Göktan Ay


Dur Bakalım! Akademisyenler Psikopat Değildir…

Kişilik bozukluğu olan bir kişi tedavi arasa bile, modern tıp hala tedavi seçeneklerinden yoksundur.


İlgili sitede bir yazı yayımlandı.

https://www.akademikakil.com/akademisyenler-psikopat-mi/hulyayucel/

Yorumlarım şöyle;

AKADEMİKAKIL: “Akademisyen kime denir? Akademisyenler, Yükseköğretim kurumlarında bilimsel araştırmalar yapan, eserler üreten ve çalışmalarıyla alanına ve nihayetinde topluma katkıda bulunan kişilerdir. Akademisyenin öğretme yeteneği olur; öğrenme merakı, azmi ve heyecanı olur; araştırma ve yazabilme becerisi kesinlikle olmalıdır. Akademisyen zaman yönetimini iyi bilir; iş birliğine açık olur ve özgündür. İyi bir akademisyen; çalışma arkadaşlarının, arkasından yetişmekte olan genç meslektaşlarının ve nihayetinde Ülkesinin gelişmesinden haz duyar. Akademisyen bilim ve ilim insanıdır. Evrensel yani adildir.  

AY: Evet, akademisyen için çok doğru sözlerdi…Çünkü, artık bu anlayışta akademisyen sayısı çok azaldı. Bu özellikleri hayatına yansıtan akademisyenler nerdeyse “dışlanan, ötekileştirilen, görev verilmeyen, lisansüstü dersleri verilmeyen, idari göreve getirilmeyen” akademisyenler oldu.

Çünkü; yağdanlık, etik ihlali, mobbing, yağmacılık vb. bilim-sanat alanında geçerli oldu. Bunun sebebi de, yukardan aşağı etik olmayan, liyakatsiz kişilerin idareci olarak görevlendirilmeleri oldu. A

Ayrıca yazıda sürekli bilim-ilim ikilemesi yazılmış. Malum kurumlarımızda 100’ü aşkın sanat kuruluşu var. Dolayısıyla bilim- sanat ikilemesi geçerli oldu.

AKADEMİKAKIL: Bunun için, Mehmet Akif Ersoy’un “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu. Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu.” sözlerini iliklerine kadar hisseder.

AY: Evet, ama hissederdi…Çünkü, bırakın Dicle’yi, sempozyum haberini aynı odadaki arkadaşına duyurmayan, arkadaşına sahip çıkmayan vb. akademisyenler çoğaldı.

AKADEMİKAKIL:  Mesleki amaçlarından biri -ki bence en önemlisi- ardından gelecek bilim insanlarını yetiştirmektir ve bu gaye ile insanların hayatlarına dokunma gayretinde olur, boynuzun kulağı geçmesine izin verir ve örnek insandır. İşten kaçmaz, aksine işe koşar, hayatını ilim yolunda değerlendirir. Ehhh! Nihayetinde “Akademisyen” olmak ta kolay değildir!

AY: Evet, akademisyenlerin görevi bilim-sanat insanı yetiştirmektir. Ancak, artık boynuzun kulağını geçmesine izin vermez, başarılı kişi hep engellenir, gerekirse ceza verilir. Elbette akademisyen olmak çok zordur. Bir hayatı şekillendirmek, hayatını ona göre programlamak, gelecek her türlü engele vb. karşı hazırlıklı olmak gerekir

AKADEMİKAKIL: Literatürde Akademisyenler tarafından çocukların, hastaların vd. psikopatlığının araştırıldığı çalışmalar mevcuttur. Ancak hem Türkçe hem de İngilizce olarak araştırmalarımda, “Akademisyenler Psikopat mı!” konulu bir çalışmaya rastlamadım!

Vikipedi’de Psikopati; manipülatif, duygusal yönden acımasız kişilik yapıları için kullanılan bir ifadedir. Kalıcı antisosyal davranış, bozulmuş empati ve sınırsız cesurca bencil özellikler ile karakterizedir. Türk Dil Kurumu’nun Türkçe sözlüğünde ise psikopat, dengesiz hareketler yapan ve ruh hastası kimseler için kullanılan bir kelimedir.

Bu yazımı en çok akademisyenler ve onların öğrencileri okuyacaklardır. Öyleyse başlığı okuduklarında soruma kolaylıkla verebilecekleri bir yanıtları olmuştur. Litvanya, Portekiz, Kalifornia ve İtalya’daki meslektaşlarıma sordum. “Kesinlikle” “Büyük bir çoğunluğu” ve “Ben hariç” cevapları aldım. Akademik çevresi olanlar “Evet, akademisyenler psikopat” demektedirler.

26 yıllık akademik hayatımda karşılaştığım modeller ve maruziyetlerim beni bu soruyu sormaya itti.

“Ders anlatmayacağım?” diyen ya da “Bölümsel değil, bireysel takılmak istiyorum!” davranışlarında bulunan Akademisyen olamaz. Hele ki toplumumuzda son zamanlarda çığrından çıkan “şikayet” kişilik bozukluğu davranış elbisesini kendine yakıştıran akademisyenler, konunun muattabı iş arkadaşları ile sorunu çözmek için zeytin dalı uzatmak yerine, yüzüne gülüp arkasından konuşma, üst mercilere sözlü ve hatta yazılı şikayet etme, mağduru oynayıp “mobbing” e uğradığını beyan etme davranışları sergilemektedirler. Repertuarlarına gülümseme ve selamlaşma davranışlarını sokmayıp, iş arkadaşları ve öğrencileri ile sağlamaları gereken iletişimden yoksundurlar.

