Yüksel Durak


GALATASARAY BAYERN MAÇI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER VE HAKEMLER

MİLAT “VAR” - VII


Öncelikle şu tespite ihtiyaç var;

Burası UEFA Şampiyonlar Ligi (UCL). Burası futbolun zirvesi… Burası futbolun kalitede en üst organizasyonu…

Burası özellikle Premier Lig, La Liga ve Bundesliga’nın kalburüstü, deve dişi takımlarının kapışma alanı. Burada, en azından yakın zamanda İspanya, İngiltere ve Almanya’dan başka bir ülkenin takımının şampiyon olması mümkün değil. Belki belki bir İtalyan takımı sürpriz yapabilir.

Değilse Mbappe’li, Neymar’lı, Messi’li PSG olsan olmuyor… Olmadı.

 

Bir de İngiliz Gary Lineker’in veciz söylemiyle futbol; yirmi iki kişiyle oynanan, kuralları basit olan ama sonunda mutlaka Almanların kazandığı bir oyundur.

İngilizler gerek kulüp bazında ve gerekse milli takımlar düzeyinde çok test etti. Son zamanlarda bunu kısmen kırdılar.

Tabii oynayan Alman Bayern olunca iş iki kere zorlaşıyor.

1978 Dünya Kupası’nın etkisiyle olsa gerek ben Arjantin’i severim ama dünyanın futbolda önde gelen iki ülkesi Brezilya ve Almanya’dır. İşte bu Almanlar, Brezilya’ya 7 attılar.

UCL’nin önde gelen üç takımı Real Madrid, Bayern Münih ve Barcelona’dır. İşte bu Bayern Barcelona’ya 8 attı. UCL’nin açık ara en başarılı takımı Real Madrid’e hem Bayern, hem de Dortmund 4 attı.

 

24 EKİM SALI

Ali Sami Yen Spor Kompleksi Rams Park kapalı gişe. Tribünlerde coşku tavan, ambiyans ürkütücü, inanç tam. Rakip, grup maçlarında 36 maçtır yenilmemiş. Üstelik 33’ünü kazanmış. Olsun!

 

Maç başladı, Galatasaray Bayern kalesine “çöktü”. Sanırsın zorluk derecesi biraz daha yüksek bir Ankaragücü maçı oynuyor takım ya da derbinin (GS-BJK) ilk yarısı. 

Almanlar fena halde bunaldı. Oyunu yavaşlatıp tempoyu düşürmeye çalıştı. Koskoca Bayern boşluklara sığındı. Fakat Bayern bu, hatayı bulunca hemen cezayı keser. Kesti de. Hem de moral bozucu bir şekilde. Golü o kadar basitleştirerek atıyorlar ki oyuncu olsan moralin bozulur oyundan düşersin.

Düşmedi bizim çocuklar, aynen devam ettiler. Penaltıyla skoru eşitlediler. 

 

İlk yarı tamamen bizim kontrolümüzde geçti. Bırakın Bayern’i, herhangi bir Alman takımını bile böyle mahkûm görmemiştir kimse. Ben bunca yıldır görmedim.

 

Devre arasında Thomas Tuchel, muhtemelen; ne oluyor çocuklar. Çılgın Türkler karizmayı fena halde çizdi. Olmaz! Çıkın oynayın, lütfen dedi herhalde.

Bayern ikinci devreye daha önde başladı ve topa sahip olma oranında yakaladı Galatasaray’ı. Bu defa korakor bir oyun oynandı. İyi de insandı bizim çocuklar, buna ne kadar dayanabileceklerdi?

25 dakika sürdü, 70’ten sonra gelen ikinci “basit” ve kısmetli Bayern golü maçı bitirdi.

 

Okan Buruk’un ilk 11 tercihine herkes söyleyecek bir şeyler bulabilir. Değişikliklerin geç yapıldığı iddia edilebilir. Ki ben de Mertens haricinde geç olduğunu düşünüyorum. Ama zamanında yapılsaydı “maçı mutlak kazanırdık” diyenlere asla katılmıyorum. Ne olacağını bilemeyiz. Hayat gibidir ya futbol, “mutlak” diye bir şey söz konusu bile değildir.

 

Ön eleme maçlarında büyük eleştirilere maruz kalan Okan Buruk ve Galatasaray, gruptaki 3 maçta göstermiştir ki “Galatasaray bu ligin esas takımlarından biridir.” 

Teşekkürler yönetim… Teşekkürler Okan Buruk… Teşekkürler Büyük Galatasaray…

 

YENİ BİR BAŞLANGIÇ 

1999 yılında UCL’de Galatasaray İngiltere’de Chelsea’ye 1-0 kaybetmişti. Takım, bu maçı Kaleci Taffarel’in kırmızı kartı nedeniyle 60 dakika 10 kişi oynamıştı.

Chelsea bizi zor yenmişti. Öyleyse biz İstanbul’da, 11-11 oyunda bu Chelsea’yi geçer giderdik. Olmadı. İngilizler bize bir hezimet yaşattı ve 5-0 yendi. Skordan öte sahada bir Galatasaray karakteri, duruşu söz konusu bile olamamıştı.

