Suriyeliler yıllardır çok büyük acılar yaşadı. Sadece evlerini değil, onurlarını, hayallerini ve sevdiklerini kaybetti. Kimi Esad"ın zulmü altında can verdi, kimi göç yollarında hayatını kaybetti. Bir milyon insanın katledildiği, milyonlarca insanın evlerinden sürüldüğü bu zulüm nihayet dün sona erdi. Dünyada yaşanan onca insan hakkı ihlalleri karşısında bu gelişme içimizi ısıttı, sadece Suriyeliler adına değil, insan hakları adına bir umut oldu…
ESAD KAÇTI
Bombardımanlarla harabeye dönen şehirler, işkenceyle doldurulan cezaevleri, kimyasal silahlarla katledilen insanlar, asitle eritilen cesetler… Bunlar, bir diktatörün gücünü korumak için gözünü nasıl karartabileceğinin kanıtı.
Esad kaçtı, 61 yıllık Baas Rejimi çöktü! Bugün Suriye'den umut dolu haberler geliyor. Devrimciler, yıllardır zulmün karanlığında tutsak edilen masumları, kadınları, çocukları, cezaevlerinden kurtarıyor…
Yıllar sonra özgürlüğüne kavuşan o insanların sevinci, hele de idam edilecekleri gün kurtarılan o gençlerin sevinci kesinlikle unutulmayacak karelerden...
SAVAŞ KADINLAR İÇİN CEHENNEMDİR
Savaşların en korkunç yanı yalnızca mermiler ve bombalar değil, aynı zamanda insanlık onuruna yapılan saldırılardır. Suriye'deki iç savaş, kadınları ve çocukları yalnızca silahların değil, insanlık dışı uygulamaların da hedefi haline getirdi. Sednaya Hapishanesi’nden kurtarılan bir kadın esirin şu sözleri, yaşanan trajedinin boyutunu anlatmaya yetiyor aslında; “19 yaşında bekarken tutuklandım, 32 yaşımda çıktım ve çocuklarım var, ancak babalarını bilmiyorum.” Bu sözler, savaşın özellikle de kadınlar için nasıl bir cehennem olduğunu ve insanlık adına ne kadar utanç verici boyutlara ulaşabildiğini gösteriyor. Kadın olmak, dünyanın neresinde olursanız olun veya hangi ortamda olursanız olun erkek olmaya nazaran daha bir zordur. Lakin yıllarca süren bir savaş ortamında kadın olmak ölmekten bile beterdir…
ESAD’IN GİZLİ ZİNDANI SEDYANA
Sednaya, Esad rejiminin zulmünün simgesi olan bir işkence merkeziydi. Burada binlerce masum insan yıllarca hapsedildi, işkence gördü ve sistematik şekilde şiddete maruz bırakıldı. Esad’ın kaçması ve Şam rejiminin düşmesi ile, hapishanedeki tutuklu ve mahkumlar devrimciler tarafından serbest bırakıldı. Şu an yeraltında kilitli hücrelerde bu hapishanede hala 100 binden fazla mahkum olduğu ve havasızlıktan boğulmadan onlara ulaşılmaya çalışıldığı belirtiliyor. Sosyal medyaya yansıyan video ve görüntülerse; tek keli ile, dehşet verici…
YERİN YEDİ KAT ALTI GERÇEKTEN VARMIŞ
Katil Esad’ın, rejime muhalif gördüğü insanlara yıllardır korkunç işkenceler uyguladığı ‘yerin yedi kat altı’ deyimini gerçeğe dönüştürdüğü anlaşılıyor. Kurtarılan esirlerin genel durumu çok kötü. Bazıları hangi yılda olduğunu, nereli olduğunu, nereden geldiğini, neden orada olduğunu dahi hatırlamıyor. ‘Bizi Saddam mı kurtardı ?’ diyenden tutunda, kim olduğunu, ne iş yaptığını, aile bireylerini bile hatırlamayanlar var. Hapishanedeki aletlerden idam edilen esirlerin cesetlerine dahi eziyet edildiği, fazla yer tutmasın diye cesetlerin demir infaz presiyle dümdüz edildiği söyleniyor. Video görüntülerinden, toplu ölüm çukurlarına üst üste atılarak katledilen insanların ölüm anının gülerek ailelerine izletildiği ve kayıt altına alındığı anlaşılıyor.