Öğrencisi ile ya da hocası / iş arkadaşı ile itişen akademisyen olamaz! Saygı, edep ya Hu! Akademisyen intikam almaz, düzgünce işine bakar!

Akademisyenlik bir sevdadır, yaşam tarzıdır. 7/24’tür, mesaisi olmaz. Örneğin, danışmanlığını yürüttüğü öğrencisine ya da idareci bir hocasına “Akşam 6.00’dan sonra ya da Pazar günü bana mesaj atamazsın” demez.

Kendi yayınının, gönderdiği derginin hakemleri tarafından hızlıca değerlendirilmesi beklentisinde olan akademisyen kendine hakemlik gönderildiğinde mesajı görmezden geliyor, hakemliği kabul etse de zamanında raporunu sisteme yüklemiyor, editör tarafından hatırlatıldığında ise uzatma istiyor, derken yokuşa sürüyor! Bu örnek, Psikopat tanımına uygun bir davranış değil midir!

Psikopat davranışlarının pek çok nedeni olabilir, ancak akademisyenler araştıran bireyler olarak öncelikle aynayı kendilerine çevirip kendilerini merak etmeli, kişisel yolculuklarında evrilmelidirler. Akademisyenlerin kendi sorunlarını farkedip iyileşmek için çaba sarfetmeleri ve deneyimlerinden yola çıkarak çevrelerini aydınlatmaları beklenir.

“Üniversiteler, vefalı, sevgi dolu, birlikte başarma arzusu olan insanlara takım çalışması ruhunu kazandıran, birbirinin akademik unvanı için var gücüyle çalışan insanların  güzel dostluklar kurduğu aynı zamanda hiyerarşik bir kültürün getirdiği saygınlığın ayrıcalığının hissedildiği bir ortamdır.”

AY: Bu bölümde yazılanların bir kısmına katılıyorum. Her zaman şunu söyledim. 

1/ Üniversiteye akademisyen olmak için başvuran ve sınavları kazanan her kişiye (Arş.Gör./Öğr.Gör.) Kişisel Karakter Analizi yapılmalı ve göreve başladıktan sonra her 10 yılda bir tekrarlanmalıdır. Analizde 70 puanı tutturamayan kişi akademisyen yapılmamalıdır.

2/ Üniversiteye akademisyen olmak için başvuran ve sınavları kazanan her kişiye (Arş.Gör./Öğr.Gör.) 2547 disiplin suçları ile mobbig, taciz, intihal, yağmacılık vb. içeren bir metin okutulup, okudum deyip imzalatılmalı bir nüshası da kendisine verilmelidir. Özellikle son 4 yanlışı yapan akademisyenlikten uzaklaştırılmalıdır. 

Yazının ana başlığı olan “Akademisyenler Psikopat mı!” konusuna gelince:

Yazı konuyu tam olarak vurgulamamış.

“Psikopat kişilik özellikleri nelerdir?” diye araştırdığımızda; “Varoluş biçimlerinde hiçbir yanlışlık görmez, verdikleri kararlar ya da bu kararların sonuçlarından ötürü sorumluluk duymazlar ve reddederler. Benmerkezcidirler, kendi duygusal durumlarına göre akıllarına estiği gibi davranırlar. Psikopatlar otoriteden nefret eder ve kendilerini genelde kuralların üstünde görürler.” açıklaması geliyor. Ki, bunu akademisyenlere söylemek çok yanlış olacaktır.

TDK’ya göre Psikopati; “uyumsuz kişilik özellikleri ile kümelenmiş bir bozukluktur: yetersiz duygusal tepkiler, empati eksikliği, zayıf davranış kontrolü, antisosyal sapkınlıklar ve kriminal davranışlarla sonuçlanan nöropsikiyatrik bir bozukluktur. Psikopatlar, işlenen suçların büyük bir oranından sorumludur.” Yine bu tanımı da akademisyenlere indirgemek doğru olmayacaktır.

Yazarın Vikipedi’den aldığı bölüm; 

Psikopati (Psikopatlık); “Çekici, manipülatif, duygusal yönden acımasız ve suç işleme potansiyeline sahip kişilik yapıları için kullanılır. Bazen sosyopati ile eş anlamlı olarak kabul edilen psikopati, kalıcı antisosyal davranış, bozulmuş empati ve pişmanlık ve cesursınırsız ve bencil özellikler ile karakterize edilir. Tarih boyunca sadece kısmen örtüşen ve bazen çelişkili olabilen farklı psikopati kavramları kullanılmıştır.” 

Bu açıklamadan da; “Pazar günü bana mesaj atamazsın” diyen, arkadaşını şikayet eden, zamanında raporu göndermeyen vb. akademisyenleri psikopat olduğu söylenemez.

SONUÇ: Yazarın belirtiği, örnek verdiği konular, akademisyenin “kişilik karakter ve davranış bozukluğundan” meydana gelmektedir. 

Kişilik bozuklukları; genetik, nörobiyolojik, gelişimsel ve çevresel etkenlerin karşılıklı etkileşimleri ve bir araya gelmeleri sonucu ortaya çıkmaktadır. 

Aile içi ilişkiler ve toplumsal çevrenin de önemli etkileri vardır. 

Kişilik bozukluğu olan bir kişi tedavi arasa bile, modern tıp hala tedavi seçeneklerinden yoksundur. 

Şu anda herhangi bir kişilik bozukluğunu tedavi etmek için onaylanmış bir ilaç yoktur ancak kişilik bozukluğu olan kişilerde yaygın olarak görülen anksiyete ve depresyon semptomlarına yardımcı olabilecek ilaçlar vardır.