Namık Açıkgöz


DEPREM SOSYOLOJİSİ VE ÜNİVERSİTELERİN UZAKTAN ÖĞRETİMİ MESELESİ

Deprem, sadece fiziksel bir olay değil, aynı zamanda sosyolojik ve ekonomik sonuçları olan bir olgudur.


Deprem, sadece fiziksel bir olay değil, aynı zamanda sosyolojik ve ekonomik sonuçları olan bir olgudur.

Yer kürenin ve kayaçların hareketliliği, fayların kırılması, çökmeler, yerleşim merkezlerinde büyük tahribat ve hepsinden de öte can kayıpları, bir fizik olayının sonucudur ama yaşanan deprem sarsıntısından sonra, olayın sosyo-ekonomik boyutu devreye girer.

Allah göstermesin; bir felaket yaşanır ama arkada bıraktığı etkiler uzun yıllar devam eder. Deprem anlık bir olgu olarak yaşanır geçer. Keşke bilim adamları, depremi önceden haber veren sistem kurabilseler veya deprem yaşanması muhtemel alanlarda önceden müdahale ve kontrolü sağlasalar da, bu büyük acılar yaşanmasa!... Fakat yaşanıyor işte.

İnsanlığın en çok uğraştığı meselelerden biri de deprem sonrasıdır. Arama-kurtarma çalışmaları, barınma ve beslenme, sağlık, giyim kuşam… Hele bir de kış mevsimi ise, buna ısınmayı da dâhil etmek gerek…

6 Şubat günü Kahramanmaraş ve Hatay’da yaşanan depremde, büyük acılar yaşandı ve maalesef can kaybı da çok büyük. Enkazdan çıkarılamayan naaşlar var... Belki canlarını kaybettiği bile bilinmeyen insanlar var ve onlar “kayıp” başlığıyla sadece birer sayı olarak kalacaklar hatıralarda. Ne acı!...

Deprem bölgesinde, deprem sonrası devlet tarafından pek çok tedbirler alındı. STK’lar ve bireysel gayretlerle de yara hızla sarılmaya başlandı. Milletimiz büyük bir dayanışma şuuruyla deprem bölgesine sadece dualarını göndermediler, aynî veya nakdî yardımları da akıttılar. Bu durum, büyük millet olma şuurumuzun çok güzel bir göstergesidir.

ÇADIR KENTLER KİMLERE HİTAP EDİYOR? 

ŞEHİRLİLERE Mİ KÖYLÜLERE Mİ?

Her şey en güzel haliyle yapılmaya çalışılırken, “çadır kentler” konusunda ve depremzedelerin korunaklı yerlere yerleştirilmesi hususunda öngörülerin olmadığı anlaşıldı.

Hızla kurulmaya başlanan ve büyük oranda başarılı da olan çadır kentlerin, adı üzerinde bir “kent” yapılanması olduğu ve köylülerin de buralarda toplanması veya başka şehirlere göçmeleri planlandı ama köylüler ne çadır kentlere göçtüler ve ne de başka illerdeki Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarına!... Çünkü evleri yıkılsa da can kayıpları yaşasalar da köylülerin terk edemeyecekleri hayvanları ve toprakları vardı. Şayet çadır kentlere taşınırlarsa, ne hayvanlarına bakabilecekler ve ne de toprakla uğraşabileceklerdi. Budama, sürme, çapalama ve ilaçlamanın şart olduğu bitkiler, bakılmazsa, meyve veremezlerdi. Aynı şekilde dikilmiş veya dikilecek olan sebzelere bakım olmazsa köylünün ekonomisi yok olur. Bu yüzden o köylüler ne çadır kentlere taşınırlar ve ne de başka illerdeki KYK yurtlarına!... Bunun için, yapılması gereken, evleri yıkılan köylülere, çadır verilmeli ve her biri kendi arazisinin ve hayvanının başında bulundurulacak şekilde tedbirler alınmalıdır. 

Köy yerinde kalanlar, tabii ihtiyaçlarını öyle veya böyle karşılarlar. En sıkışık anda bile beslenme başta olmak üzere tabii ihtiyaçlarını kendileri giderebilirler. En büyük ihtiyaçları sağlık alanında olur; o da yoğun olmaz.  Bu yüzden deprem sonrası tedbirleri alırken, köyün tabii gerçekliklerini göz önünde bulundurarak hareket etmek lazım.

KYK YURTLARINDAKİ ŞEHİRLİLER

Şehirlilerin tamamına yakını ya esnaftır veya işçi de olsa memur da olsa maaşlı insanlardır ve düzenli gelirleri vardır; hayatlarını bu delire göre tanzim etmişlerdir. Depremden zarar gördüklerinde, günlük yaşayışlarıyla ilgili hiçbir pratikleri olmadığı için hayatlarını idame ettirmek üzere devletin desteğine ihtiyaç duyarlar. Bu son derece tabiidir ve normaldir de…

İşte bu düzenli geliri olan insanları bir başka şehirdeki KYK yurtlarına yerleştirmek, ilk şokun atlatılması için iyi düşünülmüş bir uygulama olmuştur ama bu insanların 15 metrekarelik odalarda, koridorlardaki banyo ve tuvaletleri kullanarak uzun süre kalmaları beklenemez. Bu aileler ve bireyler, buralarda bir süre kalacak ve en kısa zamanda kendi çözümünü üretecektir. Böylece KYK yurtları, benim tahminime göre Mart ortasında veya Nisan başında boşalacaktır. En azından, yurtlarda az sayıda insan kalacağından, onlara yeni çözümler üretilebilecektir.

İNTERNET YOKSA UZAKTAN ÖĞRETİM NASIL OLACAK?

Muhtemelen KYK yurtları Mart ortasından itibaren boşalacağından, öğrencilerin yurtlara dönmesi sağlanabilir. Eğitim-öğretim için yeni düzenlemeler yapılması biraz vakit alacağından, iyi hesaplanıp ona göre şartlar ayarlanırsa, yüz yüze eğitim öğretime Nisan ortası veya Mayıs başında başlanabilir. O zamana kadar uzaktan öğretim ile çözüm üretilmiş gibi görünse de, deprem bölgesindeki % 15’lik oranda bulunan öğrencilerin sağlıklı ve nitelikli internet ulaşımlarının olacağını zannetmiyorum. Bu oran, dolaylı etkilenmelerle % 25’e kadar çıkabilir. Değil %25 oranında, 1 kişinin bile eğitim-öğretim hakkını kullanamaması, devlet için büyük zaaftır. % 25’lik oran da bizi ciddi ciddi düşündürmeli ve uygulanabilir tedbirler almaya sevk etmelidir. Bugünlerde, gençlerin “İnternet yok; uzaktan eğitim alamıyoruz!...” feryatlarını duymaya başlarız. Onun için uzaktan öğretim macerasını pek büyütmeden yeni tedbirler almalıyız. Eğitim-öğretimi Mayıs-Haziran aylarında ve “yoğunlaştırılmış eğitim-öğretim” olarak gerçekleştirebiliriz. Tedbirlerimizi buna göre alırsak, sosyal çalkalanmalara da fırsat vermeyiz.

Haydi Türkiye!...

Sen bunu da atlatırsın!...