Göktan Ay


Diyanet, “bizi biz yapan” değerlerimize sahip çıkıyor mu?

Diyanet’in 23 Aralık 2022 tarihli Cuma hutbesi yine tartışmaları getirdi. Hutbenin başlığı; “BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLERE SAHİP ÇIKALIM”


Diyanet’in 23 Aralık 2022 tarihli Cuma hutbesi yine tartışmaları getirdi. Hutbenin başlığı; “BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLERE SAHİP ÇIKALIM”

Muhterem/Kıymetli  Müslümanlar/Müminler! Bir kısa hutbede farklı dil kullanmak e derece doru bilemedim. 

Diyanet: “Yüce dinimiz İslam’ın hedefi, Kur’an ve sünnet çerçevesinde bir Müslüman kimliği inşa etmektir. Bu kimliği inşa ederken de İslam’ın temel ölçüsü, Allah Resûlü (s.a.s) ile hayat bulan ahlaki ilkelerdir. Bu ilkelerle vücut bulan İslam kültür ve medeniyetidir. ……”

“Müslümanlar, kulluktan sosyal hayata, giyim kuşamdan yeme içmeye kadar her alanda bu değerlere sahip çıktığında inançlarını ve kültürlerini muhafaza etmişlerdir. Çağ kapatıp çağ açan medeniyetler kurmuşlar, ilim ve bilimde, kültür, sanat ve edebiyatta bütün insanlara önder ve örnek olmuşlardır.”

“Ancak Müslümanlar, ne zaman kendi inanç ve değerlerinden uzaklaşıp yabancı kültürlerin etkisi altına girmişler, işte o zaman kimlik ve aidiyetlerini kaybetmişlerdir.”

AY: Ne zaman?

Hangi Müslüman ülke(ler) kastediliyor?

Kimlik ve aidiyetlerini kaybedenler kim(ler)?

Değerli Müminler

Diyanet: “Ahlaki değerlerin, örf ve adetlerin bozulmaya başladığı, kültürel yabancılaşmanın hızla arttığı bir dönemde yaşıyoruz.”

AY: Bu dönem derken, 21 yıllık iktidar mı kastediliyor?

Muhafazakar, milliyetçi ve sürekli din söylemli bir iktidarda bu bozulma nasıl olmuş?

Bozulanlara örnekler verilebilir mi?

İktidara ağır bir suçlama olmamış mı?

Diyanet: “Bu kültürel yozlaşmalardan birisi de yılbaşı kutlamalarıdır. Oysaki yılbaşı adı altında yapılan eğlencelerin, bu eğlencelerde yer alan sembolik figürlerin, çam ağaçlarının kesilmesinin tarihimizle, kültürümüzle hiçbir alakası yoktur.”

AY: Yılbaşı kutlamaları yozlaşma örneği mi? 

İnsanların yeni yıla girerken özel bir hazırlık yapması, umutla yeni yıldan beklentilerini söylemesi yozlaşma mı? 

O zaman yaş günleri de yozlaşma sayılabilir. Üstelik, bu eğlenceleri muhafazakar bütün TV’ler yapıyor. Onun yerine; “İslam’da israf haramdır. Yılbaşı diye, gidip sakın ağaçları kesmeyin (kesen yoktur da), kendinizi kaybetmeyin, yemeyeceğiniz yemekler yapmayın, dileğinizi Allah’tan dileyin, ne gelirse Allah’dandır v.b.” söylemler daha doğru olmaz mıydı? Sonra da “Diyanet tartışılıyor, biz buna izin vermeyiz” deniyor. 

2023’e girerken bile aynı konular tartışılıyor. Yeni Türkiye bunları aşmalıdır…

Diyanet: “Yüce dinimiz İslam, bütün kötülüklerin anası olan alkolü, ocakları söndüren, cinayetlerin işlenmesine sebep olan kumarı haram kılmıştır. Kumarın farklı bir çeşidi olan piyango, toto, loto ve bütün şans oyunları da dinimizce haramdır, günahtır.”

AY: İslam’da; alkol ve  kumar haramdır.

Ancak, Osmanlı Padişahlarının bile içtikleri kayıtlarda mevcuttur.

Ülke insanımız da alkolü sever, kendi de üretir, ama tehlikeli bir durum varsa gizlice içer…Anadolu’da; “Adam gibi iç”, ”İçmesini bilmeyen ağzına alkol almamalı”,  “Alkol çözüm değil, derdin kendisidir”, “Sigara içiyorsam sebebi var, alkol alıyorsam nedeni var, bana ne dersen de bitmez bu sevgi”, “Sigara hem ağzınızın hem de sağlığınızın tadını bozar”, “Alkol ve sigara ile mutluluk olsaydı dünya cennet olurdu”, “Parasını el alır dumanını yel alır zararı sana kalır”

Kumar da öyle.. Ailelerin dağılmasının en önemli sebebidir. Kısaca; İçki, kumar ve uyuşturucu insanları kötülüklere sevk etmektedir. Kötü davranışlar, kötü arkadaş çevreleri, özenme, yeltenme, alışma gibi durumlar içki, kumar ve uyuşturucunun yerleşimine müsait durumlardır. 

