyada her üç kadından biri, ailede, sokakta, işyerinde şiddete uğruyor. Türkiye’de ise bu oran %38’dir. Kolombiya ve Kosta Rika gibi ülkelerin dahi önündeyiz. OECD ülkeleri arasında ise 1. sıradayız.
Birleşmiş Milletler (BM) bu küresel sorunla ilgili 2015 yılında 16 günlük ‘Dünyayı Turuncuya Boya (Orange The World) aktivizmi başlatmıştır. 0 günden beri tüm dünyada 25 Kasım ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ ile 10 Aralık ‘Dünya İnsan Hakları Günü’ arasındaki 16 gün boyunca bu konuda farkındalık çalışmaları yapılmaktadır. 2017 yılına gelindiğinde BM raporu ile; dünyada bir yılda 87 bin kadının, kadına şiddete kurban gittiği tespit edilmiştir. Bunun üzerine BM 2018 yılında, kadına yönelik şiddete karşı hak savunucuları etrafında ‘Birleşin’ kampanyası başlatmıştır. Ancak 2021 yılına gelindiğinde şiddete kurban giden kadın sayısının ancak yılda 81 bine düşürülebildiği görülmüştür.
Kadına yönelik şiddet kompleks ve karmaşık bir sorundur ancak çözülemeyecek bir sorun değildir. Bir sorunun nasıl oluşturulduğu esasında onun nasıl çözülebileceğini de gösteren bir şeydir. Kadına şiddetin politik, psikolojik, sosyolojik, ekonomik vs. birçok nedeni olmakla birlikte, temel nedeni tarihsel süreçte kadın ve erkekler arasında doğmuş olan cinsiyet eşitsizliğidir. Bu durum inkar edilerek, şiddetin sebebi üçüncü nedenlere bağlanarak bu sorun çözülemez.
Bir toplumda şiddetin varlığından daha ciddi olan tehdit, şiddeti sürdüren nedenlere karşı akılcı ve gerçekçi politikalarla mücadele edilmemesidir.
BM Kalkınma Programı’nın son Toplumsal Cinsiyet Sosyal Normları Endeksi (GSNI) raporuna göre; hala dünyada insanların %25’inin erkeklerin eşlerini dövmesini meşru gördüğünü göstermektedir. Ve bu oran Türkiye'de %75’in üzerindedir.
Ülkemizde bu geleneksel ön kabulleri düzeltecek bir şeyler yapılmadığı gibi, iktidarın şiddete karşı gösterdiği duyarsızlık nedeniyle kadına yönelik şiddet gittikçe artmaktadır. Anıt sayaç verilerine göre; ülkemizde son 23 günde 26 kadının öldürülmüştür. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre son 1 yılda ise, 194’ü şüpheli ölüm olmak üzere, 465 kadın öldürülmüştür.
Bu gidişata şiddetle itiraz ediyoruz! Kadına yönelik şiddet insan hakları ihlalidir. Böyle bir yılı da kabul etmiyoruz, böyle bir Türkiye Yüzyılını da..!
Siyasal otorite, devletin kuruluş amacının öncelikle insanların yaşam hakkını korumak olduğunu bilmeli ve ona uygun hareket etmelidir.
Ülkemizde, ikide bir çıkartılan örtülü aflarla suçlular affedilmekte; insanlığın en büyük suçu olan cinayet suçu failleri dahi ıslah edilmeden topluma salıverilmektedir.
İktidar kadınların yaşam hakkını koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çekilme kararı verdiğinde daha iyisini yapacağını taahhüt ettiği halde, şu an Cumhur İttifakı ortaklarınca 6284 sayılı yasa da, tartışılır hale getirilmiştir.
Toplumdaki şiddeti ve şiddetin nedenlerini doğru şekilde dikkate almayan politik söylemler ve hatalı yargı kararları ne yazık ki ülkemizde kadına yönelik şiddeti sistematikleştirmiştir.
Kadınların yaşam hakkı hiçbir partinin oy hesabına kurban edilemez.
Kadın hakları partiler üstü bir konudur.
Nüfusun yarısını teşkil eden kadınlarımız güçlendirilmediği taktirde sürdürülebilir bir kalkınmayı sağlayamayacağımız unutulmamalıdır.
Gelecek Partisi olarak bizler, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesi ile; bu sorunla etkin şekilde mücadele edeceğimizden kuşku duyulmamasını ifade ederek, şiddetin son bulduğu, kadınların siyasetten, ekonomiye, bürokrasiden sanata, spora kadar toplumun her alanında eşit koşullarda var olduğu bir gelecek inşa etmeye kararlı olduğumuzu belirtiyoruz.