Sonra… Ayağa kalkan Aslan süreci UEFA Şampiyonluğu ile noktalamıştı.

 

Şimdi Dursun Özbek ve yönetimi ve özel bir insan, özellikli bir yönetici Erden Timur ve Okan Buruk ile süreçte sabırlı olunur, bu anlayış, mantalite ve politikalar sürdürülebilir hale getirilirse başarı kaçınılmaz olacaktır.

UCL şampiyonluğu? Hayır, o çok uzun bir yol. Ancak çeyrek final, yarı final ve hatta final sanılandan yakın olabilir.

 

TARAFTAR, TRİBÜNLER

Tek kelime ile muhteşemdi. Teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler…

Kaybedilen maç sonrası bu takımı alkışlamak ve çağırmak muhteşem ötesi…

 

MEDYA VE SOSYAL MEDYA

Matbuatmış önceleri adı… Sonra basın oldu. Televizyonla birlikte sınıflandı; yazılı ve görsel basın denildi. Ardından 80’lerle birlikte medya çıktı ortaya.

Her yer, her köşebaşı medya oldu. Dolayısıyla ortalık “medyacı” doldu. Hem sesleri çok yüksek çıkıyordu bunların.

Hâl böyle olunca gazetecilere -ve spor yazarlarına- ya yer kalmadı ya da sesleri duyulmaz oldu. 

 

Spor yazarı deyince aklıma ilk gelen örnekler Erdoğan Şenay, Necmi Tanyolaç, Hıncal Uluç ve elbette İslam Çuphi gibiler olur. Bu adamlar, maç sonu yazılarında maçın hikâyesini yazardı. Taraflı tarafsız okumaya doyamazdınız.

Şimdilerde harika maç analizleri yapan ve bilgi veren bir avuç genç yazarı saymazsak maç yazısı yazan adam kalmadı dense yeridir. Yazılar tamamen skor endeksli ve hakarete varan eleştirilerle dolu. Bir maç yazısı okunduğunda akla yeni bir fikir ve düşünce gelmiyor. 

 

Okur, “sen yazsana hikâyeyi” diyebilir. Bir maçın hikâyesi stattan yazılabilir. Benim öyle bir şansım yok, ben maçları televizyondan seyrediyorum.

 

Sosyal medya ise akıl deposu. Bütün akıllılar orada. Bütün akıllılar orada olduğu için olsa gerek herkese akıl ve ayar veriyorlar. Eleştiri adı altında bol keseden atıyorlar. Eleştiri adı altında hakaret ediyorlar. Yetmiyor, alenen küfür ediyorlar. Bir de utanmadan “aq” diye bir şey uydurmuşlar. 

 

HAKEM

UCL’nin süper bir organizasyon olması, sadece büyük takımlar ve büyük oyuncuların sahne almasından değil elbette.

Çok iyi bir yönetimi var UEFA’nın.

Bir de bu organizasyona yakışan hakemler…

DAVİDE MASSA… 1981 doğumlu İtalyan.

Serie A hakemi. FIFA hakemi ve UEFA elit kategori hakemi.

Benzerleri gibi. Eğitimi, bilgi, birikim ve tecrübesi ve yetkisi çerçevesinde “buranın tek hâkimi benim” diyor adeta. Sahadaki takımların bir önemi yok, gördüğünü çalıyor. Gördüğünü çaldığı için çaldığından emin.

Oyuncularla ve kenar yönetimlerle ilişkisi tam kararında… Gerektiğinde açıklamalarını yapıyor. Vücut dilinden anlaşıldığı kadarıyla açıklamaları kısa ve net.

Hatasız mı? Değil ama hatasıza çok yakın.

Takdir hakkında özgür… Takdir hakkını daha çok oynamak isteyen, iyi oynayan takımdan yana kullanıyor. Nadiren olsa da belki ev sahibi takımdan yana...

Icardi’nin penaltısı. Şimdi bu pozisyonu çok hakem atlar, atlayabilir. VAR’dan düzeltme bekleyebilir. Hayır! “Cart” diye çaldı İtalyan ve sonra VAR’dan -muhtemelen- teyit aldı.

Şimdi bu penaltı, Türkiye’de, hele de bir derbide çalınsa seyreyle sen gümbürtüyü. Yok canım denmesin, hafta sonu derbide -ilginç, yine Icardi- çalınmadı işte.

 

Davide Massa’nın yönetiminde maç, bizim için sonu hüzünlü bitse de bir futbolsever için fevkalade kaliteli ve yüksek seyir zevkiyle geçti.

Maçı seyrederken bir de Davide Massa’yı seyrettim keyifle. Adam maçı okuyor. Bildiğin okuyor. Sayfa sayfa, satır satır, kelime kelime okuyor, imla hatalarını asla atlamıyor. 

 

Umarım TFF yöneticileri, MHK yöneticileri ve hakemlerimiz bu maçı/maçları izliyordur. İzleyip ders çıkarıyordur. Özellikle Halil Umut Meler… 2024 EURO turnuvasında görev almak istiyorsa…