Bu görüntülerden, Suriye’den Suriyelilerden önce aslında insanlığın göç ettiği net olarak anlaşılıyor. Bunları izlemek acı verici olsa da, asıl suçluyu görmek yerine, ‘Suriyeliler ülkelerini bırakıp kaçtı’ diyenlerin, mülteci sorununu gerçekliğinden kopararak tartışanların, bu sorunu oy devşirme alanı görenlerin bu görüntüleri izlemesi gerektiğini düşünüyorum.
Esad rejiminin yıllardır uyguladığı baskı, zulüm ve şiddet politikaları, sadece Suriye halkını değil, insanlığın vicdanını da derinden yaraladı. Ve en fazla da Türkiye olmak üzere birçok komşu devletinde mülteci akınlarına uğrayarak zarar görmesine yol açtı. Ancak unutmayalım ki, iç savaş ve mültecilik bir halkın başına gelebilecek en kötü şeydir…
ZULUMLE ABAD OLUNMAZ
Geldiğimiz noktada Suriye’de ortaya çıkan görüntüler; adaletin ve insan haklarının korunması için hepimize, zannettiğimizden çok daha büyük görevler düştüğünü bir kez daha ortaya koydu!
Tarihin bize öğrettiği acı gerçeklerden biri; zulümle kurulmuş bir düzenin bir gün mutlaka yıkılacağıdır. Esad bu gerçeği dikkate almış ve halkıyla barışık bir yönetim kurmuş olsaydı, bugün Ortadoğu’ya örnek bir demokrasi olabilirdi. Zulmü seçti, Türkiye’yi dinlemedi ve bugün, bunun bedelini onursuz bir kaçışla ödemek zorunda kaldı. Yarın çok daha ağır şekilde ödeyecek ve ödemelidir…
ESAD REJİMİNİN SUNİ HAYATI
Peki, Esad rejimi bunca insan hakları ihlaline karşın, nasıl oldu da bu kadar uzun süre ayakta kalabildi? Bugün Esad’ın düşüşü kutlanırken, bu zaferin neden yıllar önce gerçekleşmediği sorusu soruluyor. Gazetecilerin bu sorusuna, dönemin başbakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun cevabı oldukça çarpıcı: “2012 yılında Amerika, İsrail’in de çıkarlarını gözeterek, halkıyla barışık bir Suriye yerine zayıf bir Esad’la kırılgan bir Suriye’yi tercih etti. Rusya fiili destek vererek, Amerika ise kimyasal silah kullanmasına rağmen Esad’ı cezalandırmayarak ona hayat alanı açtı.”
Bu açıklama, uluslararası güçlerin çıkar odaklı hesaplarının Suriye halkının özgürlüğünü nasıl geciktirdiğini, yaşam haklarının dünyanın gözleri önünde nasıl ihlal edildiğini açıkça ortaya koyuyor. Esad rejimi, halk desteğini tamamen kaybetmiş bir yönetimdi. Halk tepkisini yıllar önce ortaya koymuş olmasına rağmen, yaşanan onca işkence ve zulümler, kimyasal silah saldırıları bile uluslararası hukukun ve uluslararası toplumun etkili bir müdahalesine yol açmadı. Bu, bölgesel çıkar hesapları yüzünden bilinçli olarak engellendi. Oysa savaşta kazanan taraflar değil, korunamayan değerler ve kaybedilen hayatlar önemlidir!