O zaman Diyanet’in, buna karşı “yasak, haram demekten” başka bir görevi, uygulaması yok mudur? 

“Ben söylerim, gerisini millet düşünsün” demek aymazlıktır.

Siyasi parti üyeleri bile bu yasakları paylaşırken, başkalarının uymasını isterler.. Kendileri özgürdür. Günümüzde Ak Parti dahil, her partide içki içen, kumar oynayan v.b. kişiler vardır ve menfaat için gizlenmektedir. Ankara bunları hep bilir, ama kimse kimseyi ifşa etmez, gizli bir mutabakat sürer gider…

Ayrıca, bu ve benzeri konularda İlahiyat Fakülteleri ne iş yaparlar? 

Sadece kendisine gelen öğrenciler mi onların muhatabıdır. Seminerler, toplantılar neden yapılmaz? 

Neden Diyanet ile İlahiyat Fakülteleri Anlaşamaz?

Diyanet; “Öyleyse, bizi biz yapan, bizi ayakta tutan ve en güçlü sığınağımız olan değerlerimize sımsıkı sarılalım. İnancımız, tarihimiz ve kültürümüzle bağdaşmayan batıl örf, adet ve gelenekleri hayatımıza yansıtmayalım. İnancımızın ve karakterimizin şekillendiği ailemizi, göz aydınlığı çocuklarımızı, milletimizin umudu gençlerimizi milli ve manevi değerlerimizle buluşturalım. Yabancı kültürlerin esiri olmamaları için hep birlikte gayret gösterelim.”

AY: Bu paragraf görev savmak değil mi?

Yine, “yansıtmayalım”, “gayret gösterelim” denilerek millete sorumluluk verilmiyor mu? Bu ne kurnazlık!

İnsanları “Milli ve manevi değerlerimizle” buluşturacak kurumlar yok mu? Millet kendi kendine mi buluşacak, yoksa cemaatlere mi gidecek?

Batıl örf, adet ve gelenekleri farkında olsak da, olmasak da kültürümüzün, yaşayışımızın, gelenek ve göreneklerimizin içine girmiştir ve günümüzde bu davranışlar batıl olarak nitelendirilse bile, kökenleri araştırıldığında hemen hepsi manaya bürünmektedir. Diyanetin bu konuda hangi çalışması vardır?

Diyanet; “Unutmayalım ki hiçbir millet bir başka toplumun değerleriyle yükselemez. Kültürüne yabancılaşan bir toplum, medeniyet inşa edemez. Tarihini bilmeyenler geleceklerini sağlam bir zemine oturtamaz.”

AY: Türklerin değerleri: “Kahramanlık, yurtseverlik, mertlik, dindarlık, kanaatkârlık, tutumluluk, toprağa bağlılık, konukseverlik, saygı ve hürmet, hayırseverlik, hoşgörülülük, namus ve şereflilik, ciddilik ve ağırbaşlılık, alçakgönüllülük ve iç temizlik”,

Toplumsal değerleri; “Sevgi-saygı, hoşgörü, özgürlük, adalet-eşitlik, kardeşlik, yardımlaşma, doğruluk, çalışkanlık, misafirperverlik, şefkat ve merhamet sahibi olmak ve kültürel mirasa sahip çıkmak”, 

Kültürel değerleri; “Geçmişten günümüze kuşaktan kuşağa taşıdığımız değerlerin tümü millî kültürümüzün yapı taşlarıdır. Mimari ve sanat eserlerimiz, şarkılar, türküler, hikâyeler, yiyecek ve içecekler, geleneksel kıyafetler, halk oyunları, edebi eserler ve inançlar.”

Bu değerler, bildiğimiz kadarıyla ülkemizde değer yitirmeden devam ediyor. Ama; kuralsız, dilden dile, kulaktan kulağa, meşk usulüyle günümüze gelmiştir. Üniversitelerimiz bu konularda yoğun çalışıyor. O nedenle, başka toplumun değerleriyle inşa eden bir kesim gözükmemektedir. Ancak, kurallar silsilesi derseniz AB normları gereklidir. Bu da kesinlikle yozlaşma, yabancılaşma demek değildir.

Sade bir vatandaş olarak doğru mu düşünüyorum?