İrfan Sönmez


DEM PARTİLİ BELEDİYELER VE İKTİDARIN SUSKUNLUĞU

Terörle mücadele, bölücülükle mücadele ile birlikte yapıldığında bir anlam taşır.


Terörle mücadele, bölücülükle mücadele ile birlikte yapıldığında bir anlam taşır. Çünkü terörü besleyen fikri zemin, bölücülüktür. Önce bunun yanlışlığının, imkansızlığının gösterilmesi gerekir. "Bu ülke bölünmez" düşüncesi yerleşmedikçe, -umutlar- muhafaza edilir. Amaca ulaşma hayali umutları canlı tutar, çatışmanın uzamasına neden olur. Umutları kırmanın yolu, kararlılık ve terörle mücadelenin siyasi/fikri mücadeleyle birlikte yürütülmesidir.

Bölücülük ve ayrılıkçılığın sebebi, bazı çevrelerin iddia ettiği ve savunduğu gibi geçmişte yaşanan veya yaşandığı iddia edilen olaylar değildir. Bölücülüğün ana sebebi, etnik milliyetçiliktir. Milliyetçilik, bir devlet ve millet kurma ideolojisidir. Varlığı için  bir sebebe ihtiyacı yoktur. Sebepler, onun bahanesidir.

Etnik ayrılıkçılık, hedefine ulaşmak için her imkanı kullanır. Bazen malzemesini bizzat oluşturur. Ayrışmayı derinleştirecek her yola başvurur.

Daha önce HDP'nin bazı belediyelerine kayyım atanmıştı. Sebep, bu belediye başkanlarının terör örgütü ile ilişkileriydi. Sonradan bu kişilerin çoğu yargılanıp ceza da aldılar.

HDP ve demokrasilerde demokrasiyi yıkma özgürlüğü olmadığını bilmelerine rağmen bazı yazar çizer takımı, bu atamaları eleştirdiler.Kayyım atamalarının demokrasiye aykırı olduğunu söylediler. Aynı çevreler,  on binlerce insanın kanını akıtmış bir örgütle ilişki kurmanın, onun direktiflerine göre hareket etmenin demokrasinin hangi kriterine uygun olduğu hususunda tek laf etmediler. Şiddetle demokrasinin bir arada olamayacağını ifade edemediler. Bazıları bölücü olduğu için, diğer bazıları devletten intikam almak için nerede bir şer örgütü varsa onun yanında durdular.

Şimdi HDP yok ama aynı yolun yolcusu DEM var.

Kayyım atamalarından şikayet eden bir parti- bundan gerçekten şikayetçiyse- adaylarını ona göre seçer. Örgütle işbirliği yapan kişileri aday yapmaz.Yasal çerçevede kalmaya çalışır. DEM ise, tam aksini yaptı. Örgütle paralel düşünen ne kadar militan unsur varsa siyasete taşıdı. Bu bilinçli bir tercihti, amaç seçim almak değil, iktidarı zorlayarak kayyım atanmasını sağlamak ve destekçisi topluma dönerek," bize siyaset yaptırmıyorlar, Kürtlere tahammül edemiyorlar," diyerek kışkırtıcılık yapmak. Örgütler yalandan, istismardan beslenir. DEM Parti de bunu yapıyor.

Anayasaya göre bu ülkenin dili Türkçe'dir. İçinde dilin zikredilmediği hiçbir anayasa yoktur. İçinde dilden pek bahsedilmeyen ABD anayasası bile,yakın zamanda  ulusal dil olarak İngilizceyi metne dahil etmiştir. Toplumda her dil konuşulabilir, ama devletle vatandaş arasındaki ilişki Türkçe üzerinden kurulur.Dil birliği milletin birliğidir.

 Diyarbakır ve bazı DEM Partili belediyeler bu Anayasal ilkeyi ve birliğimizin teminatını yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Valilik yollara Belediyenin yazdığı yazıları düzeltiyor, gece Belediye ekipleri değiştiriyor. Bu bir meydan okuyuş. Daha önce de, bazı belediyeler Türk bayrağını kaldırmış, bazıları İstiklal marşını okumayı reddetmişti. 

Geçmişte kayyım atamalarına yönelik yoğun eleştirilerin iktidarı etkilemiş olduğu görünüyor. Devleti tanımayan ve bunu pervasızca ilan eden bir partinin belediye başkanlarının tecavüzlerine suskun kalmak demokratlık değildir.Demokrasinin imkanları, devleti yıkmak, yasaları çiğnemek, birlik ve bütünlüğümüze kast etmek için kullanılamaz. 

Dil meselesi bir varoluş, yok oluş meselesidir. Dickhof'un ifadesiyle: dil toplumu mümkün kılan bir şeydir.Bu tür tecavüzlere alışmak  veya suskun kalmak,daha beterlerinin gündeme gelmesine yol açar. Demokrasi bir bölünme özgürlüğü değil, farklarımızla birlikte bir arada yaşama düzenidir. Bunu yok etmeye çalışanlara taviz vermek,  yasaları uygulamamak devleti de demokrasiyi de yok eder.  Ayrılıkçı ihanetin tuzağına düşmeden, yapılan yanlışlar vatandaşa anlatılarak, bu meydan okuyuşun cevabı verilmelidir.