Osman Özbaş


Çanakkale Savaşları ve Truva

Çanakkale Savaşları Türk ve Avrupa tarihi için çok önemlidir; ama dünya tarihi için de çok önemlidir!.. Bu farkın önemi nedir?


Çanakkale Savaşları Türk ve Avrupa tarihi için çok önemlidir; ama dünya tarihi için de çok önemlidir!.. Bu farkın önemi nedir?

Bu savaştaki başarı kader mücadelelerimizden biri olmuşsa bunun nedeni, Selahattin Eyyübilerin çağa damgasını vuran etkileri gibi; Pers İmparatorluğu’nda Kuşeyri gibi; ya da İtalya’ya saldıran Anibal’ ın, o dönemdeki Roma Birliğini sağlayıcı önemi gibi; Büyük İskender ya da Cengiz Han gibi, çağın –çok- ötesine ulaşan destanlara kaynaklık etmesinden gelmektedir;

Yani Çanakkale Destanı, ‘medeniyet izleri’  açısından geleceğin çok ötesine uzanan etkileri vardır.

Bu ne demek?

Şu demek: Bu savaşta emperyalistler kazansaydı, Türk Dünyası fikri üzerinde, binlerce yıldan süzülen kadim kültüründeki ‘bağımsızlık’ ruhuna çok büyük bir darbe indirecekti. Bu kadar kesin konuşmak doğru mu, derseniz; doğruluğunda ısrar ederiz, çünkü, düşman çıkartma güçleri Askerlerimizi çiğneseydi bugün Anadolu’ nun tarihi Haçlılara göre yazılacaktı… Biliyoruz, çünkü buna benzer bir örnek çok uzun yıllar öncesinde de yaşanmıştı:

Truva’da!

Truva Savaşını anlatan destan, Homeros’ un İlyada kitabında vardır. Bu eser çok önemli bir eserdir; insanlığın en önemli kültür miraslarından biridir. Ayrıca Batı medeniyetinin en önemli ‘estetik bilinç’ kaynaklarından biridir…

Bu savaş, Troyalılarla Akhalılar arasında geçer;  Anadolu ile Atina-Eski Yunan arasındaki günümüzdeki Batı dünyasının ‘medeniyet’ temelini oluşturan mücadelesi olarak anlayanlar vardır. Hatta buna göre denilebilir ki, hikâyenin ilerleyişinde sanki Batı lehine bir ‘propaganda’ olduğu bile söylenir;

Anlatalım;

Destanda Akhalıların (Batı’ nın)‘birleşik güçlerinin’ sayısı ayrıntılı bir şekilde verilir; mesela kitapta İşgalci Ordularını sayması 295 dize tutar; Troya’ya yardım eden kuvvetlerin sayıldığı dize 60’ tır. Bu sayısal farkın bir nedeni, belki de destan dilden-dile aktarılırken Batı’ nın, sonraki yüzyıllarda işlerine gelmeyen bölümleri çıkartmış olması ihtimalidir;

Başka bir ayrıntı, destanda Akha ve Troya Tanrıları bile farklı karakterde zikredilir; biri iyi –güçlüdür, mesela Poseidon; diğeri ‘Apollo’ dur.

Kudret açısından da Kralların iddiaları ve güçleri farklıdır; mesela Akhalıların başındaki Mykene Kralı Agamemnon, dünyayı yönetme iddiasını belirleyen efsanevi bir öneme sahiptir; elindeki altın asası soyunun gücünü gösterdiği kadar gelecekteki iktidar kudretini de simgeler…

Bu destan niye önemlidir? Çünkü bugün bile İlyada destanında Eski Yunan’ ın yaşama ideallerini temsil eden –mitolojik- gücün baskın karakterini görebiliriz. Örneğin Batı dünyasında bazı dinsel metin ve düşüncelerinde Mesih ile ilişkilendirilen;  insanlığın gelişim aşamalarındaki MİSTİK bir dönüm noktası olarak kabul edilen ‘Kıyamet Savaşı’, biraz da doğu-batı medeniyeti üzerinden çatışmalı bir büyük rekabete sahne olacağından;

Tıpkı Truva Savaşı’na benzer ‘yeni bir  dünya düzeniyle’ ilişkilendirirler. Zihniyetlerdeki çok tehlikeli bir ayrışmadır bu;

Çünkü böyle bir tarih algısı; böyle bir estetik-kültür anlayışı üzerinden, ‘medeniyet-çatışması;’ Batı-Doğu diye ruhani bir yön tercihiyle çekişen ‘üstünlük duygusu;’ gelecek için büyük bir risktir!..

Çok kısa özet veriyoruz, buraya kadar vurguladığımız kültürlerarası ‘ayrımcılığı’ kışkırtan, ‘Medeniyetler Çatışması’ nın tarihi kavşak noktalarıdır;

Önce bir konunun altını çizelim; medeniyet dediğiniz şey cin şişesinden çıkan bir ‘simya’ değildir; medeniyet dediğimiz şey, kapalı sisteme bire-bir bağlı bir ‘değer’ değildir!.. Bir süreçtir, tarihi bir yürüyüştür; Medeniyet ‘sahipliği’ mutlak değildir, din-dil farkı da tanımaz; tanımak –anlamak isteyene kendini kapatan bir sır değildir… Böyle olduğu içindir ki mesela Pisagor olmasaydı İbn-i Arabi kendi çalışmalarını geliştiremezdi; Platonculuk, ‘gerçekliği’ yorumlamada Gazali’ ye yardımcı olmasaydı felsefe bu kadar gelişemezdi. Bunun gibi Ortaçağ’daki İslam coğrafyasında Eski Yunan eserleri üzerinde nasıl çalışılmışsa, Avrupa’ya bu bilgilerin iletilmesi de Müslümanların katkılarıyla mümkün olabilmiştir.

Medeniyet, bu sürecin içindeki insan ideallerindeki özgürlük, hak ve bilinç düzeyindeki artıya dönüştükçe bir anlam ifade eder.

Bunlar mühim şeylerdir.

Yani medeniyet, sadece ‘teknik yanıyla’ ele alınırsa eksiktir; insanın insana kulluğunu ‘şirin gösteren;’ başka halklar ve insanlar üstünde kendi egemenliğini baskı-zulümle dayatan sistemler, ne kadar göz boyarsa boyasın, sonuçta, Mehmet Akif’ in ‘tek dişi kalmış canavar’ sözüyle ifade ettiği vicdani ve imanî özden yoksundur.

İşte Çanakkale Savaşı ve sonrasındaki Anadolu Türklüğünün amacı, bağımsızlık fikrinin temeli, asıl bu ‘medeniyet ışığının’  topraklarımızda parlamasıydı! Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade etiği ‘muassır medeniyet seviyesi,’ bu irfan, bu bilinç üzerinden Anadolu’ya tekrar kazandırmak üzerinden söylenmiş bir idealdir.

Çanakkale savaşı;

Tıpkı, Selahattin Eyyübilerin çağa damgasını vuran etkileri gibi; Pers İmparatorluğu’nda Kuşeyri gibi; ya da İtalya’ya saldıran Anibal’ ın, o dönemdeki Roma Birliğini sağlayıcı önemi gibi; Türk Kültürünün tarihi kökenleriyle bağlarını tekrar kuran destansı bir liderliğin özetidir.