CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel partinin 38. Olağan Kurultay’ ında genel başkan seçildi; öncelikle demokratik hayatımıza hayırlı olması dileğiyle kendilerini kutlarız.
Demokrasilerde iktidarın denetimi, farklı fikirlerin kamuoyunda tartışılması önemlidir. Her partinin amacı iktidar olmaktır; son olağan kurultayda da CHP 'de yeni bir siyasal rota ve başarı hikayesi ihtiyacı ‘değişim’ ile karşılığını bulmuştur.
Bu değişimin temelinde, Özgür Özel’in adaylık sürecinde üstünde durduğu şekliyle parti kadroları ve delege yapısının daha katılımcı ve gençlere yer veren tutumu dikkat çekicidir.
Gerçekten de son yirmi yıldır yeni üyelerin sayısı pek azdır; oysa ki iktidar adayısınız, halkın yönetime karşı bir alternatif arayışının somut ifadesi ana muhalefet partisine teveccühün artması olmalıydı.
Demek siyaset ve kamu kitle yönetiminde sorunlar vardı. Üstelik son seçimde beklenilen oy alınamayınca ‘Büyük Üzüntü’ olarak adlandırılan hayal kırıklığı yaşandı.
Bunca yılın seçim başarısızlığı elbette ilk önce parti üst kadrolarının sorumluluğunu içerir ve hiç olmazsa 5-7 yıl vekillik yapanları ve onları sıralamaya koyanların kenara ayrılması, mevkilerini gençlere bırakması veya parti liderliğinin yeni bir yönetim ve siyaset anlayışını kurgulaması gerekir…
Bu durumda bir siyasal parti için normal olan, yeni kadroların ve liderliğin başa geçmesidir. Bu değişim ihtiyacı CHP’ de karşılık bulmuş görünüyor.
Tabii öncelikle CHP daha ilkeli bir siyasal duruş vaadiyle kamuoyuna kendilerini anlatacaktır…
İktidarın otoriterleşme ve halkta da apolitikleşme eğilimi artmıştır. İlginç olan fakirleşme ve siyasal kutuplaşma artmasına rağmen seçimlerde iktidar değişimi olmamıştır.
İşte en başta ana muhalefetin iktidar değişimi amaçlaması yanında, kendini de değişimin bir parçası olarak yenilemesi gerekmektedir…
Bu konuda birçok tartışma alanı vardır; mesela fikir ve ideolojik tanımlamalarının rejim güvenliğiyle ayrıştırılması (kanun devleti); çok kültürlülük ve cinsiyet temelli insan hakları konumu (Sivil toplum); ‘geleneksel’ sosyo- kültürel anlayışın içinde milliyetçiliğin ‘beka’ tehdit algısı (Ulusal kimlik); burjuvazi ahlakının yeterince gelişmemesi (Sınıfsal yapı). Sivil toplum dayanışmasını güçlendirecek kurumsal yapıların eksikliği (medya, sendikasızlaştırma); fırsat eşitliği ve adalet teminatının yeterince güçlenememesi.
Biraz daha detaya inelim;
Anayasal güvence ile KHK (Kanun Hükmünde Kararname) usullerinde kamusal riskler ve ‘sosyal fayda’ dengesindeki takdir konuları (Rejim konusu);
Eğitim modeli ve yeni istihdam kanallarında özellikle genç nüfusun bilgi kaynaklarına erişim ve ücretlerin satınalma değerinin arttırılması;
Üretim anlayışının hem teknik hem de organizasyonel (şirket yapıları) ile desteklenen inovasyonlara uygun adil piyasa koşulları ve ticaret hukukunun geliştirilememesi (Fikri mülkiyet hakları); gayrimenkul kazançlarının vergilendirilmesi (İmar rantı) ve sermaye birikim metotlarında verimlilik ile rekabet şartlarının milli gelire etkisi (piyasa rantı);
Yönetimde şeffaflık ve denetim işlerliğinin yeterince sorgulanamaması (Güçler ayrılığı);
Bürokraside liyakat ve uluslararası ilişkilerde devlet aklı geleneğinin kadim kültürümüzle ilişkisi…
Ve daha birçok şey yazabiliriz.
Belki bu konularda eski ve yeni birçok parti liderliği kamuoyuna açıklamalar yapmış da olabilir; ama kamu iletişiminde yerelden başlayarak halkın eğilimleri ile parti politikasının inandırıcılığı önem kazanıyor.
O nedenle partilerimizin de demokratikleşmesi, tepeden inme aday belirlemeyle ‘şu-şu adaya oy vereceksiniz, ben yaptım-oldu’ diyerek sürekli halkın karşısına emrivakiyle çıkmalarına da sınırlama getirilmesi gerektiği de düşünülebilir…
Düşünülmelidir.
Kısaca CHP dahil, partilerimizde yerelden demokratikleşme olmalı; çevreden bilinen adaylar önce kendi hemşerisinin karşısına açık alınla çıkabilme beratıyla parti kademelerin yükselebilmelidir.
Kadrolarınızla ve politikalarınızı belirlerken vaatlerinizle ‘samimi’ olmamayı unutmadan!..