ULUSLARARASI GÜÇLERİN HESAPLARINA ULUSLARARASI TOPLUM GÖZ YUMDU
Rusya’nın ve Amerika’nın fiili desteği, İsrail’in stratejik tercihleri, Esad’ın zayıf ama yıllarca hüküm süren bir diktatör olarak ayakta kalmasını sağladı. Bu süreçte halk, yalnız bırakıldı; katliamlar, işkenceler ve göç dalgaları devam etti. Sednaya Hapishanesi gibi yerler, Esad rejiminin insanlık suçlarının sembolü haline gelirken, uluslararası toplum, uluslararası güçlerin çıkar odaklı hesapları uğruna devam eden bu zulme senelerce göz yumdu...
Suriye’de yaşananlar, yalnızca bir ulusal trajedi değil, aynı zamanda uluslararası insan hakları sisteminin başarısızlığının bir göstergesidir. En azından bundan sonra, savaşın kurbanları, Alyan bebekler unutulmamalı; insan hakları ihlalleriyle yüzleşilmeli ve sorumluların adalet önünde hesap vermesi sağlanmalıdır.
ADALET VE İNSAN HAKLARININ ÖNEMİ
Suriye’nin bu sancılı sürecinde, yaşananlar sadece ulusal bir trajedi olarak değerlendirilemez. Bu, aynı zamanda insan haklarının, adaletin ve insanlık vicdanının bir sınavıdır. Dolayısıyla insan haklarını korumak, uluslararası ilişkilerde daima uyulması gereken bir öncelik olmalıdır. Zira adalet, bir coğrafyayla sınırlı değildir; o, tüm insanlığın ortak değeridir.
Sednaya’da yıllarca işkence gören o kadınların, çocukların ve masum insanların hikâyeleri insanlığa, adaletin sağlanmasının ne kadar önemli olduğunu hatırlatmalıdır. Ve 19 yaşında esir düşen, tecavüzcülerinin çocuklarını doğuran o kadının hayatı da insanlığın gözlerini açması için bir uyarı olmalıdır.
YENİ DÖNEM SURİYE İÇİN NE GETİRECEK
Bugünü Şam'ın düştüğü gün olarak değil, Suriye halkının özgürlüğüne kavuştuğu gün olarak değerlendirmek gerekiyor. Ve bu ‘Dünya İnsan Hakları Günü’nde yıllardır vatanından mahrum bırakılmış bir halka verilebilecek en güzel hediye olsa gerek. Yeni dönemin neler getireceğini şu an tam olarak bilmek mümkün değil tabi ki ancak Esad’ın düşüşüyle, Suriye halkı bugün yeni bir başlangıç yapma şansı elde etti. Bu başlangıcın yalnızca umut değil, aynı zamanda büyük bir sorumluluk taşıdığı unutulmamalıdır. Suriye için temennimiz; birincisi, toprak bütünlüğünün zarar görmemesidir. İkincisi, insan haklarına dayalı, tüm kesimlerin haklarının korunduğu, adil bir geçiş hükümeti kurularak en kısa sürede demokratik bir anayasal düzene geçilmesidir.
Biz Suriyeliler sorununa, hep insan hakları odaklı bir bakış açısı ile baktık. İnsanlığımızı, merhamet ve vicdanımızı ilk günden beri hiç değiştirmedik. Bu itibarla bugün onlar geri dönüş mutluluğu yaşarken biz aynı zamanda hem mutluluk hem de haklı bir gurur yaşıyoruz. Dileriz hepsi en kısa sürede güvenli ve onurlu bir şekilde vatanlarına geri dönerler. Bu vesileyle, Suriyelilere yönelik ayrımcılık yapmayan, onlara senelerdir hiçbir ülkenin gösteremediği misafirperverliği gösteren tüm vatandaşlarımıza teşekkür ediyor, ‘Dünya İnsan Hakları Günü’nü en içten dileklerimizle kutluyoruz...