Pataloji bir hastalık durumudur, bu hastalık sadece bireyler ve toplumlar için tehdit içermez, bu hastalıklı durum benzer şekilde kurumlar içinde geçerlidir.
Devletlerin uluslararası ilişkilerinde kabul edilmiş kuralları, işleyiş biçimleri vardır, devletleri yöneten iradeler bu işleyiş ve kuralların dışına çıkma eğilimi gösterdiğinde ve kural dışına çıktığında hastalık bünyede bozulmaya sebep olmuş, hastalık baş göstermiş demektir.
Uluslararası ilişkilerin yanısıra devletler bu patolojik/hastalıklı duruma yakalanır ve yönettiği topluma karşı, kabul edilmiş hukuk normlarını uymaktan kaçınır ve toplumuna zarar vermeye başlar.
Devleti yönetenlerin zamsn zaman rutin dışına çıkabileceği savı, yönetenler açısından hukuksuz işlerini meşrulaştırma arayışı olarak değerlendirilmelidir.
Bu çaba daha çok içeride “düzen karşıtlığı” ve dışarıda egemenlik haklarımıza saldırı niyetine bağlı olarak düşmanlaştırmayla gerçekleşir.
1648 yılında devletlerin elde ettiği hükümranlık hakkı imzalanan Westphalia Antlaşması, Avrupa tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır ve antlaşma Kutsal Roma İmparatorluğu'ndaki Otuz Yıl Savaşları ile İspanya ve Hollanda Cumhuriyeti arasındaki Seksen Yıl Savaşları'nın sonunu işaret etmektedir.
Devletleri yönetenler zaman zaman yaptıkları hukuk dışılık, hesap vermezlik, denetlenebilir olmaktan kaçmak için bu yolllara başvurmakta ve maalesef bu patolojik/hastalıklı durumdan istifade yolunu tercih etmekte ve böylece devlet eşkiya veya mafya gibi davranma imtiyazına sahip olacağına inanmaktadır.
Bu durum devletin sınırlarının dışına çıkmasıdır ve bu patolojik/hadtalıklı durum ve çürüme böyle böyle meşrulaştırılmaktadır.
Hastalık büyüdükçe ülke insanın başına gelecek felaketlerde aynı oranda büyümektedir.
Birinci dünya savaşı ve özellikle ikinci dünya savaşı Almanyası ile lideri Hitler bu durumu açıklayan ibretlik bir örnektir.
Böylesi durumlarda bölgesel ve uluslararası dengeleyici güçler barış, huzur ve adaletin korunması için devreye girmelidir.
Ve bu yapılar esasen bu amaca yönelik kurulmuştur.
İnsanlık, bu kurum ve kuruluşlar görevlerini yapmada etkisiz ve yetersiz kalırsa hastalıkla malul yöneticilerinin alacağı kararlar neticesinde çıkabilecek savaşlarla uğraşmak zorunda kalacaktır.
Dünyamızda meydana gelen savaşlar, bu hastalığa yakalanmış, kendi gücüne ve aklına tapınan ve toplumlarınında kendisine tapınmasını isteyen, kendilerini Tanrı kral zanneden manyakların toplumlarıns ve ülkelere verdiği zararlar ortadadır.
Hatta bu zararlar sadece kendi toplumlarıyla da sınırlı kalmamıştır.
Devletlerin hükümranlık hakları gibi gayet meşru tutumları kesinlikle, barışı zorlayan, varlıklarını ispat etmek için çılgınlıklar yapmaya eğilimli yöneticilerden uzak tutulmalıdır.
İnsanlık bunun yolunu bulmalı milletlerde duygu durumlarını okşayan ve kışkırtan karizmatik liderlerden uzak durmalıdır.