Ulaş Salih Özdemir


CÜRUF

Cüruf çelik ve demiri eritmek için ateşe tuttuğunuzda ortaya çıkan hafif ağırlığı olan metalimsi atık maddelere denir.


Cüruf çelik ve demiri eritmek için ateşe tuttuğunuzda ortaya çıkan hafif ağırlığı olan metalimsi atık maddelere denir.

Çelikten, demirden az bir ateşi görünce kopup ayrılır bu madenimsi metal.

Bu minvalde bir yazıyı okurken aklıma geldi.

Evet bu cüruf ne kadar çok insan dünyasına benziyor.

Hayatımız,

 Etrafımız,

Eşimiz, 

Dostumuz,

 İş dünyamızda ne kadar çok cürufçuklar var değil mi?

Garip bir paradoks.

Benim, senin, hepimizin dünyası da bu cüruf özelliği gösteren pek çok adamcıklarla dolu.

İmtihana (ateşe) tutulmayı versin.

En ufak bir sarsıntıda.

Çelikten ve demirden adamların yanından ilk fırsatta ayrılan cüruf tabiatlı boş zerzevatlar olduğunu üzülerek görüyoruz.

Cüruf gibi maddenin saf halinden ayrılıp boş bir araziye dökülen metalimsiler.

Artık onlar ne demir nede çelik vazifesi yapabilirler.

Artık iş işten geçmiştir.

Ateşe tutulduğunda elmas ve kömür ruhlular ayrılmıştır.

Demirden ve çelikten ruha sahipler her zaman için değerlidirler.

Bir süreliğine bir kenara çekilseler de, gözden uzak olsalar da altın ve elmas her zaman altın ve elmastır.

Başka bir ifade ile altın yere düşme ile pul olmaz.

Siz siz olun zorluğu, badireyi, başka bir ifade ile imtihanı görünce saf değiştirenlerden olmayın.

Hemen yere düşer düşmez ile eleştiren.

Ben demiştim diyen.

Böyle olmaz ama diye gevrek gevrek konuşanlar olur.

Olsun zaten.

Bu size daha fazla güç versin.

Ayağa kalktığınızda daha inançlı kalkın.

İnsanın künyesi cüruflardan yazılmasın Alimallah.

PİÇ

"Ömer Seyfettin asker bir yazardır, İstiklal savaşında birçok cephede savaşmıştır. Filistin cephesinde olan hatırasını okuyalım:

"Almanların yenilmesiyle savaş bitmiş mütareke imzalanmıştı Filistin’den çekiliyorduk bir kaç arkadaş subayla karşı tarafın subaylarıyla çekilme işlerini görüşmek için görüşmeye gittik. Karşı tarafta Fransız üniformalı bir subay bana sık sık bakıyor gözünü benden ayırmıyordu. Ben buna bir mana veremiyordum.

Fransız subay yerinden kalkıp bana doğru geldi ve nasılsın Ömer Seyfettin dedi. Beni nerden tanıyorsun ben bir yüzbaşıyım öyle tanınacak kadar üst düzey bir kumandan değilim dedim.

Ömer ben seninle İstanbul da askerî lisede beraber okudum ben falancayım deyince hayretler içinde baktım hatırladım. Hep dini Kur'an-ı eleştiren Osmanlıyı devamlı kötüleyen vatan bayrak sevgisi olmayan bir öğrenci idi amma yine de Fransız subayı olması normal değildi.
Peki, nasıl böyle oldun dedim.

Dedi ki: Ne zaman bir savaş olsa Türkler galip gelse içimde üzüntü oluyordu. Türkler kaybetse zarar görse içimde bir sevinç oluyordu, çoğu zaman kendimi ayıplıyor neden böyleyim diyordum. Bir gün Anneme ısrarla bunun sebebini sordum.

- Dayanamayacağım anlatayım dedi. İstanbul hastanesinde görevli bir Fransız doktor vardı hastaneye gidip gelirken onunla birlikte oldum ve sen o Fransız doktorun oğlusun babanın bundan haberi olmadı, şimdi sen öğrendin dedi.

Zaten babam zannettiğim çoktan ölmüştü. O hastaneye gittim şu tarihte burada çalışmış şimdi Fransa’ya dönmüş olan şu isimli doktorun adresi var mı dedim, adresi verdiler. Fransa’ya gittim babamı buldum. Olanları, Annemin sözlerini söyledim. Her şeyi unutmadım, anneni gerçekten sevmiştim dedi ve beni kabul edip nüfusuna yazdırdı. Fransız okullarında eğitimimi tamamladım ve gördüğün gibi bir Fransız subayı olarak karşındayım Ömer Seyfettin dedi.

Şimdi ben milletini bayrağını dinini eleştirenleri gördükçe acaba onlar da böyle piç mi diye düşünüyorum.???

Ömer Seyfettin